251109

Bayrama hazırım ben:) Bu kez narçiçeği bayramın rengi. Hop küçük mucizeler, minik ailemizin kendi rutinleri, alışkanlıkları.

Her yıl aynı muhabbetlere, “et kesmenin bayramını anlamıyorum” diyenlere rağmen, görebilenlerin “âşıklar bayramı” kutlu olsun.

Uygulamanın nasıl yapıldığı, uygulamayı emredeni ve o inanç sistemini bağlamıyor, üstelik “kurban” ritüeli her dinde olan, dünyanın kendisi kadar eski bir gelenek ve üzgünüm ama kabul etmelisiniz insanlık var oldukça da sürecek…
Amaçlananın ne kadar zarif bir tören olduğunu görememek cehaletten mi? İnsanları eleştirmek başka bir şey, bir inanç sistemini yermek başka bir şey, bunu saygısızlık addeden bir ben miyim? Veya hiç değilse, sırf bir kültürel öğeye saygıdan, yılın bu zamanı bazı fikirlerini kendilerine saklayamaz mı insanlar?

Bunları kelimelerle, resim çizerek, şarkı söyleyerek, ya da susup kalbimle konuşarak anlatabilirim ama sahi gerek var mı… Bazı şeyler yalnızca kalple görülmez mi? Ve dahası bu tamamen “nasip” meselesi değil mi? Herkes payına düşen kadar hani…

Âşıklar bayramı. “Valentine’s” değil, dolayısıyla o kadar havalı değil, kalpli yastıklarla anlatmıyorsunuz bu kez aşkınızı, veya bestseller bir kitapta bulmuyorsunuz… Dahası birçok dilde ve “gönülde” karşılığı yok bu dediğimin; aşk. Barışın da öyle. Bu nedenler birbirini kesen insanlarla dolu dünya.

Aşk için putların her birini tek tek yıkmayı anlayabilenlerin bayramı bu. Bu put “evlat” bile olsa… O evlat “İsmail” bile olsa… Makam, mevki, kariyer, “ne derler”, para falan filandan da öte bir put. Yakın olmanın bedeli yüksektir hep. Sevgiliye bunlar mı lazımdır peki? Hayır, ama aşığın kendisine bütün bunlardan geçmesi lazım.
O yüzden bu bayram, gözü kara bir kadının iki dağ arasında 7 kere gidip gelişinin hatırasını anlayabilenlerin bayramı…

Özetle;
“aşıkların” bayramı mübarek,
diğerlerinin de tatili kutlu mutlu olsun!



ha(ni)miş: Rica edicem; “ayh ama çok iğrenç etleri kesiolar toplu katliam yurdum insanı böle” gibi bir yorum yazmayın; “Pazar kahvaltısı sucuklarını saksıdan topluo olmalısın” derim:) et yemeyenlere de, saygı duysam da, yedikleri her şeyin bir zamanlar canlı olduğunu ayrıca hatırlatmak isterim:)

241109

Yer yer blogdan bayma halleri, o eski geveze halim kayboldu sanki.
Ama çok güzel şeyler oluyor bu arada.

Hem sanki kasım'a nisan kaçmış...

Pazar günü ilk kez; 2 yıl kadar sonra ilk kez, fotoğraf makinemin tozunu attırdım. Bir şey olmuştu, küsmüştüm. Şimdi, yeniden. Adım adım sokaklar, fotoğraflar, ışıklar... Film almak, film takmak, poz saymak, o özlediğim ses, enstantaneler, diyaframlar, denemeler, yanılmalar, sırt çantası, limonata, acıkmış ayaklar, yorulan ayaklar, istanbul'un damarlarında gezinmek, istanbul'un bizim damarlarımızda gezinmesi, nasıl bir zehirse bu, panzehiri kendinde, sokaklar, çocuklar, balat, iki apartman arası iplere gerili çamaşırlar, zaman zaman sosyopatgençlerfotoğrafgrubu gibi ikili üçlü gruplara rastlamak, yürüdüğümüz her yerde turist zannedilmek, ve hiç de bozuntuya vermemek, binbir renk, binbir ışık, avucumda bir kristal sanki çevirdikçe kırılıveriyor renkler elimde...

Sonra haftanın ilk günü, sabahtan dünyevi işler, sonra hop beyoğlu, kitaplar, kitaplar, kitaplar... Hop mis gibi sabunlar... Akşam eve sabun kokusu bulaşmış kitaplarla gelmek.

eve dönüş

Bir ayın sonunda, kendi ruhumda yaptığım durum değerlendirmesi sonucunda,
yeniden evdeofis'e geçtim.

Bu daha bir "upgraded" oldu, işler gelişti, bazı şeyler yön değiştirdi.
Sanki seyahate çıkmış da dönmüş gibiyim, eski bir dostumu ihmal etmişim hissi, insan alışkanlıklarını aslında ne kadar hızla değiştiriyor, ev yabancı geldi, ev ritmi bile değişik geldi şimdi bugün.

Merhaba yeniden;
ahtapotum, karavanım, özgürlüğüm, bitki çaylarım, mumlarım, müziklerim, kelimelerim...

uykuuuu

Ya herkes mi öyle bir tek bende olan bir şey mi, eve gelene dek yoyo gibiyim, ama kapıdan girdiğim an sanki yığılacağım, yemeği ancak yiyebiliyorum ve eğer eve iş getirmişsem onları yapabiliyorum bir ihtimal ve sonra sabah açıyorum gözlerimi. Tabi bu her zaman böyle değil, ama mesela dün ve bugün böyleydi.

Bu rutine uzun zamandır alışık olanlardan öneri ve tavsiye istiyorum. Vitamin mi almalıyım ne yapmalıyım? Duracell tavşanının yanında pili biten bir kaplumbağayım. Yoksa sadece alışma dönemi mi bu nedir? Uyku değil sorun başka bir şey, bir anda aşırı bir pil bitmesi hali. Uyku ihtiyacı da değil. Çözümü nedir, döngü dışına çıkmak mı? Kendime vakit ayıramama halleri değil bu, öyle bir sorunum yok. Tek isteğim biraz daha enerji. Nasıl yapmalı?

büyük buluşma

Ve ben;
doğumgünü kızıyla buluştum!

Takip edilen ilk –türkçe- blog, en bi’ sevilen, en bi’ şey, en en en, daha ilk cümlelerinden itibaren, nihayet büyük buluşma, benim için büyük, hem ilk defa, hem daha önemlisi onunla, ne giysem, ne yapsam, ay hem de doğum günü ne alsam, bir paket yapmalı ve içine “seni tanıyorum ve seviyorum” diyen şeyler koymalı, içimde kelebekler pırpır, evet tünel, neden?, sanırım iki İstanbulseverin ilk randevusu için en uygun kare, gazetelerin yanına park ettim bekliyorum, aa tramvay, aa geliyor, yihhuyt, ne yapsak nerde otursak, aç mıyım ben, kelimeler kelimeler, dedikodular, aa öyle mi, pembe sigara, gözleri ne güzel, saç rengi eşsiz, çıtı pıtı bir kuş, dünyanın en akıcı gevezesi, hani “ya çok seversiniz ya nefret edersiniz” insanlar vardır ya, onlardan, bir kitap olsa sürükleyici ve derin, iyi tanıdım, vırvırvır, çenem ağrıyana dek gülmek, yürümek yürümek, ayrılırken bile konuşmak ve "bir daha ne zaman görüşsek" planları yapmak, fotoğraf çekmeyi unutmak ve cebimde armağanlar eve gelmek.

İyi ki doğdun!

tek taş mevzuu

Geçtiğimiz günlerden birinde metroda bir kızın sevgilisine (!) alması gereken tektaşın boyutları, şekli ve pahası hakkında verdiği direktiflere kulak misafiri oldum istemeden. Daha doğrusu, bütün vagona naklen yayın yaptılar. Zavallı çocuk talimatları bütün gücüyle zihnine kaydetmeye gayret ederken, aynı anda biricik sevdiğinin gözlerindeki hırsı anlamaya çalışıyordu.

“Aralarındaki ilişki hangi noktada bu zavallı hale dönüştü, hep mi böyleydi”, “bu kızın hayatındaki adama aldıracağı “yüzüğü” bu kadar detaylı tarif etmesine sebep olan annesinden öğrendikleri mi”, “kendisinde bu kadar paha biçilmez olarak gördüğü ne”, “kadın erkek eşitliği ifadesinden ne anlıyor”, “kendine bir köle alsa daha mı iyiydi” gibi sorular kafamda uçuştu. Hani bu tip birine “başlık parası” desen “böğk ne banel çağdışı” falan der, ama kendisi her konuda pazarlık yapar evleneceği insanla. Salondaki eşyalardan, takılacak yüzüğe, balayında kalınacak otelin yıldız sayısına kadar. Üstelik metroda, birçok insanın dinleyebileceği şekilde. Çünkü zaten olayın asıl amacı da bu şovdur! Ve işte yine bu insanlardır ki, evlilik hazırlıkları esnasında gerilen, “birbirimizi tanıyamaz hale geldik” diyen, ve benzerleri de bu gibileri sakinleştirir; “çok normal tatlım, biz de öyle olmuştuk.” Sebep? Evlilik denen, aynı çatı altında yaşamaya dair kutsal sözün sembolik bir imzası değil mi? Neyi paylaşamıyorsunuz? Bu kadar büyütülen ne?


Bu kızın bir blogu varsa, muhtemelen birkaç gün sonra “sevgilim bana tektaş aldı, tanrım hiç beklemiyordum düşünceli aşkım benim” diye bir yazı yazacak.
Oysa ben, her kadın erkek ilişkisinde “sevgili” kelimesinin kullanılmasına karşıyım.

Ne bileyim mesela, kadın belki de hayatında o kelimeyi hiç kullanmamış ama sadece okuyan/dinleyen diğer kadınlar için “sevgili” diye bahsediyor adamdan, oysa adam bildiğiniz “Hulusi”. Göbekli, tv kumandası elinde bir adam.
Dolayısıyla “sevgilimle alışverişe gittik” cümlesinin alt metninde şu var; adam kapıdan giriyor “ne yemek var hanım” diye haykırıyor, kadın; “sabah para bıraktın mı ki yemek olsun” gibi bir yanıt veriyor ve alışverişe çıkıyorlar. Sonuçta kadın bunu cümleye dökerken “sevgilimle alışverişe çıktık” diyor, böylece en sevdiği pembe dizideki hayale bir adım daha yaklaşabiliyor ve kadın arkadaşlarına çizdiği tabloyu bu sözcükle tamamlıyor. O göbekli Hulusi, kitap okumayan, sanat zevki olmayan, dünyaya bin yıldır aynı dar pencereden bakan, maç izlerken iki bira çakan recep ivedik, birden “sevgili” oluveriyor. Bu bağlamda kadın da bir basamak atlıyor. Birden hop; sex and the city hatunu; “ah çok çılgınım evliyiz hala sevgili diyebiliyorum” oluveriyor.

Aşk kelimesi ne kadar eşsizse, sevgili sözcüğü de bir o kadar özel. Söz konusu ilişkide nişan bohçası, bilezik ve benzeri bilumum mücevherat, sizin taraf şunu yaptı bizimki şunu falan gibi çıkar ilişkilerinin geleneksel halleri varsa, o insana sevgili demek, cosmopolitan gibi dergilerdeki yaşamları taklit etmektir sadece.

Ben mi anlayamıyorum? Bu kadar hesabın döndüğü ilişkide bireyler birbirinden nasıl sevgili diye bahsedebiliyor? Ne zamandır çiçek alıp almadığını muhasebe defterine kaydediyorsan o ilişki bir sevgililik hali değil, olsa olsa bir ortaklıktır, dostlar alışverişte görsündür. Ne bileyim ben çiçeklerin koparılmasına üzülürüm mesela, ipler dolanınca sanki boğazları sıkılıyormuş gibi gelir. Gül hiç sevmem, bence ucuz romantikliktir. Elbette ki sevgilimin bana çiçek alması –kır çiçekleri- hoşuma gider ama “evlenme teklifi edeceği akşam bagajdan 333 tane gül çıktı” falan gibi sürprizlerin aşırı sığ olduğunu düşünürüm. Ne yani bütün düşünebildiği bu mu? Tanrım vay canına! Yaratıcılıktan uzak, taklit bir şey. Sonra işte kim kimi kaç kere aradı. Ona göre adım atmak, stratejiler… Daha geçenlerde, evli birinin, bir bekâra, adamı nasıl nikâh masasına oturtacağıyla ilgili stratejileri anlattığını duydum. Bu aşağılık ve hesapçı bir tavır değil de nedir? Nedir siz bir kabile falansınız da, nikah masasına oturtulması başarılan her adam için bir madalya takıyorsunuz gibi bir anlaşmanız mı var?

