me and my boyz

Bazı günler yorgunluktan hangi arada uyuyakaldığımı unutuyorum, öylesine bir telaş. Ama çoğu zaman kendi içinde düzenli bir delilik. Zamanı iyi kullanmak diye bir şey olduğuna eminim.

Şu aralar yine o "sanki kasım'a nisan kaçmış" günlerden. Dışarı çıkıyoruz. Kuşlarla simidini paylaşıyor Abi, Kardeş şaşkın şaşkın bakıp bana sokuluyor. Bazen parka gidiyoruz. "Üşümez mi bu?" diyen teyzelere aldırmıyoruz. Kırmızı burun oğluma pek yakışıyor hem. Arkadaşlar ediniyoruz, hatta bu hafta aşıda miniğimle adaş, sadece bir gün büyük ve üst sokakta oturan bir bebekle tanıştık, tam bir süpriz. En sevdiğim arkadaşlarımdan biri yakınıma taşındı, bu en güzel süpriz, benim haşarı oğlum onun prenses kızının saçını falan çekiyor, sonra kucağıma gelip ters takla atmaya çalışırken, küçük hanım kikirdiyor sadece, gülmekten ölüyoruz.

Hala süt sağmanın dünyanın en müthiş icadı olduğuna inanıyorum çünkü mesela bu sayede formül süt kullanmamıza gerek kalmadan dışarı çıkabiliyoruz. Ama bir yandan emzirmek de şahane bir şey. Minik karıncamla birlikte uyuyoruz, çok tatlı bir bebek oldu, o pek minik hallerden gürbüz bir bebek olmaya doğru gidiyor.

Bazı akşamlar çıkıp tek başıma yürüyorum, banka oturup denize bakıyorum, kestane falan yiyorum. Kısa bir süre sadece ben olmak iyi gelir sanıyorum ama uyudukları halde, bir işim olmadığı halde koşarak eve dönüyorum. Bir anda çok özlüyorum evimi, bebeklerimi, sevgilimi.

Öyle güzel geçirdik ki çocuksuz zamanları, şimdi hayatımızın burasında, böyle olmak çok güzel geliyor. Çocukları bırakıp eskisi gibi geç vakitlere dek dışarda olmak, "başbaşa yemek yemek" gibi klişelere hala ve henüz ihtiyaç duymuyoruz. Yapabildiğimiz herşeyi onlarla yapmayı seviyoruz sadece. Bana çocuklu hayatla yaşanan değişim normal ve doğal geliyor. En sevdiğim elbisemdeki kusmuk lekesini seviyorum, yorgunluktan tabanlarımın zonklamasını seviyorum, sevgilimle -evet hala sevgiliyiz- sarılırken koşarak gelen Pompikle üçümüz sarmaş dolaş olmayı seviyorum.

Bu aralar her akşam bir film izliyoruz, tv tamamen çıktı hayatımızdan. İyi de oldu, televizyondaki en bir izlediğim dizi olsa dahi yoruyor, film izlemekse sahiden zihnimi tazeliyor. Parmak uçlarımıza basarak sofra hazırlıyoruz, miniklerin uykuları o saatlerde derinleşiyor, yemek yiyoruz, film izliyoruz bebekler uyuduktan sonra. O film benim için ciddi heyecan, çünkü sevdiceğim seçiyor, getiriyor yüklüyor falan, sanki gerçekten gong sesini bekliyorum öylesine pırpır ediyor içim. Gecede bir kaç film izlediğimiz, pizzaları yuttuğumuz o eski günlerdeki gibi. Film tabi bölünüyor arada bazen, minik mıkırdamalarla.

Film faslı da bitiyor, ben mutfağı ve evi ertesi güne hazırlıyorum, kafamda bir liste sanki tek tek tik atılıyor. Biberonlar yıkanıyor, makinelerden birini çalıştırıyorum, belki ekmek makinesi, belki bulaşık-çamaşır, ertesi gün için birşeyler indiriyorum belki buzluktan ve ardından uyku.

İşte o anlar mükemmel. Yatağa yatıyorum, belki biraz kitap okuyorum, ya da bazen bir kaç dakika öylece durup evi dinliyorum. Ev sessiz, herkes uykuda. Bir günü daha sağlıkla, güzellikle, huzurla bitirmenin sakinliği. Gece kimse yokken denize girmek gibi bir şey. Öyle mutluyum ki o anlar. Dünyanın en mutlu yorgunu. Ve bu duyguyla uyumak ertesi güne tam bir enerjiyle, coşkuyla uyanmama yetiyor.

3 yorum:

Vintage Duygular dedi ki...

ne güzel yazmissin yine..vallahi icim isindi birden. Öperim 2prensi ve annelerini ;)

Delfina ; dedi ki...

Hayatıma huzur ve dinginlik katıyorsun denizkızım,cümlelerin ruhuma nakşolurken ben de senin o mutlu hayatını sanki izliyorum bir anda.Hep mutlu kal,öperim yavrucanları..

çiğdem dedi ki...

işte ben de böyle bir anne olmak istiyorum