2010 bitiyor, geçen zamanla bazı şeylere kuş bakışı bakabiliyorum artık. Ben yeniyılda muhasebe yapan insanlardan değilim, ama 2010 benim için ciddi bir dönüm noktası sayılacak yıllardan oldu, şimdiye kadarkiler içinde tabi. Düşününce; zamanında ne doğru bir şey yaptığıma emin oluyorum. Yaklaşık 4 yıl önceydi mesela. Ben hayatımda ilk defa sadece kendim için bir şey yapmıştım. Ve şimdi o şey hayatıımın en büyük "iyi ki"lerinden biri oldu. O zaman vazgeçtim zannettiğim şeyler, meğer tamamen kurtulduğum hastalıklarmış.

2011'den dileğim; oğluma bolca sağlık ve mutluluk getirmesi.

40

40 oldu.
Benim anneliğimin 40. günü, minik adamımın dünyadaki 40. günü.

Bir çok şey değil de, bu basamak benim için önemliydi. Ben inanıyorum 40 rakamına, 40 çıkarmaya, bir şeyi 40 kere söyleyince olmasına, 40 yaşın kemalat yaşı olduğuna, gebeliğin 40 hafta oluşunua, 40 yıllık hatırlara, ölen birinin 40. gün toprağa karışmaya başlamasına, günlük namazın 40 rekat olmasına, 40'ta bir'lik zekata, ve hatta 40 haramilere bile...

Var bence 40 çıkarmak diye bir şey. Sahiden bir bebeğin dünyaya alışma, bir kadının anneliğe alışma, doğum meselesini üzerinden atma ve dahası lohusalık hallerinden kurtulma süreci... Kolay şeyler değil. Doğumun devamı gibi sanki.

Gerçekten şimdi; gözleri adam adam bakıyor, ayakları minik pamuk helva gibi, yanakları pofuduk, kokusu değişik ama tanıdık bir yerlerden, elleri aynı benimkiler, uykusu ve yüzü tıpkı babası, burnu minik bir düğme.

Geçenlerde biri "ne olmasını isterseniz öyle sevin" dedi, sevdiceğim; "astronot oğlum" dedi önce şaka yollu, sonra "mutlu oğlum" dedik. Mutlu oğlum.

Sevgili hayatımda gördüğüm en güzel şey;

Dilerim, hayatındaki her süreci böyle güzellikle tamamlar, her basamaktan böyle kolaylıkla çıkarsın. Yaprakları bulutlara eren ulu bir Çınar olursun, dimdik ve upuzun, dallarında kuşların cıvıldadığı, gölgesinde yolcuların dinlendiği, kökleri güçlü, varlığı güven veren, güneşle, suyla, gökyüzüyle, toprakla dost...
Dilerim hep mutlu olursun.

İyi ki annen ve baban bizler olduk. İyi ki bizim oğlumuz oldun.

Seni çok seviyorum,

Annen.

mükemmel anneler

Bazı blog tutan annelere hastayım. Ne şiirsel ne lirik bir hayatları var. Hayatları hep Amerikan filmlerindeki Pazar sabahları gibi.
“Az önce uyudu kuzucuğum, ben de pencereden karı izliyorum”…
Demek ki evde birkaç “Sebastian” var. Annesi, “kayınvalide”si, bilmem nesi. Hadi itiraf et. Satenlere sarınıp yaattığın yerden blog yazıyorsun kesin.Emzirmek dışında yaptığın bir şey yok. Komut girmek en kolay unutma; "tez bu veledin altı değiştirile, akşama da fasulye pişe!"
Çünkü ben mesela, oğlan uyurken, ya çeviri yapıyorum, ya temel ihtiyaçlarımı gideriyorum, ya bulaşık-çamaşır çalıştırıyorum, ya yemek yapıyorum, ya bir şey, ya bir şey… Sonsuz bir telaş. Hem bizim burada kar bile yağmadı. Eğer dışarı çıktığım bir gün değilse, havanın farkında bile değilim, nerede oturup iklime methiyeler düzmek.
Aynı tiplerin kedileri olsa eminim aralıksız; “battaniye altında film izledik” yazar durur. Çünkü o bir miskin. Oysa kedi bakmanın; o şirin hayvanın hiç de şirin olmayan tuvaletini temizleme, tüylerini bütün evden toplama, kızgınlık döneminde kafayı yeme gibi bir çok başka yönü var.

“Ah geceler uykusuz ama bir gülüşü her şeye değiyor.”
Herhangi birini bir duruma “rağmen” seviyorsanız, durum sakattır. “Falan kısmı çok zor ama çok güzel”, “zorluklarına rağmen eşsiz bir duygu” gibi cümleler hep bu sağlıksız sevginin alametleridir dikkat. Olduğu gibi, öylece seviyorsanız, tamam. Ama bu çilekeş ve fedakar, sözde halinden memnun anne rolü olmuyor.

Sonra işte sağlıklı beslendiklerine ve kilo kaybettiklerine dair anekdotlar. Bir kere sağlıklı beslenebiliyorsan, gene bir “sebastian” faktörü var, kabul edelim. O da ayrı bir mesai çünkü. Ayrıca mesela ben şu anda –önceki minyon tipime kıyasla- iriyim. Ve daha tehlikelisi bundan feci mesudum. Emzirmek çok mucizevî bir durum ve ben şu an bu iri halimle kendimi kraliçelerden harika hissediyorum. Acayip yiyorum ve dünya umurumda değil. Evet biberon dışarı çıkmak ve uyuyabilmek için hayat kurtarıcı gerçekten ama ben emzirme işini çok sevdim. Böyle dışarda mevsimler değişsin, birşeyler olsun, ben aynı koltukta oturayım mıkmık emzireyim falan. Bu ikimize özel bir durum. Değişik bir duygu. Bak bu kısmı biraz şiirsel olabilir.

Ve bir de unutmayalım, o çoğul konuşma durumu. “Biraz gaz sorunumuz var.” Hanginizin? Geçen aşıya gittiğimizde duydum biri anlatıyordu; “doktor bey kakamız…” Kakanız mı? Senin kakandan doktora ne, o sadece çocuk doktoru. Bir de "babamız akşam gelirken bize bilmem ne al" Babamız mı? Nasıl yani?

Annelik bir delilik hali. Sanırım. Daha yeniyim ben de.

Yorucu, neşeli, endişeli… Sürekli bir devinim, devri daim.

meğer

Meğer benim hayatta en çok istediğim şey; şimdi, hayatımın tam da burasında, bu küçük adamın annesi olmakmış.