hayvansevmezler


Nasıl hayvanseverler birbirlerine benziyorlarsa ve bir takım ortak özellikleri varsa, işte hayvansevmezler de aynı şekilde benzerlik gösterirler.
Kediniz varsa mesela, bu hayvansevmezlerin yapacağı yorumlar üç aşağı beş yukarı benzerdir;

"ıyy evin içinde mi besliyorsunuz?"
-Hayır çiftliğin bahçesinde kalıyorlar. Bu nasıl bir sorudur, biz nerde kalıyorsak onlar da elbette orda kalıyor.

"Hastalık falan kapmayın"
-Evde beslediği kediden hastalık kapan bir kişiyle tanışmış mıdır merak ediyorum. Hayvan eşittir hastalık.

"Tüyleri dökülüyor mu?"
-Hayır yer çekimine karşı koyabilen tüyleri var. Soran kişinin saçları dökülmüyor olmalı.

"E bebek olunca ne yapacaksınız?"
-Şu ana kadar evdeki bebeği boğan, öldüren, yiyen bir kedi hiç duymadım. Evet hamileyken dikkat edilmesi gereken bir durum var o da, toksoplazma, bu da dışkıdan geçen bir şeydir ve dikkatli davranıldığı takdirde korunmak mümkün. Bunun dışında hayvanla büyüyen çocuklar ilerde böyle hastalıklı yetişkinler olmaz bence.

"Cinsi ne?"
-Aynı kişi, "nerelisin, peki baban nereli, peki eşin nereli bıdı bıdı bıdı?" diye de sorabilme potansiyelindedir. Cins olarak bildiği bir tek siyamdır genelde. Siyam dersen sevinir, yok hayır söz konusu bir sokak kedisiyse, "ıyyy"dır yine.

"Mamaya para mı veriyorsunuz, yemek artıklarını versenize"
-Teşekkür ederiz, biz bunu düşünememiştik, iyi ki birisi söyledi. Bu soruyu soranlar bir canlıya verilen emeği parayla ölçer ayrıca. Veterinere bilmem kaç kuruş vermek yerine bir yardım kuruluşuna bağış yapmak gibi dahiyane fikirlerle gelebilirler. Koltukları tırmalıyor olması da telafisi olmayan bir derttir aynı şekilde onlar için.

"E tuvaletini nereye yapıyor bu?"
- Bu soruya "mutfak tezgahına ya da lavaboya" dememek için kendimi zor tutuyorum genelde. Siz nereye yapıyorsanız, aynen onlar da, belli bir yere yapıyorlar.


Bu karakterlerin daha da gelişmişleri vardır, evinize geldiklerinde fırın-basan-arena-ekibi tavrı içinde olabilirler, onlara tavsiyem; şu yemek yarışmalarına falan katılmaları, bu tavır ancak öyle ortamlara yakışıyor çünkü. Bazıları, küçük çocukla kedi beslenen eve gelmemenin daha uygun olabileceğini düşünürler falan. Tabi siz güler geçersiniz, sigara içiyorsa mesela aynı kişi gülmeleriniz kahkahaya dönüşür, çünkü sigara sağlığa ve tabii çocuğa zararlıdır evet ama kedi asla:)

Onlar bir canlıyı sevmenin, dostluk kurmanın, onun sorumluluğunu almanın mutluluğunu bilemezler ne yazık ki. O deli kedilerin biricik arkadaşlarınız olduğunu... Bağlanmanın güzelliğinden haberleri yoktur. Onlar bağlansa bağlansa, peluş hayvanlı anahtarlıklara, bilmemnemarka kahveye, harikabrowniyapan kafeye, lcd tvye falan bağlanabilirler ancak.

