Bu Evimde Çok Gökyüzü Var


Evim çatı katında.


Deniz görüyor. Penceremin kenarına oturdum şimdi, elimde kahve. O çok sevdiğim takımlarla hani. Kahve yudumluyorum. Gözlerimde önce pencere önü mor menekşelerimiz, sonra deniz.


Rengarenk perdelerim var benim. Yürürken tıkırdayan yerlerim.


Başımı koyduğum bir omuz var sonra.


Burası benim evim.


Sevgili okuyucu,


Bütün masalı baştan yazmak isterdim. Nasıl tanıştığımızı, onun kararlılığını, benim inadımı anlatmak isterdim. Nikaha geciktiğinde nasıl da korktuğumu, gene de kahkahalarımın gelin bekleme odasının duvarlarında nasıl çınladığını anlatmak isterdim.


Ben bilmezdim bütün bunları. Sabah erken kalkıp kahvaltı hazırlamayı, akşam beraber tv izlemenin mutluluğunu, zil çalınca koşarak gidip açmayı.


Ne kadar uzakmışım meğer, tedirgin olmadan uyumaktan. Huzurlu ve sakin olmaktan.


Hoplaya zıplaya giden bir gelin oldum ben. Şimdiye kadar klişe bulduğum şeyleri ardı ardına yapıyorum. Birazdan çamaşırlar asılacak misal, akşama da ne pişirsem diyorum.


Herkes bilsin istedim;


ben ev-len-dim!


'Sözlerime gülecek kadar yakınıma hoş geldin

ne yakınmış meğer, aşk yüzünü güldürsün

kocadığında dedikleri gün!

Aynalara yeniden hevesim geldi,

güldürdüğün yüzümü göresim geldi!

Pek sevindirdin de ben,

bıraktım dünyanın işini bu dünyaya:

Kutsal bir işim var dedim,

Tanrının sevdiği bir iş: Seni sevmektir görevim.'


Haydar Ergülen

Hiç yorum yok: