zaman düşer



Moleskine ajandama bakınca, farkettim, zaman akıp gitmiş, daha dün almış gibiyim oysa neredeyse yarıladım.

Ayak izlerimizi bırakıyorum her yere. Küçük defterlere, sanal sayfalara, benim için yaptığı müzik kutusuna -evet kocaman bir sandık bu, alınmış, boyanmış, fotoğraflar işlenmiş ve içine müzik konulmuş, emekle-. Taşlara kazıyacağım neredeyse ve zamanı durduracağım elimden gelse, çünkü hayatımın bu dönemindeki her şeyden çok memnunum, kendimden bile...


Ne çabuk geçiyor anlayamıyorum, her anın tadına varırken bir yandan, bu hıza kızıyorum. Sabah salondaki saatin durduğunu gördüm, pek hoşuma gitti, ne güzel olurdu bunu yapabilsem. Dün akşamı bir daha yaşasam, sonra ondan öncekileri de, hepsini, yeniden, ve bir yandan da yenileri yaşasam...

Bugünlerde, kabakları ve patatesleri kocaman doğruyorum, elma dilim, fırına atıyorum, neredeyse hiç denecek kadar yağla, sonra çıtır kıtır yiyorum afiyetle.

Evet haftasonları için harika fikirler uçuşmaya başladı, nihayet! Kocaman bir yaz bizi bekliyor, Eylül sonuna dek sırt çantası, fotoğraf makinesi, sandviçler...!


Pazar günü, Nisan'ın ilk yağmuru yağdı, hani o yılın ilk yağmuru kabul edilen, saça tene değmesi gereken. Bu damlalar pek gururluymuş derler, yılın ilk yağmuru ya, böyle pek bir havalıymışlar. Yere inerken, kocaman denizi gören damlalar, kendi minikliklerini farkedip, boyunlarını bükerlermiş, işte o damlalar, istiridyedeki inci olurlarmış, buna aldırmayan kibirlilerse, yılanın ağzına zehir derler...

Bu da böyle bir masal:)




Hiç yorum yok: