hamile baskısı

Bir süredir hamilesiniz, karnınız da biraz çıkmış.
Kadınlar arasında garip bir tarikat var sanki. Bazıları sizi ve karnınızı görünce dokunmaya kalkıyor. "Tekmeliyor mu?" diye soruyor hatta. "Yoo bütün gün uyuyor" deyin, çok şaşırıyorlar. Tanımadığınız kadınlar bunlar. Garip bir şefkat ve merak.
Kibarca redderseniz tamam. Tabi bazıları daha bir ısrarcı. Ve bir de savuşturulması gereken sorular var:

"Kaç aylık?"
Bu soru kritiklerden biri. Vereceğiniz yanıta göre; "hm karnın çıkmış"/"aa pek karnın yok"/"benim de böyleydi"/"benim hiç böyle değildi"... Ve benzer bir çok yorum. Hatta karın şekli üzerinden cinsiyet tahmini. Sonra olası çatlaklar üzerine bir seminer. "Ay ben şunu sürdüm/bizim zamanımızda bilmem ne yoktu/zerre çatlamadım, genetikmiş çünkü" gibi tahammülfersah muhabbetler. Bir susun yahu. Hakikaten şu an çatladım.

"Kız mı erkek mi?"
Bunun ardından gelecek yorumlar daima saçmadır. Burun kıvırma, eğer kendi hayalindeki cinsiyet değilse "olsun canım" diye kendince teselli etme, kendi hikayesiyle kıyaslama, ikinci bebekse ona göre yorum. Hayır bu sorunun da doğru bir cevabı yok.

"Kaç kilo aldın?
Ve bu en rahatsız edicisi! Sana ne şekerim. 10 kilo aldım, 25 kilo aldım, hiç almadım. Nedir yani? Çıtı pıtıysan, çocuğu beslemiyor olmakla eleştirilebilirsin, değilsen boşa ağırlık taşıyor olabilirsin "dikkat et, doğumdan sonra kalıyor o kilolar" uyarıları geliyor. Ve sonuç yine kendinden örneklemek. Üstelik kendisi bir pelte ama olsun. Çünkü yeryüzündeki en mükemmel anne o, hayattaki yegane sıfatı anneliği ve bu bağlamda yaptığı fedakarlıklar, kahramanlıklar.

"Aşeriyor musun?"
Bu soruyu da merak ettiğinden sormuyor. Kendi kocasının gecenin bir yarısı nasıl avokado bulduğunu anlatacak, dikkat kesilin, övün onu. Ya da hava atacak "ay ben zerre aşermedim, bunlar insanın kafasında olan şeyler şekerim" diyecek. İkisi de yalan ben size söyleyeyim. İnsan hamilelikte belli gıdaları yoğun olarak yiyebilir ama bunun dozu çevresindeki kullanmaya dönüştürmeye yetecek kadar değildir.

"Normal mi sezaryen mi olacak?"
İşte kilit soru. Birincisi sezaryen bir doğum yöntemi değil, tıbbi bir zorunluluk halinde doktorun karar vereceği bir uygulamadır. "Ayh ayın 4'ü olmaz, gezegenler acaip, 5'inde doktor meşgul, tamam 6'sı sabah 9 uygun, yok saat 10 olsun ancak kalkarım" şeklinde planlı bir şeye doğum denmez, üzgünüm. Benim düşüncem bu yönde ama hiç bir hamile kadına bu konuda yorum yapma hakkına sahip olduğumu sanmıyorum. Çünkü yine de anne adayının paşa gönlü isterse öyle de doğurabilir, bunu kimseye ve özellikle de otobüsteki teyzeye açıklamak zorunda değildir. Ve çok dikkatli olun, bu soruya yanıt olarak kazara; sezaryen derseniz, kendi sezaryen doğum yapmış biri bile eleştirir sizi. Kendisi için bahaneler üreterek, hem de "çünkü bebek tersti, çünkü suyum gelmişti, bikbikbik". Bir tek "canım istedi" diyen de duymadım. Ya da tam tersi normal doğuranları aşağılayarak, "ay beş dakkada kesip çıkardılar, yan odadan çığlık sesleri geliyordu şekerim"ci sersemler de mevcut.
Ama soruyu soran normal doğurmuşsa da, nasihatleri ve anlatacakları gerçekten çekilmez oluyor. Bu doğum hikayeleri askerlik anıları gibi zaman içinde anlatıla anlatıla büyüyor ve şekil değiştiriyor, buna eminim. Yanlışlıkla bir kedi vuran avcının, o anıyı onuncu anlatışında "aslan üzerime doğru koşarak geliyordu ama..." diye başlaması gibi bir şey. Dünyadaki en zor doğum muhatabınızın doğumu ve o dünyadaki en korkusuz savaşçı, bu zor doğumu atlattı. Lütfen küçümsemeyin. Aksine o sizi küçümseyecek ve "tarlada kadınlar kendileri..." diye başlayan klişeyi burnunuza dayayacak. Kaçın.

"İsmi ne?"
Masum görünen bu soruya yanıt verirseniz, ardından bin tane daha saçma yorum gelir. Misal; bir enerji uzmanı organik abla "aaa aile büyüklerinin adını koymayın, onun enerjisini taşımasın..." diye girer konuya, bir diğeri "biz birini İngilizce koyacağız, yurtdışında falan okur, hem Türkçe karakter olmasın..." diye devam ederek sizin koyduğunuz "demode" ismi küçümser, -evet bu komik uygulama günümüzde çok yaygın- ve siz baygınlık geçirirsiniz. Hadi ismi söylediniz, eleştiriler bu kez de sonra ermez, anlamı nedir, aa bilmem kimin adı budur ve berbat biridir, nereden bulmuşsunuzdur, eşiniz ne istiyordur, ortak kararınız mıdır... Bu liste uzar gider.

"Emzirecek misin?"
Yahu bir dur, ben daha içinde bulunduğum durumu daha kanıksayamadım, biraz zaman tanı. Bu sorudaki amaç, kendisinin ne fedakarlıklarla emzirdiğini anlatarak söze girmek ve ardından lohusalık maceralarını paylaşmak. Şunu yemiştir süt yapmıştır, bilmem ne gereksizdir, bak mutlaka şöyle yapmazsan olmazdır... Ben ve süt verecek organlarım söyleyeceklerinizi dinlemiyoruz bayan.

Çok mu karanlık bir tablo çizdim? Aksine, bütün bu soruları soran ama iyi kalpli ve içten yorumlar yapan insanlar da var. Bir yerden geçerken size yol veren kibar gençler, size gülümseyerek bakan yaşlılar, işinizi kolaylaştıran satış görevlileri, restorantın tuvaletini kullanmanıza izin veren koca göbekli amcalar daha çok. Anlattığınız kadarıyla yetinen tatlı insanlar, sizi tanımadığı halde iyi dileklerde bulunan, sımsıcak dualar edenler. Yukarıda bahsi geçenler daha ziyade çok bilmiş kadınlar. Ve ne yazık ki pek fazlalar.

İşte zaten bu çok bilmiş kadınlar daha evlenirken yeryüzünde tek ve mükemmel evlenen kendileri olduğuna inanarak, eskiden olsa komşu sohbetinde anlatacakları şeyleri bir blog açarak paylaşır, en iyi gelinlikçi, en şahane ayakkabıcı, mucize yaratan makyözü kitlelere anlatmak için can atarlar. Hayatlarındaki şanslardan dem vururlar, en şahane koca onlarındır, en destek olan arkadaşlar kendilerinindir, tanrım ailesi ne kadar da iyidir her işe koşmaktadır. Özetle, insan kullanırlar ve buna bir kılıf uydururlar. Neyse; devamında evlilik hayatları da eşsiz olduğundan, gittikleri muhteşem balayı oteli, yaptıkları yemekler, dondurucuya attıkları yedekler, dolap düzenleri, giydikleri kıyafetler gibi sıradan ve herkesin yaptığı günlük işleri büyüterek, abartarak ve anlam katarak yazar da yazarlar. İçten içe bir köşe yazarı, öğlen kuşağı programı sorumluluğu taşıyarak üstelik. Gerçekten birilerine faydası olacağını zannedecek bir sersemlikle.

Ve bu ruh halinin peak noktası hamileyken yaşanır. Tanrım o bir annedir artık. Daha ilk günden hissetmiştir. Hemen sayaç koyar, o hamile kalmıştır, neredeyse olay anını paylaşacak kadar coşkuludur. Herkes duysun ister çünkü onun minik dünyasında bu bile büyük başarıdır! Daha kurbağa lavrası formundaki bebeği adına konuşmaya başlar; "seni çok özlemiş teyzesi" falan der. Ve el attığı herşeyi mükemmel bir şekilde -suyunu çıkararak desek daha iyi- yapacağı için ne kadar anlatsa azdır. Mükemmel kocası o istemese bile onu müthiş nazlamaktadır. Şimdi gelsin en sağlıklı sterilizatör nereden alınır, ilk altı ay anne sütü en iyisi, hastane çantam listeleri. Göbekli pozlar, gün gün gelişmeler, daha neler neler. Yaşasın, dünyada tek becerdiği iş olan anlamsız alışverişe de iyi bir neden buldu. Artık anlatır da anlatır. Daha durun bunlar iyi günler, yakında kolektif yapıldığına inandığı olayları da anlatacak: "Bugün ilk meyvemizi yedik." "Babamızla parka gittik." "Teyzoşumuz bize hırka ördü" "Sütüm azaldı ama iştahımız açık, kakamız kahverengi" falan gibi... En mahrem ve bir o kadar sıradan şeyleri kitlelerle paylaşma dürtüsü arttıkça artar. Çünkü o en iyisini biliyor.

Ve tam da bu yüzden sizi yolda görse dahi durdurarak, yukarıdaki saçma soruları sorup, bayıcı yorumlar yapıyor.

Hiç yorum yok: