he's back home



Pazar sabahı apartmanın merdivenlerini mutlulukla, yuvarlanırcasına üçer beşer inen kız bendim.
Sonra bizim yokuştan aşağı doğru koşup sevgilisinin boynuna zıplayan kız da.
Çantasından hediyeler çıkan da noel baba değil, sevgilimdi.
Yorgun, neşeli, nihayet eve dönen adam da.


Kendi kendine konuşmalar bitti, araya giren zamanda olanları paylaşmaya harcanmalı kelimeler.
Nihayet döndü!

@ home

Kalkamadım.
Nasıl da yorgunluk, çok miktar birikmiş uykusuzluk...
Evin en güzel haliydi, balkon kapısı açık, güneş en gölge köşeleri bile aydınlatmış.
Temiz hava. Havalandırılan ev.
En mutlu eden şeylerden biri insanı, yepyeni çarşaflar, havalandırılmış yatak.

Sıcak sonra, dinlenmek, sakin sakin, öylece oturarak, iç sesleri dinlemek, ne istediğini, ne söylediğini duymaya çalışarak.
Sakin, kendim evde vakit geçirmeye ihtiyacım varmış.
Sonra, mor giyindim Kadıköy'e geçtim.
İşim bitti, avare adımlarla dolaştım, yetişme telaşım olmadan, güneşten ve özlemden gözlerim yaşarmasın diye kırpıştırarak.
Fotoğraf makinesi de seyahatte olduğu için, fotoğraflar çekemiyorum. Fakat dün dünyanın en cici tuzlukları benim oldu.






Sevdiceğim gelse de, biz de bu tuzluklar gibi sarılsak, hiç bırakmasam....







bi' ters bi' düz





haftasonu hızla geçti.
Danslar, müzikler, pek keyifli, şölen gibi.
Ama en güzeli, kulisleri, kostümleri görmekti. Akm eşsiz bir yapı gerçekten, koridorlar, merdivenler, odalar, oyuncular, makyajlar... Bir masalın içinden geçer gibiydi, önce oraları görüp sonra oyunu izlemek.

Sonra "Candy"yi izlemek, filme eşlik eden devasa salata! Salataya eşlik eden leziz sos...
Biri vejetaryan diğeri ton balıklı.
Lezizdi, leziz!


Güzel geçiyor vakit.
Tek dilek; su gibi aksın gitmesi ellerimden. Yokluğunun su gibi akıp gitmesi zamanın ellerinden.


Çıtır gelinin tarif blogu olmasam da, fena sayılmam.
Bu hafta İtalyan mutfağından bir yemek denedim. Sarmısaklı, zeytinyağlı, sebzeli ve çok şık:)

Tiyatro perisi arkadaşım şaşkınlıklara gark oluyor, neşeyle yemek yerken birden ağlamaya başladığımda "hastasın" diyor, o sakin sakin dizisini izlerken, neyle uğraştığımı görmeden, çorap örmekte olduğumu farkedince "delirdin sen, sevgilin gelsin anlatıcam bunları bir bir" diyor, elimde yeni bir tarifle mutfağa girdiğimde meraklanıyor, garipsiyor, şaşırıyor, her ne olursa olsun yanımda oluyor.


Telkin edip duruyorum kendime;
Az kaldı.
Az kaldı...




eksik





Saymam gereken günler iki elimin parmaklarına sığıyor, tek şans bu.
hızla çanta hazırladık, bu kez tek kişilik, kendimizi hazırlamak eminim çok zaman alırdı, denemedik bile.
birileri gider, birileri kalır ya hep.
ardından bakakaldım bu kez ben.
döktüğüm sulara, gözlerimden yaşlar karıştı sonra, zaman su gibi akıp gitsin, on gün sonraya uyanayım diye.
biz daha önce hiç ayrılmadık, hiç ayrı uyumadık, hiç bu kadar çok kilometre girmedi aramıza, bu kadar uzun müddet.
mutfaktan içeri sesleniyorum mesela, uykumun arasında konuşuyorum ya da. kendi kendime konuşurken yakalıyorum kendimi, "bardağı uzatır mısın?" diyesim geliyor.
bütünlüğüm bozulmuş gibi.
evde tek başına kalmak, kapıyı kilitlemek falan mesele değil yani.





Fotoğraf: Deviantart

yeniyüz



ben de template değiştirebiliyorum:)
keyifli günler, olma ihtimali bile güzel hayaller.
yapabilir miyiz bilmem...
önce günlük güneşlik, sonra yağmur.

örenbayan

renk renk bereler, atkılar...
internette bulunup printleri alınan modeller.
bir sürü yeni ingilizce kelime, crochet de ne ola ki?:)
bir şeye taktım mı ben, etrafımdakiler için de kabustur, o konu neyse onu yer onu içerim, örgü örüyorsam ilmek olmuşumdur, ilmek kız, sürekli ondan bahsederim, onu okurum, ne bileyim işte şimdi sayfalarca ekmek tarifleri var evde ve mutfakta unlar uçuyor mesela.

