aksi

Güleryüzlü banka görevlisine hiç rastladınız mı?
Belki vardır ama o da yalnızca reklamlarda oynama işini yapıyor. "Hoşgeldiniz nasıl yardımcı olabilirim?"

Biz şu ana kadar yalnızca bir kere rastladık, fakat o da şehrin karşı kıyısında kaldığı için artık yalnızca telefonla yardımcı olabiliyor bize.

Banka görevlileri; özellikle kadınlar, beş kere aksi! Minik bir sorunuzu mutlaka sizi tersleyerek yanıtlıyorlar. Gözler devriliyor, iç çekiliyor falan. Evet sen atom mühendisisin, ben de sana "ee elektron nasıl dönüyordu" falan diye bir sordum, sinirlenmekte pek haklısın. Onları oturarak çalışmaktan şekil almış bedenlerinden ve içlerinde rahat etmedikleri kesin olan gürültülü topuklu ayakkabılarından tanıyabilirsiniz. Şlak, şlak, şlak!

Somurtuk bir surat, beyin cerrahıymış da, yanlış bir hareketi ölüme yol açarmış gibi bir gerginlik. "Kızdırmayalım yoksa işimizi yapmaz" gibi bir elektrik.

Ve inanılmaz bir yavaşlık... Ah pardon "sistemlerinizde bir yavaşlık var"dır kesin. Tabi tabi, sen sallamıyorsun işini.

Evet siz isterseniz 10, isterseniz 100 işlem yapın aynı maaşı alabiliyor olabilirsiniz, amacınız tamamen mesai doldurmak da olabilir, ama bizlerin vakti gayet kıymetli. Evet, anlamıyorsak aynı şeyi bir kaç kere tekrarlamanız gerekebilir. Hayır, bir şeyi ağzında gevelemek soruya cevap vermek anlamına gelmiyor. Evet, insan ayırd etmeden yardımcı olmak zorundasınız. Hayır, o kadar önemli bir iş yaptığınıza inanmıyorum. Evet, sizin yerinize bu işi yapabilecek bir çok insan var.

Tamam dünyanın gerçekten en sıkıcı işini yapıyorsunuz, ama bir deha gerektirdiğini sanmıyorum ki; bildiğin para saymak:) Gişedeki memur kastettiğim, geniş bir hizmet yelpazesini de kapsamıyor işi. Fatura, hesap hareketleri, döviz vs. Hani bankada üst düzey bir görevli, genel müdür vs değil, ki onlar çoğunlukla daha saygılı oluyorlar zaten.

Mesaileriniz uzun değil, öğle tatillerini geniiiiş geniiiiş kullanıyorsunuz, bir dakika öncesinde biri ölse kılınızı kıpırdatmıyorsunuz, gayet "ben bu işi yapmazsam dünya dönmez" havalarındasınız. Bütün gün somurtacağınız bir işi seçmek sizin suçunuz, benim değil. Ve bu da bahane değil. Gayet güleryüzlü ve neşeli çöpçüler tanıyorum, hoş sohbet kasiyerler, gününüzü iyi geçmesini sebep olacak kadar pozitif esnaflar...

Keşke daha mutlu olacağınızı bir işi seçseydiniz de, hepimiz rahat etseydik. Dahası, iyi ki sizin gibi insanlar, hemşire falan değil!

Ben ümitliyim gerçi. Yok bu insanlardan değil. Şu an zaten, bizim bankada, fatura dahil pek çok işlemi makineler yapıyor. Şanslıyız ki, bu gibilere binde bir işimiz düşüyor. Yine de umutluyum. Bir gün bu somurtuk insanların da yerini tamamen makinelerin alacağı günü iple çekiyorum. Belki o zaman düşünürler, "aa eskiden ne güzel bir işimiz vardı, hiç değilse bir işe yarıyorduk" falan diye.

Eminim işini severek yapan, güler yüzlü, çalışkan olanları da vardır. Eminim. Sadece ben şimdiye dek bir kez rastladım:)

220809

Aşıksınızdır.

Birilerine akıllıca gelmeyen şeyler yaparsınız, hallere bürünürsünüz. Basit ama sizce dünya değerinde şeyler. Sırf bir simidi bölüşmek için, uzun saatler deniz aşmak gibi, yıllar önce okuduğu, artık toplatılmış bir kitabı, kütüphane kütüphane arayıp armağan etmek gibi, bir öpücüğün ardından şaşkınca bakakalmak gibi, nefesi olmadan uyuyamamak gibi, küçük bir şeye birlikte saatlerce gülmek gibi, bir sinema biletini, bir el izini, bir sözcüğü saklamak gibi, ahşaptan müzik kutusu oymak gibi... Binlerce minik şey. Minik elmaslar kadar değerli.