Özgür ruhlar evlere, mobilyalara, konfora, iş yerlerine bağlanamazlar, kök salamazlar oysa. Yalnızca aşkla ve sevgiyle bağlandıklarıyla beraber kök salabildiklerini ve onları gittikleri her yere götürebildiklerini anlamaz ötekiler. Diğerleri vitrin tozu alırken, kedi tuvaleti temizlemeyi tercih etmeleri ondandır işte.

Hayvan bakılan ev pis değildir. Bunu düşünenlerin temizlik anlayışı reklamlardaki "beyaz, daha beyaz, en beyaz" ifadelerinin hipnozuna uğramış zihinlerdir sadece. Görünmez mikroplarla savaşadursun onlar, hayat akıp gider bütün keyfiyle.

Daha beterleri vardır ki onlar kürk giyer mesela. Yeryüzünden yok olsunlar bence. Aldıkları her hangi bir ürünün hayvanlar üzerinde test edilip edilmediğine bakmazlar, napsındırlar o markanın kreminden vazgeçemiyordurlar...
Kendi evinde hayvan beslemeyen, ama sokaktakilere sevgi duyanlara, mama verenlere, kovalamayanlara, su bırakanlara tuhaf tuhaf bakan, kaçık muamelesi yapan da yine bunlardır.

Bir hayvansevmez gördüğünüzde size tavsiyem, olay mahallini hızla terketmeniz ve diyaloğu kesmeniz. Çünkü bence onlar, en basit tanımla kötüdür.
Kö-tü!
/
Resim: Küçük Prens ve tilkisi:
“Yaşamım çok monotondur. Ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
Bütün tavuklar birbirine benzer. Bütün insanlar da öyle. Bu yüzden biraz sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. Senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. Ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. Ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. Şu ekin tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz. Bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. Buna üzülüyorum. Ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. Altın renkli saçların var senin. Ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. Ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim. Sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.“Senden rica ediyorum. Lütfen beni evcilleştir!” dedi.“Elbette” dedi küçük prens. “Ama pek fazla vaktim yok. Yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”“Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”“Ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.“Çok sabırlı olman gerekiyor. Önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. Ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. Sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. Ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”Ertesi gün küçük prens yine geldi.“Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim."

yeniden


Gece iki..
Şu an bir gri, bir zebra, bir siyah bebek benim deli kızımı emiyor, sevgilim uyuyor, Çerez patilerini bana yaslamış uyur gibi yapıyor...

Bir dakika, baştan alalım. Sabah, Duman... Miyavlamaları anormaldi. Gözüme bakarak... Ayarladığım yerleri beğenmedi. Evet benim deli kızım yine hamile kaldı, kısırlaştırmaya götüreceğimiz günden hemen önce. Sakin olmaya çalışıyorum ama hayır ben çok korkuyorum... Gözlerimden yaşlar akarken, "burdayım ben, burdayım deli kızım, olup bitecek herşey, hiç korkma sen annecim, burdayım ben, gorrr bak ben de gorrlarım..." Ah benim kızım, iki küçük kadın kaldık evde ne yapacağız biz baban yok bu kez...? Evin ortasına bir çadır yaptım, hiç bir yeri beğenmeyince.

Sonra...

Saat sevdiceğimin gelmesine 10 dakika var... İçeri gidiyorum, bir parfüm sıkıyorum. Her an kapıda ayak sesini duyabilirim. Duman'a bakıyorum uyumuş. Zaman geçiyor, sevgilim tam vaktinde geliyor. Özlem gideriyoruz. "Hayatım yok hareket yok, demin baktım, çok korkuyorum, ya bir sorun varsa, ne yapacağız, doğuracak mı sence, bir de sen bak bakalım, sen sev..." bıdı bıdı bıdı bıdı bıd.

Açıyor yaptığım çadırı;

Bir gri parmak kedi!

Doğmuş bile...

"Ama..." diyorum, "bu yoktu demin, yoktu ki... Ah bebeğim, seni beklemiş!"

Eve gelir gelmez akord etti hepimizi. O şimdi tam bir kabile reisi!