Ama örgü başka bir delilik!

Eline alır bırakamazsın, çekirdek gibi bir şey, sürekli takdir beklemek, işi azıtıp tuzluk örmeye kadar gidebilir:) (bkz: derya baykal yakında tuhafdanlık yapacak kağıttan örgüden falan)

Ama ne kadar abartsam bu kadar abartamam sanırım...

sweeeet corn

Bardakta mısırı seviyoruz ama yolda yemek zor, içine koydukları yağı da sevmiyorum.
Kanserojen olduğu söyleniyor.
Dün Migros'ta gördüm.
Konserve tatlı mısır. İçindeki şey, haşlanıp tanelenen mısır gibi sanki. Konservede aldığımız bildiğimiz mısırdan çok daha lezzetli.

Aldım eve geldim, mikrodalga bu işler için, biraz tereyağı, sarımsak tozu, fesleğen, kekik ve de illa ki rendelenmiş kaşar... Leziz! Ve evde yenebilmesi şahane.

Bu arada, ekmek yapma denemem güzel oldu.
Bu siteden çok faydalandım.

Bir de harika ötesi bir elmalı marmelat mı desem ne desem (ne olduğunu bilmeyen acemi ahçı) bir şey yaptım.

Tarifleri yazmıyorum, maharetlerini sergileyen teyze bloguna dönecek benim çıtır blogum. Merak eden yorum alanından ulaşabilir:)


4 mart





Sevgilim,
Zaman akıp gidiyor.
Bizim için durdu sanki oysa, zamanın içinden bir pencere açıldı ve sadece ikimizin bildiği, saatler, aylar, yıllar ayrıldı.

Sadece ikimiz için bir zaman ve yaşam. Tadı, kokusu başka mevsimler...
"Uyur uyanık" başlayan masal, her durumda devam etmekte. Bazen çok telaşlı, bazen sakin sakin. Daha kaç milyon kere aşık olacağım sana bilinmez ama uykudayken yada uyanıkken değişmeyen şeylerden biri, gözlerimi senden alamıyor olmam.
Sırf benimlesin diye sıradan şeylerden aldığım zevk, hiç bir şeyle kıyaslanamaz.
Doğumgünü ne demek?
Doğduğun gün, hayatının başladığı gün, nefes almaya başladığın gün.
İşte öyle bir gündü bir yıl önce bugün...
Adımın yanına bir soyadı eklendi.
Kaç insan bu kadar şanslı olabilir?
Bir hayat kurduk, sadece ikimiz için.

Düşünüyorum da, hayal ettiklerim hep gerçek oldu, hep daha güzeliyle.
Ben her zaman uyanıyorum ve yanımda yatan adam için şükrediyorum.
Gözlerim doluveriyor sonra, mutluluktan.
Zamanı dondurmak istiyorum.
Bu bir yılı ben tekrar tekrar yine yeniden yaşayıp durabilirim, bıkmadan. Hayatımın bu bölümündeki her şeyden memnunum. Kendimden bile...

Bir yıl önce bugün, doğduğum gün benim ve;
Yüzlerce hayatım olsa benim, hepsini seninle yaşamak isterdim de, yine yetmezdi.
Bir yıl önce bugüne dönsek, yine heyecandan başım dönerken "evet" derdim.
Bu adama "evet", onunla bir hayata, onun olmaya, ona dair her şeye "evet".
Seni seviyorum, gelin bekleme odasında kalbim güp güp beklerken, geldiğin için, bir yıl önce bu akşam, bu saatlerde beni eşikten kucağında geçirdiğin için, her şeyi hayal ettiğimden de güzel ve en layıkıyla yaşattığın için,
sayende ben gerçekten, iyi doğdum diyorum, hayatta olduğumu, yaşadığımı hissediyorum, tüm hücrelerimde...
Doğumgünümü anlamlandıran adam, sevgilim,
Seni çok seviyorum.



mart





bahar geldi, hem bekletti, bu yıl bir gün gecikti.
bir dahaki 29 şubat nerede olacağız tahmin etmek güç.
benim mevsimim, bizim mevsimimiz başladı.
cemreler düşüyor birer birer.

heyecan heyecan.
içimde kelebekler uçar gibi.
çiçeklerim bir bir açar gibi.
güneşli sabahlar.
serin akşamüstleri.
uzayan günler.

ev şahane
püfür püfür rüzgar, kediler, ışıklar, perdeler.
evin en sevdiğim hali bu mevsimde
ne yapsak nasıl yapsak, nereye gitsek.

bahar geldi!