öeeeeh!






Düğün şahane, ankara şahane, teras müthiş, anıtkabir ve ankara kalesi manzarası eşliğinde, hakkaten bütün şehir ayaklarının altında muhabbet inanılmaz keyifli, geniş sokaklarda yürümek yürümek, wireless sayesinde ofisle online olabilmek harika, ankara'ya özgü yegane şey; çiftlik dondurması leziz, düğünde ağlamamayı başarmam takdire şayan, sevgilimin en yakın arkadaşının geçirdiği operasyon sonrası yanında olabilmek mutluluk verici. Karasal iklim ne anlama geliyor tecrübe ettim, gece ve gündüz ısı farkını hakkaten anladım. Toz toz toz. Çöl gibi bir şey. Sanki o şehirde ufuk çizgisi yok. Ufuk çizgisi dendiğinde, denizle gökyüzünü anlıyormuşum ben sadece meğer. Rüya gibi güzeldi herşey. Keyiften ölünebilecek haller. :)

Fakat son günümüz sanki bir şaka gibiydi.

Önce benim sol elim şişti, balon oldu. Evet, böyle bir alerjik reaksiyon söz konusu ama neyden kaynaklandığını tam olarak bilemiyorum. Çocukluğumdan beri olur. Ama bu seferki tam bir şölen gibiydi ve saatler sürdü, kaşınma arttıkça arttı ve en son hayatımda ilk defa yüzüğümü bile çıkarmak zorunda kaldım çünkü kırılacak gibi geldi.

Sonra sevgilim tahmin edilemeyecek kadar korkunç bir şekilde üşüttü. Mide, böbrek, kusma, sabahlama şeklinde bir gece geçirdik. Ne kadar kötüydü anlatamam, korkudan ölebilirdim.

Sabaha doğru artık iyileşmişti, ilaçlar, müthiş şifalı bir bal, nane limon desteği... Kahvaltıda, Ankara'ya nazır terasta, güneşe rağmen, hırkayla oturdu ve yediklerini midesinde tutabildi. Sevinçle güleyim derken, gülemediğimi hatta bir şey yemek için bile ağzımı açamadığımı farkettim. Bademciklerim mi ağrıyor, -ki bademciğim yok benim-, kulağıma bile gidiyor ağrısı derken, yok efendim 20lik diş denen meretmiş meğer. Ama nasıl bir şey, kafamı duvara vurmak istiyorum, ağlamak istiyorum, böyle sabırla ifadesiz bir şekilde oturuyorum. Arkadaşımızın ablası hemşire ve kardeşine destek olmak amacıyla orda bulunuyordu ve Pazar günü 5 gibi hep beraber dönecektik. En son öğlen kızcağızın elinde tepsi, bana çorba ve ağrı kesici, sevgilime nane limon, kardeşine pansuman servisi yaptığı bir an vardı ki, kendi halimize gülmeye başladık. Sevgilime kalsa uçakla dönecektik ama ben çok pratiktim, zaten yol 5 saatti, uçağa ne gerek vardı, alandan eve döneceğimiz süreyle otobüs eşit olacaktı, yeni otobüsler zaten çok konforluydu derken, dondurma servisi yapan şirkette yer olmayınca başka bir yerden aldık. Yanımızda bir sürü ilaç desteği. Zor dayanıyorum falan. Oh evim evim diyeceğim. Bir yandan dalga geçiyoruz çünkü gidiş yolculuğumuz ayrı bir komediydi. Neyse, arada 1kadın1erkek izliyoruz, kahkahadan patlıyoruz, çevirilerimin son kontrollerini tamamlıyorum, indirdiğim e-kitapları okuyarak vakit geçiriyorum derken yine ağrı azıttı, ilaç aldım uyumaya çalışırken bir gümbürtüyle uyandım ki, otobüsümüz 2 saattir bulunduğumuz köprü girişinde, öndeki araca toslamış. Hızının 20 km bile olmadığı düşünülürse bu da bir başarı tabii. Hadi bakalım, kabus bitmedi. Orda beklemek, beklemek, beklemek, otobüs teyzelerinin hepsini bir anda ceo kesilmesi, sanki bütün işleri aksayacak gibi telefonlar etmesi, basit bir kaza raporu için şahit arandığında tıss diye bir sessizlik, insanların acayipliğine sinirlenmek ve söylenmek, sonra başka bir araca aktarılmak ve sabaha karşı nihayet eve dönebilmek.

