Anane&Dede

Benim kızım iki haftadır bir Oburiks.
Mamalar yetiştiremiyoruz artık, deliler gibi yiyor doymak bilmiyor.
Kocaman bir karnı var.

Karnının içinde bebekler var:)
Yeni yeni kediler, gri renkli deliler, gözleri bile kapalı bücürükler, minik minikler.

Biz çok mutluyuz, güzel haberi kutluyoruz.
Ona her zamankinden de şefkatli davranıyoruz, yeni bir köşe tasarlıyoruz şimdi, rahat rahat dünyaya getirecek bızdıklarını.
Ellerimle yemekler yapıyorum ona yine, büyütsün bebeklerini diye.
Yepyeni canlar geliyor, heyecandan içim içime sığmıyor.

Okuduk, veterinerimize danıştık.
Bir de hamiş hanımı bizzat götüreceğiz en kısa sürede.

Benim deli kızım anne oluyor.

hu komşu







Apartmanda üç hatunuz biz;
üçümüz de balık burcuymuşuz:)

Bir tür akvaryum yani.

Ben burayı taşındıktan sonra komşuluk diye bir kavram öğrendim.
Mesela geçen gece leziz bir yemek ve sevdiğimiz konuklarlayken, dilimli ekmek sevmeyen misafire, kendi deyimiyle "normal ekmek" bulmamız gerekti ve saat geçti, naptık, hooooop "komşudan istedik."

İlk kez komşum oluyor benim, o yüzden ne yapılır bilemedim mesela, kalanı götürülür mü, sabah onlara da mı ekmek alınır falan düşündüm.
Sonra, "hiç sesiniz soluğunuz çıkmadı merak ettim?Kediniz de bağırıp duruyordu..." diye merak edilmek, sorulmak, her şey yolunda mı bilmek isteyen birileri. İlginç bir arkadaşlık biçimi, otomatiğe alınmış bir dayanışma. Genlerimizle getirdiğimiz bir davranış şekli bu sanki. Koşulsuz yardım ve yanında olma hali.

Gecenin bir yarısı içilen kahve.
Havasındaysa eğer, kapatılıveren:)
Leziz bir şey pişince yollamak ve yine boş gelmeyen tabak muhabbeti sonra.

Ben bu olayı çok sevdim.


fotoğraf: deviantart

youtube.com

"Bu siteye erişim kendi isteğiyle engellenmiştir"
gibi harika bir sloganla, yayın durduran siteler gördüm geçen hafta boyunca.
Güzeldi:)

Youtube geri gelmiş bu arada.

Girmemize zaten engel olamıyordu bu durum (bkz:opendns, ktunnel) ama olsun, sansüre karşıyız, kimse internetimize dokunmasın.

sabun sabun

Sevgili Delfina,
Buradan yazıyorum çünkü burda bir şey yazmaktayken kapı çaldı.
Ya harika bir şey sabun, gerçek sabun, el emeğiyle, sahici. Hayali bile güzel.
Bir tanesini banyonun en harika köşesine koyup, bakıp bakıp gurur duyacağım, benim sahici sabunlarım var diye:)
Ne güzel paketlemişsin ve ne güzel bir not yazmışsın.
Gözlerim doldu okurken ve sabunları koklarken.
Dediğin gibi yapacağım; "sabunun kokusunu içime çekerken, gözlerimi kapayacağım ve kendimi Ege'nin en güzel ovalarında hayal edeceğim..."

Dilediğin gibi, şifa olacak eminim...

İncecik bir not, mis kokulu sabunlar ve de içtenliğin için bin teşekkür...

Sevgiler...

spor günlüğü

Spor salonunda bir ayımı tamamlamak üzereyim.

Kendimle gurur duyuyorum, arkadaşlarımın "amaan sonra gidersin boşveer"lerine rağmen, içimdeki tembel ruha rağmen devamlılık sağladım ki, bu çalışırken aslında pek de kolay değil.
Şikayetçi olduğum şeyse; korkunç müzikler.

Evet, birbirinin aynı şeyler 50centten Eye of tiger'a keskin geçişler, çeşitli rap şarkıları... Bir yere kadar katlanmaya çalışıyordum ama dünkü önce Tarkan, daha sonra İsmail Yk ve üstüne Serdar Ortaç (mükremin çıtır vecizesi: öyleyse ben de şimdi bir koşu gidip köprüden atlarım artık. ya da hayır hayır bir serdar ortaç kaseti alıp dinlerim!) kabusundan sonra, artık beynimin içindeki düşünceleri duyamaz hale geldim. Sinirden daha hızlı daha hızlı koştum, ağırlıkları kaldırdım vesaire. Böyle bir etki için yapıyorlarsa bu müziği eyvallah, amacına ulaşıyor zaten. Buna bir çözüm bulmam gerek ama nasıl? Kulaklıkla mp3 player gibi şeylerin kar edeceğini zannetmiyorum çünkü ses çok yüksek.

Ve de öğrendiğim diğer şey de;
Gerçekten spora, spor yapmamaya gelen aptal sarışınlar var.
Bir insan neden daha aptal görünmek için saçını sarıya boyar henüz anlam veremeyenlerdenim, daha korkunç şeyinse dip boyası gelmiş aptal sarışın kızlar olduğunu düşünenlerden.
Evet aynen böyle biri var. Olimpiyatlara hazırlanıyormuşçasına bir çantayla gelerek, önce kokoş elbisesinden kurtuluyor sonra daha kokoş spor kıyafetlerini giyiyor -eşofman demeye dilim varmadı-. Koşu bandında plajda terliğini almaya giden kız gibi koşuyor, ellerini kollarını komik bir şekilde sallayarak. Dahası full makyajla. Fondoten falandan da ötesi, farlar ve eyelinerlar bile tam takım. Pek de bir spor yapmadığı için akmıyor da zaten hiç biri. Bir de sık sık sorular soruyor, hocaya, yanındakilere herkese. "Ayh bir türlü beceredim hızını ayarlar mısınız?" konseptinde. Aptallığı doğal ama sarışınlığı değil.