Veya “koca” kişisini tamamen “sponsor” olarak görmek… “Aşkım bana fransa’dan parfüm getirmiş, sakın eli boş dönme demiştim zaten” falan şeklinde cümleler…

Ne aşkı ya, hangi aşktan bahsediyorsun? Ortak yaşamınıza sen ne kattın ki? Dahası senin varlığın onun dünyasına ne kattı? Hiç değilse, sponsorun olduğu için duyduğun saygıdan ötürü bu kadar küçülmemelisin... Ne bileyim, uçakta ikram edilen iki çikolatanın birini sensiz boğazından geçmediği için cebinde saklaması daha değerli değil mi? Sevgiyle ve neşeyle sürprizler yapmak, hediyeler almak başka bir şey, bu “aldım verdim ben seni yendim” başka bir şey. Ne bileyim, sevdiği erkek için yapılacak fedakârlıkların en büyüğünü, dolabındaki bütün gömleklerin ütülü olması, akşama sevdiği yemeklerin pişmesi olarak gören kadın âşık mıdır sahiden? Aynı kadının romantizmden anladığı da, en fazla mum ışığı ve şaraptır zaten. “Ah yıldönümümüzde sofrayı en sevdiği yemeklerle donattım, iki de mum yaktım” durumu. Yine aynı kadındır ki, çocuk sahibi olunca, “nihayet mükemmel erkeği yarattım; işte oğlum” şeklinde bu gömlek ütüleme, doyurma falan tarzındaki sevgiyi oğullarına akıtır ve kocalarının pabucunu dama atarak buğulu gözlerle; “hiçbir şeye benzemiyor bu sevgi biliyor musun?” derler. İyi de, sen hiç âşık olmamıştın ki zaten.

Ya da örneğin, “benimki çocuk istiyor artık” diye bahsettiğin adama “aşkım” diyemezsin. “Kocitom”, “aşkitoşum” falan de geç. Eve alınacakların hangisini onun tarafı, hangisini senin tarafın hesapladığın biri senin sevgilin olamaz. Balayı için gideceğin yer konusunda –ki balayı da ayrı bir başlıkta incelenecek bir gariplik- kavga edebildiğin insanı kalpten bir sevgiyle seviyor olamazsın. “Balayında maldivdeydik” cümlesini kurabilmek için kendini yırttığın bir ilişki sana hiçbir şey katmaz. Veya hayatlarındaki erkeğin işi, kariyeri veya ondan ötürü tanıdığı insanlardan övünerek bahseden kadınlar… Hani evlenince başın göğe ermesi durumu ve evlilikten mütevellit saygınlık. “Ah bizimki çok yoğun şekerim, bütün hafta toplantısı vardı hafta sonu da yurtdışına çıkıyor, biz de yılbaşına bilmem nerde girerek telafi edeceğiz.” Müdür karısı sendromu. Bütün olayı bir adamın bir şeyi olmak olan insan. Aktiviteden aktiviteye koşan çift. Bu acınası gelmiyor mu size de?

Özel günlerde kimin annesinin önce aranacağı sohbetini yapabildiğin bir insan sevgilin olamaz. Tamam kocan olur, hayatındaki erkek olur, başka bir şeyin olur ama sevdiğin olamaz. Çünkü aşk bu değil. Bunun adı başka bir şey, belki evlilik, belki moda deyimle “seviyeli bir ilişki”, belki başka bir şey. Ama aşk değil!

İşte bu yüzden, bunların dışında bir aşkla sevdiğim, bu dengelerin üstünde bir tutkuyla bağlandığım için, benim sözlüğüm en güzeli. Bu yüzden “en ilkel haliyle”;

O benim sevgilim!

Kesinlikle!