Şu an konuşamıyorum, bşy yemek bile ölüm gibi, ağzımı en fazla yarım santim aralayabiliyorum, sürekli ağrı kesici alıyorum. Doktorumdan az önce döndüm, Cuma günü 11de minik olduğunu düşünmek istediğim bir ameliyatla alınacak diş. Kendisi yapamayacak bir cerrah gerekiyormuş ama orada bulunacak ki bu da oldukça rahatlatıcı. Tedirgin miyim? Evet, oldukça. Korkuyor muyum? Eh, bir miktar. Ama doktor "açık kalp ameliyatı yapcaz hadi" dese o an, "tamam nereye uzanayım?" derdim, öyle bir ağrı. Kafana beton dökmüşler gibi, sinüzitten bile beter bir şey.

Nihayet evdeyiz ya, şükür.


dondurmadelisidenizkızı

7 yorum:

Tanya's dedi ki...

Aaaa..felaket durumları yaşanmış..Ankaradandır o Ankaradan..bende pek sevmem..gri gelir bana cok...

Ama iyileşin biraz önce..

Dişle ilgili yazıcam sana

ELÇİN'İN YERİ dedi ki...

merhaba...

sessiz takipçindim uzun zamandır.ama bugün ankaralı ama istandul da oturan biri olarak hem yazdıklarını hem 20 lik diş olayını okuyunca yorum yazmak istedim :)

bende 2 tane operasyonla 2 tane 20 lik dişimi aldırdım.sana tavsiyem o gün dayanabildiğin kadar eve geldikten sonra havluya sarılmış buz koy.direk buz koyarsan rahatsız eder.ve antibiyotik içeceğin için süt ve süt ürünleri lütfen yeme.sütlü tatlılarda yeme.ben o hatayı yaptım ve fırça yedim dr umdan :) çünkü dikişlerde olduğu için ağzını tam açamıyorsun ve orda birikiyor süt.bakteri üretiyormuş.evde mutlaka pipet bulundur.baharatsız acısız şeyler yemeye çalış
ve her şeyi pipetle içersen ağrı fazla duymuyorsun...

dualarım seninle :)
eğer yardımcı olabileceğim bir şey varsa hazırım :)

sevgiler

mermaid dedi ki...

@tanya: yüzbin teşekkür, kolay bşydir dediğin için en çok:)

@elçin: ah teşekkür ederim:) sana bir mail yazabilirim her an:) evet baharatlı yemiyorum zaten, süt ve pipet olayını not ettim. buz işlerine sevdicek bakacak. çok teşekkür ederim ama çoook.

deryik dedi ki...

ankara laneti o, istanbullularla arası pek iyi değil o şehrin. ama gün batımı harikaydı di mi?

bunca felaket üst üste gelince karantina günleri oluyo; ama bi seferde oluyo bitiyo, öyle düşün. bi süre başınıza bi şi gelmez artık :)

defneyleyasamak dedi ki...

denizkızım, hepinize gecmisler olsun. cok helecan yapılan geziler böyle bonuslarla dönüverir ki, hepten unutulmaz olsunlar

pommeler dedi ki...

ankara'dan demişler ama yazık bu gri toprak kentte de
sanada yazık deniz kızım ben 4 adet aldırdım o dişlerden
benimki korktugun kadar kötü gecmemişti umarım seninki de öle olur
geçmiş olsun
öperim

öz'üm dedi ki...

geçmiş olsun...
20 yaş dişleri çok bela , çekmeyen yoktur.aldırır kurtulursun.eşinede geçmiş olsun dileklerimi ilet...