Zebramız ne yazık ki tutunamadı yaşama... Diğerlerine günaydın dedim az önce, gözleri kapalı, kulaklar kafaya yapışık, annelerine yapışık vaziyetteler... Çerezim abla oldu:)

... and the oscar goes to...



Teşekküüür edeeeriiim.

Yass, Sinem, Tanya, ve Defdef'in anneciği!

Ben öylesine yazıyordum, O okusun yeterdi.

Aaa sonra yorum bırakanlar oldu, benim okuduklarım, beni de okumaya başladı. Şaşırdım doğrusu.

Çok teşekkür ederim işte ben, pek bir gururlandıım.

Benim sağ köşemde okuduklarım da yok, şimdi de ben ödül dağıtayım.

Defdef'in anneciği: Çünkü ben onları çok seviyorum, çok gerçek, çok sahici. Mükemmel anneyim ben havaları atmıyor. İniyor, çıkıyor hepsini yazıyor.

Tanya: Yorum yazmanın ennn eğlenceli olduğu blog:)

Ece Arar: Sevdiğim bir yazarı okumak pek hoşuma gidiyor.

Kendini karbon sanan boşluk: Hastasıyım:)

Deryik: Böyle hızlı hızlı konuşur gibi yazmasını çok seviyorum. E pek çoğuna da katılıyorum.

Elsa: Onu da ayrı bir seviyorum, kendisi bilir.

Nanette: Çorap örmeyi öğrettiği için:)

Sarhoşbalıkvetopalmartı, Yass, Sinem, MutfaktaZen, Sardunya, Delfina, Ikeahacker, Soule Mama, Ana Tema, Jelatin , Sibelin Kahvesi en sevdiklerimden. Farklı bir şeyler söyledikleri için. Bence internet çöplüğünde kaybolmayacakları için... Ya da sadece sevdiğim için.


İşte böyle:)

Bahsi geçenler sobeyi devam ettirmese de olur, ki zaten pas geçmiş olanlar var, yazdım yine de, bilsinler diye...

ordan burdan












Kelebek ve Dalgıç.





İçime en dokunan filmlerden birisi oldu. Hüngür. Yönetmen gerçekten harikaydı, o açılar, o bakış, kendinizi sahiden dalgıç kıyafetinin içerisinde hissetmemeniz mümkün değil. Filmin üçte birinde esas adamı görmemek, merak etmek, sevgilisinin mesajı, editörü, hayata sol gözünden bakışı... Bu kadar doğal, bu kadar içten, bu kadar yalın anlatılamazdı. Harika. Dokunaklı. Gerçek.




Lost 5. sezona başladık. İlk bölümde, böyle eski bir arkadaş ama muhabbet eskisi gibi olmuyor gibi hissettim, sarmadı. Sonra yine aynı şey. Lost in Lost. Teori teori teori. Sevdiceğimin de izliyor olması büyük şans yoksa buraya sayfalar dolusu teori yazardım. Bilmece bildirmece. Seviyorum. İzleyiciyi salak yerine koymayan, şaşırtan, kurcalatan şeyleri. Tamam bildik zaman oyunları ama güzel, yine de.

Koltuğumun üzerinde devasa bir mürekkep lekesi var. Dı. Kocaman derken abartıyorum zannediliyor, hayır bir su bardağı büyüklüğünde. Kopkoyu. Ve üç gündür yaptığım operasyon sonucunda şu an belli belirsiz. Harekatın son aşamasıyla beraber tamamen kaybolacağına inancım büyük. Çevre dostu tontin temizlik ürünlerimi pek seviyorum. Sevgilim taklidimi yaptı dün "bak aşkım bak aşkım bak aşkım küçülmüş di mi kesin küçülmüş bak di mi bana öyle gelmiyor bak aşkım?" evet binbeşyüz kere sormuşumdur. Aferin bana:)

Geçen hafta sevdiceğim alternatif izin gününü evde tadilat yapmaya ayırdı. Haftasonu kalabalığında rahat olamıyoruz, iyi geldi. ikeahacker.blogspot.com'a mail bile geçtik. Sehpadan çalışma köşesi yaptı. Hoop. Tam istediğim gibi. Kırmızılar beyazlar. Saaaaatler boyu çalışabilirim gibi.

