Tabi ki zor bazen. Olmaz mı? Uykusuzum çoğu zaman. Çoğu zaman hayal meyal geçiriyorum bir kaç saati. O uykusuzluk insanda acayip bir halsizlik ve mutsuzluk yaratıyor. Evet dayanıklıyımdır ben uykusuzluğa ama dayanmak ayık kalabilmek demek, ayık kaldığım saatleri kaliteli geçirebilmek değil. Bildiğin sinirli huysuz bir kadın oluyorum. Dünya başıma yıkılmış gibiyim o anlarda ve çekilmezim. Yorgunluk çok bezdirici bir duygu oluyor.

Herşeyi bir arada yapabilmek zor. Bazı şeyleri kimseler itiraf edemiyor. Sezeryanı "ay süperdi valla, hiç bşy hissetmedim" diye aktarıyorlar. İlk bir kaç epiduralin etkisiyle mutlu olunduğunu, sonra o acıların bir anda insanı gümlettiğini söylemiyorlar mesela. Bu zaten anneler arasındaki en büyük geyik konusu. Ben normal doğurdum en bir anneyim, ben kesildim süper anneyim, ben ikisini de yaşadım tanrı sayılırım. Doğum sancısı ayrı bir şey; tren seyahatleri gibi, hani inersin ama o ilk gün hala trende gibi sallanacağını zannedersin, o his işte, her an hala sancı gelecek sanıyorsun falan bir süre. En kötüsü de; hiç birini yaşamadan ahkam kesen insanlar. Ne bileyim mesela sezeryanı "şimdiki nesil sıkıya gelemiyor" diye yorumlayanlara müthiş bir yumruk atmak istiyorum ben. Üstelik kimse yapmak istemediği bir şeye mecbur değil hayatta.

İçsel olarak çok değiştim ben. Ağlamazdım öyle çocuklara, sevmezdim de zaten. Hala bayılmıyorum ama değişti işte bir şeyler. Geçen akşam yürüyüş yaptım, dönüşte yemek bir şeyler aldım dışarıdan. Mutfakta paket yapıyorlar görüyorum, bir oğlan çocuğu 11-12 yaşlarında. Saat 8 falan. Çalışıyor orada. Evde sütünü içip çizgi film için ağlaması gereken saat. Eve ağlaya ağlaya döndüm. Ne hayalleri vardır, annesi ne çabayla süt vermiştir'den başlayarak. Sonra dünyanın bütün doğuran-emziren-lohusa kadınlarını sarıp sarmalayasım var. Öyle büyük bir şey yapıyorlar ki kadınlar, farkında bile değiller. İçinden insan çıkarmak, yaşam vermek. Ne bileyim yetmiyor kelimeler.

akord

Değişik bir devinimli hal. Tam bir "yuvarlanıp gidiyoruz" durumu. Bisiklete binmeye benzetiyorum bazen. Dikkatimi tam olarak vermem gerek, yoksa dengemiz bozuluyor. Tabi hep dikkat de gerekmiyor, bazen pedallar kendiliğinden dönüyor, sen çevreyi izliyorsun. Bazense işler rayından çıkıyor. Benim o zamanlarda herşeyi bırakıp, akort yapmam gerekiyor.

Şimdi o zamanlardan biri. Evde herşey uyumlu, kötü bir ton, bir ses yok. Hayır masam yine dağınık, bahsettiğim böyle bir şey değil. Bebeklerin de var zaman zaman buna ihtiyacı, mesela uykusunun yoldan çıktığı, ne yapacağını bilemediği anlar var. Değişikler. Belli çizgiler çekersen, ne yapacağını mini mini aklıyla kestirebilirse rahat ediyor.

Büyük konuşmayayım ama anlamıyorum çile dolu anneleri, hiç uyumadığı söylenen bebekleri, ilk üç ayı hatırlamak bile istemeyenleri, hayatlarını süt meselesiyle zehir etmelerini... Benim baktığım yerden herşey öyle basit ki. Biz sürekli bir şeylere sevinme ve kutlama halindeyiz. Evde daimi bir şenlik, şarkılar, kahkahalar. Zaman zaman zorlandığım anlar var, gerçekten pilim bitiyor dediğim günler, geceler, gözlerimin altında mor halkalar... Ve bunun tek nedeni uykusuzluk oluyor. Uykusuzluğumsa, çalışan anne olmaktan, her işini kendi halleden bir insan olmaktan, sevdiceğine vakit ayırmak isteyen bir eş olmaktan, öğle uykusu yerine yürüyüş yapmayı ya da kahve içmeyi tercih eden bir kız olmaktan, oğlunun her anında yanında olmak isteyen, onunla ilgili hiç bir şeyi bir başkasına emanet edemeyen ebeveynler olmaktan, kendine de vakit ayırmaktan geri kalmak istemeyen bir insan olmaktan ve yaptıklarının hiç birini eksik yapmaktan hoşlanmayan biri olmaktan kaynaklanıyor. Bunlar içinse feda edebileceğim ilk şey uyku olunca, evet bunu yapıyorum. Sonra telafi ediyorum tabi. Uykusuzluğa direnç en önemli yeteneğim oldu şu dönem diyebilirim.

Herşey o kadar tıkırında gidiyor ki; detay versem nazar değeceğinden korkuyorum. Bebekli hayatın bu kadar kolay ve güzel olacağını tahmin etmiyordum.
İlk üç ayın ardından şimdi bambaşka bir dönem başladı. Daha bir katmerlendi ballandı annelik. Minik adam dünyaya ve bize alıştı.

Ve benim bir tanecik sevgilim. Bu "babalık çok yakıştı" klişesi değil, daha başka bir şey. Aramızda bazen konuşularak, çoğu zaman konuşulmadan yapılan bir iş bölümü var. Onun sanki şimdiden bir ebeveynlik tarzı var. Çok neşeli, çoğu zaman rahat. Sağlık meseleleri ve bazı uygulanması gereken kurallar devreye girdiğinde pürtelaş sadece. Şu anda tamamlıyoruz birbirimizi, ileride de böyle olacağına eminim. Bazen ben telaşta o sakin, bazen tam tersi. Onun soğukkanlı olduğu konular başka, benimkiler başka. Bazı konulara ben hakim, bazılarına o. Hazır olmak diye bir durum var mı bilmiyorum, biz sadece çok istemiştik, ama hazırmışız sahiden.

Ve ben bu üç kişilik ailemizle gurur duyuyorum. Olması gerektiğine inandığım gibi bir aile kurabildiğimiz için ikimizle de gurur duyuyorum. Kimseye ihtiyaç duymayan halimizle, insanlara yük değil, neşe olabilmemizle, sakin sakin büyük işler halletmemizle, birbirimize uymamızla övünüyorum. Şimdiden o kadar uyumlu bir bıdık ki, hiç bir akşamımızı, gezmemizi zehir etmedi. Hiç bir kriz yaşatmadı. Geçen akşam çok sevdiğimiz arkadaşlarımızda yemekteyken, biraz bakındı bize katıldı, sonra pıtpıt uyudu mesela.

Buraya kadar herşeyi doğru yaptığıma inancım tam. Kendimi sıkça kontrol ediyorum. Evet Pıtıpıtı mutlu, ben mutlu, baba mutluysa; evet demek ki; o ana kadarki herşey doğru.