Birileri gıptayla bakar, bilirler çünkü o zehrin tadını. Birilerine de aptalca gelir bunlar. Anlayamazlar. Sahi, aşk ne zaman "akıl" işi oldu ki? Ölçülü, cetvelli, hesaplı ablalar, uzaktan ve tepeden bakar size. Siz kimsenin bilmediği bir sırrı bilmektesinizdir onlara göre. Matematiğe vururlar bütün bunları, sığmaz denklemlere, tek tek hesaplarlar, içinden çıkamazlar. Yanılacağınıza emindirler, ölçüsüz olmanın sizi zarara sokacağına. Aşkın kar-zarar defteri olur mu ki? Çok iyi bilirsiniz ki, anlatsanız, kelimelere dökseniz de sonuç aynı olacak.

Anlayamazlar.

Ancak ve sadece, aşkı tatmışlar anlar sizi.

Gece yarısını geçmiş, pencere kenarında tıkır tıkır yazı yazıyorum, kelimelerle oynuyorum. Sesler duyuyorum, çatal kaşık sesleri, tatlı bir telaşa dair sesler... Ne yapar bu insanlar? Neye sevinirler bu kadar? Bu saatte uyanmak onları neden mutlu eder? Uykunun en tatlı yerinde uyanıp, koca bir aileyi doyuran anne nasıl heyecan duyabilir? O sofraya nasıl keyifle ve neşeyle otururlar peki? Bir dakika önce yerken, bir dakika sonra yemeyi bırakmayı nasıl başarırlar? Bunu nasıl anlar, kabul eder ve uygularlar?

Çayın altını yakmaya gittiğimde bunları düşünüyorum.

Aşıkları anlayamayacak insanlar gibi, onları da hiç bir zaman anlayamayacak olanlar hep var.

200809




* Fringe izliyoruz, evet lost gibi değil, evet zaman zaman bayıyor, evet belli bir "düzen" içerisinde ilerliyor ama yine de fena değil.

Ve sırayla tim burton filmleri, bazıları ilk kez, bazıları yeniden.

* Dün, battaniyemin ilk sıralarında yapılmış bir hata yüzünden ağlayasım geldi. Ama işe yaradı, şöyle ki, o linkten bakarak kendim, tek tek çözdüm ve yeniden başladım. Sanki birden zekam falan açıldı:)))) Ki ben bir ilmek bile sökmemek için yüz takla atabilen biriyim:)

* Sevdiceğimin gün içi mailleri içimi aydınlatıyor.

* Kaslarımda minik minik ağrılar. Kesinlikle işe yarayan bir spora başladım, daha önce sonuç aldığım:

Callanetics!

Ve hop kum saati denizkızıyım!

* Dün çok keyifle okuduğum ve heyacanla linkini paylaştığım bir blog yazısı, herkes okusun: http://puck-robin.blogspot.com/2009/08/buyuklerin-dunyasna-hosgeldiniz.html

* Twitter çok tatlı bir şey.

* Nihayet, bu gece yarısı uyanarak başlayacağımız, bir aylık heyecan.

***Ve salı gecesi süprizi; "insan biraz kendine zaman çalmalı"

Eski şarkılar, albüm kayıtlarından bin kat iyi bir performans, ortak anıları olan melodiler, kahkahalar, keyif sigaraları, ezbere bilinen sözler, yüksek sesle bağır çağır eşlik edilen şarkılar, neşe, son derece cool bir sevgili, son derece zıplak bir ben. kenan doğulu'nun şahane süprizleri, "tutamıyorum zamanı"ya eşlik eden baba, deniz kokusu bulaşan şarkılar... Bir de nolur yılmaz erdoğan, o korkunç aksanıyla, kötü vurgularıyla şiir okumasın, bunu ayrı bir postta inceleyeceğim. Böyle gırtlaktan bir "etme" söz konusu mevlana bile olsa, antipatik ötesi oluyor.


dipnot: Bu arada; kuruçeşme arena'ya giden denturlarda, "konser alanında 10 lira vereceğinize burada alın" diye anons edilerek bira satılmasını hiç bir şey değilse, bayağı bulduğumu eklemeliyim.


* Üç boyutlu fotoğraf çeken bir makine istiyorum, böyle ses falan da olacak, hayır kamera gibi değil, dondurup yeniden yaşamak veya tam olarak birine anlatmak istediğimiz anlar için, hani kelimeler, fotoğraflar yetmez ya, işte öyle.




* Bir şiyir:

gece bitkilerinden

gece bitkilerinden korkuyorum,
hayır geceleri bitkilerden!
gizlenirken vurulmuş ulaklara ağıttır
bana açtığın her telefon.

iki kalp arasındaki en kısa yol:
birbirine uzanmış ve zaman zaman
ancak parmak uçlarıyla değebilen
iki kol.

an ki fiskiyesi sonsuzluğun
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

c.süreya

* Bir de burdan, kendisi beni dürtmese blogumu unutacağım deryik hanım'a açık bir çıkma teklifi.
-gevezelik, boncuklar, nar çiçeği şurubu, kolaj, kumaş makası, örgü, anıt dedikodusu, bol kahkaha, kikirdeme, dertlenme, çok kelime-

nihayet blog!




Mutluyum ben! Ve dahası kuşlar kadar hafiiif...

Hep bir telaş halinden yazamadım ve söyleşi haberi tepede kaldı.

Bütün bir hafta, açıklanamazinsanhalleri vol.1 i bitirdim, sonra tam kafamı dinleme haline geçiyordum, aha vol.2. Ben hakikaten bazı insanları daha doğrusu bazı insan davranışlarını anlamıyorum, anlayamayacağım, anlamak üzerine kafa yormak istemiyorum. Ve belki de kolayı seçiyorum, hooop üzerlerine bir çarpı işareti onları dışarda bırakıyorum.

Kozam kozam benim cici kozam.

Şu sıralar gecelerimiz hep uzuyor, dışardaysak geç geliyoruz, sonra evin tadını çıkarıyoruz, geçen cumartesiyi sabah 6.30'da kapadık hatta. Film, dizi, oyun, vırvır derken yapacak bir sürü şey buluyoruz ve çok fazla birlikte vakit geçiriyoruz. Hiyu! Havalar serinledikçe, akşam keyfine kahveleri de aldık yeniden.

Evde yapacak bşyler istiyordu canım. Zihin dağıtmak için, dinlenmek için. Yani ben maharet abla olmasam da, veya fotoğraflayıp sergilemesem de, cici şeyler boyarım, anahtarlarımızı astığımız baloncuklu bşy, mor bir gazetelik, çeşitli taşlar, şamdanlar, şişeler ilk aklıma gelenler... Hani bazı -aklı başından gitmiş- bloggerlar gibi ayakkabılarımı fotoğraflayıp koymasam da ayakkabı giyiyorum ben, onun gibi:)))

Sonraaa dün, benim en süper bir arkadaşım geldi, muhabbet, kahve, sigara derken, funda'dan gördüğüm ve hastası olduğum şeyi ona sordum. Funda da, daha önceki makarna vakasında olduğu gibi, çok yardımcı oldu, vırvır bütün gerzekçe sorularımı yanıtladı ama dilini bilmiyordum. O deli arkadaşım, bir şeye bakar ve bana anlayacağım dilde tercüme eder, gerekirse resim çizer, gerekirse şablon yapar, gerekirse şarkı söyler, gerekirse en aptalın bile anlayacağı komutlar yazar. Hep "röleve alan bir insan tabi bunu şıp diye çıkarır" dedim durdum:)

Veeee: http://attic24.typepad.com/weblog/neat-ripple-pattern.html

Buna başladım. Elimdeki talimatlara baka baka yapıyorum, alıştım bile artık. Bu kış zilyon tane atkı, bere ve çorap örmek yerine, enerjimi buna vericem. 85 yaşıma geldiğimde, sevdiceğimle yürüyüşten dönmüş, sallanan sandalyede çayımızı içerken, dizlerime örtmeyi planlıyorum. Büyük ihtimalle o zamana yetişir.

Aynı anda her zincirde bir kere "eylül" dicem, üç gün. Ve sonbahar gelecek!

Not: Zevkle okuduğum bloggerların, örneğin; "aslında çok zor" daha çok daha çok yazmasını istiyorum. Bir de şurdaki fotoğraflara bayılıyorum. Bir de o hep yazsın istiyorum, ne olursa olsun. O ise hep neşeli olsun. Bu ise, postlarını ve gevezelik etmeyi çok özlediğim biri:)

Fotoğraf: Gelibolu dönüş yolundan.
pek sevdiğim ayçiçekleri ikindi ışığında boynunu bükmüş.

evdeofis.com




Öylesine, daha doğrusu, sadece kendim için yazdığım bir blog yazımın beğenilmesi.

Sıcacık ve samimi bir yorum.

Mailleşmeler.


Ve hoş bir söyleşi:
http://evdeofis.com/index.php/2009/08/03/secret-diye-bir-sey-varsa-sen/

Evdeofis.com ekibine; bir süredir takip ettiğim çalışmaları, beğenileri, zerafetleri ve ilgileri için sonsuz teşekkürlerimle...


denizkızı.