Kendi düşüncelerimi duymadığım için çaresiz gözlem yapmaktayım:)

selkie

Kendisinin de Balık burcu olduğunu söyleyenlere ben, "Allah başka dert vermesin" derim genelde. Bence çok zor bir burç. Gel git, gel git, gel git. Bulutların üstündeyken, birden dünyanın altında kalmış haline geçiş yapabilir ve bu geçişler hiper hızlıdır, çevresindekileri serseme çevirir. "Ayy duygusalsındır sen şimdiii"yle ilgisi yok bunun hiç, çünkü Balık neşeyi de, hüznü de gözlerinden yaşlar gelinceye dek yaşar hepsi bu. -Tabi bir de yükselen burcun etkisini unutmayalım.-

Yine bir yerde okumuştum, "karşı cinste aradığı özelliklerin hepsi aynı insanda bulunamayacağından aşk hayatında mutlu olamayabilir." Hani hem şöyle olsun, hem böyle ama hep zıt özellikler. Kendisi gelgit akıllı olduğu için. Ama aşık olduğunda da, kendini adar, evet.

Mistizim, tasavvuf, sanat. Ver balığa kitapları, müziği uğraşsın dursun, saatleri anlamaz, ama aynı şeyle de uzun süre meşgul olamaz, arada bi yürüyecek, iki mum yakacak, bir kahve içecek, örgü örecek, sonra gene kitaba dönecek, suyla ilgili bir şeyler yapacak, sonra gene yeniden.

Daha da yazabilirim neyse:)

Sonuçta bence, balıkkızları özeldirler ve sihirlidirler.

/



Bugün öğrendiğime göre, Balık burcunun perisi;

Selkie.

Fok balığıyle resmedilen mitolojik deniz yaratığı.

Denizkızlarının prensesiymiş kendileri...

Peri balık burcu kişisinin kulağına şunları fısıldarmış:

"Altıncı bir duyuyla ödüllendirileceksin.
Her şeye uyum sağlayabileceksin.
Sanatçı bir ruhun olacak.
Çok hoşgörülü olacaksın.
Ruhsal aleme çok ilgi duyacaksın."

the lost room

Hava sıcak.
Eylül gelsin artık. Sonbahar, yapraklar, rüzgarlar...

Akşamlar çok güzel. Kocaman mumlar. Kırmızılar, beyazlar. İçecekler, atıştırmalıklar.
Pazar günü; akşamüstü bir oturuşta izledik: The Lost Room.

Link: www.ngmtv.com

Lost'tan sonra hiç bir şey kesmiyor ama yine de keyifliydi.

Ha bir de ben, Cumartesi akşamı kendi midye yeme rekorumu kırdım, nasıl bir lezzetti o ya!

-Sevgili; gene isterim:)-

back

İzin denilen süre neden bu kadar kısadır?
Neden iki hafta sonra izne çıkıyorum denilen süre geçmek bilmez de, izinde olduğun süre su gibi akar gider?
Pazartesi sendromu diye bir şey, izin dönüşü sahiden bir kaç katına mı çıkar?

/

Kitap okudum, bisiklete bindim, yüzdüm, gezdim, eğlendim, börekler yaptım, yemekler pişirdim, dinledim dinledim kendimi, dinlendim, yenilendim, keyiflendim...

born to be wild






Sevdiceğimle yaklaşık iki yıldır her yerde biz bu filmi aramış olalım...
Aralıklarla dönem dönem bir yerlere soralım bilmece gibi, hep olumsuz yanıt alalım,
ve süpriz için internet siparişi verdiğimde bile film bulunamasın,
daha iki hafta önce, gene aklımıza gelsin, Beyoğlu'nda kaç yere soralım ve hep "stoklarda da yok" yanıtı alalım,
ve daha o sevgili olmanın hemen öncesi zamanlarda, o arıyor ama benim film arşivimde yok diye üzüleyim,



Dün gece, fransız sokağı, avare adımlar, çakır keyif haller, yürü yürü, yeni kitaplar, ne kadar zamandır istediğim mini melek kanatlarından sağ omuzuma alınmış, geceyi bitirmiş eve dönüş yolundayken,
son uğraklardan birinde, hem de indirim reyonunda, hem de bir kaç tane "Easy Rider" :)

Kahkaha patlattık, inanamadık, hemen aldık, zıp zıp zıpladık.

Yıldızlar bizden yanaydı dün gece...
İki sene kadar önce, ben, dün geceyi hayal edebilir miydim?
Hayatımın aşkıyla, maksat muhabbet olsun diye konuştuğumuz, aradığımız o filmi,
beraber, kendi evimizde izleyebilmeyi... Sonsuz zaman dilimlerinde ve sonsuz keyifle.
Bu dünyayı, şimdiki beni, benden yarattığı bu yeni kızı, ikiyken "bir" oluşumu, demlendikçe güzelleşen her bir detayı, fotoğrafları, sesleri...

Bu kadar mucizeyi tek bir ana sığdırabilir miydim?
... işte bu yüzden, hep, teşekkür...