2012

Dün gece biri sağımda, biri solumda, uykumun arasında sırayla onları yumuştururken, mis kokularını içime çekerken, gelecek yıla nasıl gireceğimizi düşündüm ama hayal bile edemedim. Geçen yıla hastanede girmiştik biz, sahiden oluyor mu nasıl girersen öyle devam eder denen inanç? Çünkü en çok oraya gittik tüm yıl. Neyse unutalım bunları, yeni yıla bir mektup yazdım;

Sevgili 2012;

Kardeşin 2011 zor bir yıldı, ama biz onu hep getirdiği müthiş armağanla hatırlayacağız; Güneş'imiz.

Senden,

Büyük oğluma; daha hızlı adımlar, daha çok neşe, daha çok muzurluk, yeni kelimeler, boya kalemleri, arkadaşlar, şakalar, düşen tırnağın yenisini
Küçük oğluma; büyüme enerjisi, uzun saçlar, pirinç dişler, mutluluk, kemirilecek meyveler, iştah, keyif
Her ikisine de; bol bol oyuncak, hayalgücü, kahkaha, sevgi, şefkat, kardan adam, yaz mevsimi, çiçekler, çakıl taşları, mırnav kediler, uslu köpekler, şarkılar, salatalık, gıdıklanma, çizgi filmler, kartpostallar
Sevgilime; dinçlik, kuvvet, kazanç, severek okuyacağı kitaplar, filmler, yeni kıyafetler
Bana; zaman genişliği, güç, bilgelik, yeni yemek tarifleri, spor yapma isteği, yapmak istediklerim için vakit

Ve hepimize, sağlık, huzur ve aşk getirmeni istiyorum.

Akıllı ve uslu ol, bizi yorma, yıpratma olur mu?

Az Kural, Çok Sevgi

"...Ah sevgili Mürşide Hanım, sevgili babaannem, sizden iki kuşak sonra Türk kadınları arasında mesleklerini, eğitim ve özben-lerini, anne olmaktan daha çok önemseme fırsatı bulan ve bundan utanmayanlar çıktı. Müsterih olun, rahat uyuyun."
Kumral Ada Mavi Tuna/Buket Uzuner

Kedimiz Duman geliyor aklıma sık sık. Doğum yapışı, lohusalık süreci... Evet, bence kediler de lohusa olabiliyor:) Sahiden yorgun ve huysuzdu biraz. Ama onlar etrafta yorum yapan ve anneliğine müdahale eden kimse olmadığı için daha kolay atlatıyor. O ilk halleri hep aklımda; yavrularına sarmaş dolaş oluşu, çok nadir yanımıza gelip biraz dinlenişi, sonra yeniden onlarla kucak kucağa oluşu ve tabi o aslankaplan hali. Yaklaşmamıza izin verişi ama hep gözünün üzerimizde olması. Hiç unutmuyorum bir kere süpürge açtım ve bebekleri korktu diye beni yiyecekti neredeyse.

Kendi anneliğimi onunkine benzetiyorum düşününce. Ve ikinci bebekle katmerlendi, şekillendi iyice. Çok okudum, hala okuyorum, ben kitapların faydasına çok ama çok inanıyorum. Ama beslenme listesi yapmayı bıraktım mesela. Zaman içinde hem kendimin hem bebeklerimin iç güdülerine güvenmeyi öğrendim. İlk bebekte daha gürültülüydü zihnim, şimdi sakinleşti her yer, onları ve kendimi duyabiliyorum. İkisi de yatak ve uyku yerini öğrendiler ama canları istediğinde birlikte uyuyoruz. Hala ağlatarak bir şey öğretmeye inanmıyorum ben. Çaresizlik duygusuyla kendi yatağında uyumayı öğrenmiş bir çocuk durumunu, hangi metod olursa olsun, hiç bir şekilde anlamıyorum. Zorlama hiç bir şeyin insan ruhuna faydalı olduğuna inanmıyorum.