Çevirim güzel gidiyor, yavaş ama güzel, yaptığım şeyden, çalışmamdan memnunum.
Hafta güzel başladı.

yukarıya tık: dipdipdipdipdibibiib feeel laaayk eee sıtaaaar!
Bu gece rüyamda eski evdeydim. Uyandığımda sanki, o evde uyanmış gibiydim. Kalktım, yüzümü yıkarken farkettim yeni evde olduğumu. Hem sevindim, hem özlediğimi hissettim. Sahi ne zaman geldim buraya ben? Zaman su gibi geçiyor. Bazen inanamıyorum, Mart bile yakında, kutlamalar ayı... İçinde yaşarken bile, ilerde anı yapıp anlatacağımızı, özleyeceğimizi bildiğimiz zamanlar... Şimdi orada uyuyor ya, bu kadar yakınımda, birazdan uyandıracağım onu, günaydın sevgilim uyan hadi, yok içimden gelmiyor uyandırmak, keşke böylece kalsak diyorum, şimdide kalabilsek, uyandırmasam onu, bu anı sonsuz yaşasak. Veya o an ölsem, dünyanın en mutlu ölüsü olurum herhalde. Böyle anlardan çok var cebimde. Kalbim duracak diye korkuyorum bazen, böyle çok severken. Olsun, hem "aşktan öldü" derler, yakışır. Hiç görmediğim çocukluğunu özlüyorum sonra, onun çocukluğunu da göreceğimiz bebekleri düşlüyorum hemen ardından. Kendimi "keşke onu ben doğursaydım" diye düşünürken buluyorum, yavaş yavaş deliriyor olmalıyım, karıştırıyorum, babam mı o benim, yoksa ben annesi miyim onun, aynı anda ne çok şeyim o benim, ne çok şeyin yerine birbirimizi koyduk biz. Ve belki bu yüzden diğerleri gibi değiliz, hesaplar yok, kar zarar defteri, alacak verecekler yok...

Sonra ıslıkla çaldığım bir şarkı; -dinlemek için yukarıya bir tık-

Cuma günleri valiz hazırlamak gibi
Cuma günleri seninle ilkbahar gibi
Ellerini alıp dokunmamak gibi
Gözlerini görüp de bakmamak gibi
Hiçbir cumartesi günüm bi türlü yetmedi
Asla cumartesi gece sabahla bitmedi
Ben seninim, gece benim sabah benim
Sen beni hiç düşünme, ben hep böyleyim
Haftanın sonu bi nakarat gibi
Haftanın sonu, hep aynı sözleri
Pazar günleri pazartesi alır beni
Pazar günleri elimdeki balık gibi
Gözlerini görürken ağlamak gibi
Kıymetini giderken anlamak gibi
Haftanın sonu bi nakarat gibi
Haftanın sonu, hep aynı sözleri
Haftanın sonu bi nakarat gibi
Haftanın sonu, hep aynı günleri
Sevdiceğim işe gitti.
Bahar temizliği yaptım ben, yeni yerler açmak için. Dip köşe.
Dinlendim, sakinleştim, içimdeki sesleri akord ettim.
Öyle ki, o meşhur "çinnnnk" sesi çıkabilir. Günlerden pazar olabilir, bahara daha çok var olabilir. Yine de tam zamanı olabilir.
Şubat ayını pek severim, yarın güzel bir gün, yeniden başlamak için, tazelenmek için. İyi bir şeyler olabilir, şubat ayı çok verimli geçebilir, yeni bir kitaba başlanabilir.

Tavsiye edilir: Fizy