Evet delice bir telaş evde. Bazen zor yetişiyorum, bazen gerçekten bütün kemiklerim ağrıyor. Bazı şeyler aksamıyor mu? Elbette aksıyor. Ama asgari düzeni sağlayabiliyoruz. Onlarla vakit geçirmek ve yemek meselesi öncelikli. Temizlikse; yerden bir şey alıp yutmayacakları ölçüde:)

Ben hala bebeğe anne ve babanın dışında birilerinin bakmasını anlayamıyorum. Tamamen benim düşüncem, benim anneliğim bu tabi. Hayat o kadar kısa ki, bir kaç yıl sonra okul zamanları, arkadaşları derken, bu sarılıp koklaştığımız, uzun uzun uyuduğumuz zamanlar geride kalacak. Belki çok ilkel gelecek ama; "kendim bakmayacaksam niye doğurayım ki?" diye düşünüyorum.

Az kural, çokça sevgi... Aksi şekilde büyütülmüş biri olarak, bunun insanın ruhunda açtığı yaraları görmemem imkansız olurdu. Salon olarak belirlenmiş kısım onlara ait. Karıştıramayacakları hiç bir şey yok. Olumsuzluk eki içeren kelimeler yok. Hayır var sadece, çok net bir hayır, o da prize dokunmak istediğinde, televizyona tırmanmak istediğinde sadece. Ağlatana kadar hayır değil, net bir hayır. Sadece güvenlikleri için kullanılıyor hayır kelimesi. Mesela en sevdiği oyuncaklardan biri; süpürge. "Bununla oynanmaz" demek mantıksız geliyor, çünkü bir nedeni yok. Onun merakı, büyüklerin gereksiz ve sebepsiz kurallarından, evin kirlenmesinden, dağılmasından değerli. Deliler gibi oyun oynuyoruz. Müthiş bir enerji ve keşfetme hali. Ben o "hadi oğlum küpleri dizelim" annesi olamadım, genelde o karar veriyor ve başlıyor, ben katılıyorum. Çocuk dünyası o kadar eşsiz ve sonsuz ki, aslında hiç bir yönlendirmeye ihtiyacı yok bu anlamda. Artık sürekli konuşuyor, konuşuyoruz. Kardeşle birbirlerine bayılıyorlar ve bu beni mutluluktan uçuruyor. Bazen sinirleniyor, ağlıyor, hemen ilgisini dağıtmak doğru gelmiyor, ağlamak istiyorsa ağlıyor, onu anladığımızı hissedince sakinleşiveriyor. Yemek yaparken ayağımın altında geziyor, dolapları boşaltıp dolduruyor, çöpü karıştırmaya kalkamadıkça sorun yok. Blender'ı çalıştırdığımda kikirdiyor mesela, çamaşır makinesine bakakalıyor. Kendi eliyle yiyebildiği her şeyi seviyor. Öğünlerin devamı banyoda son buluyor. Yemeye itiraz ettiğinde üstelemiyorum, bir diğer öğünde telafi ediyor, ya da en geç ertesi gün. Havaya aldırmadan sokağa çıkıyoruz, kestane falan alıyoruz. Sokakta ıvır zıvır yemek ayrı bir eğlence. "Üşümez mi?" diye muhakkak soruluyor, üşümez evet, ya da üşüse dünyanın sonu değil, burnu akar geçer. Açık hava kesinlikle şifalı bir şey. Ben bu üşüme ve aç kalma korkusunu anlamıyorum :) Oyun grubu, oyun ablası çok araştırıp, üzerine düşünüp bir türlü içime sinmeyen bir şey. Parayla sosyalleştirmek tuhaf geliyor. Park var bizim için, yakın arkadaşlarımız var. Onlarla bir araya geliyoruz, birbirlerinin saçını çekmek, oyuncakları değiş tokuş etmek ve kıkırdamak tüm yaptıkları. Sokağa çıktığımızda gördüğümüz insanlarla merhabalaşmaktan ala sosyalleşmek mi olur? Tek tük çeviri bile yapıyorum bazen, mutlu ediyor beni. Slingi hala kullanıyorum, sokakta daima ve bazen de evde sarılıp uyuyoruz. Ben anne olarak gece boyunca onları özlediğime ve sarılmak istediğime göre, onların da buna ihtiyaç duyması bana çok doğal ve normal geliyor. Kocaman yatakta dördümüz uyuyoruz bazı geceler.

İşte böyle.