kedi

BüyükPompik öğle uykusunda. KüçükPompik ayağımın dibinde bir kedi gibi oyun oynuyor. Oyun halısında cıvıl cıvıl. Çok sakin anlar. Öğlen güneşi evin içine dolmuş halde.

Sakin ve güzel anlar, öyle ki insan ne yapacağını şaşırıyor. Bütün sabah oyuncakları ayıkladım, pilleri değiştirdim, düzenledim, kırılanları ayırdım. Mutfağın yarısı buraya taşınıyor. Geçen gün yemek yaparken süzgeci mutfak dolabında değil, oyuncak dolabında aramam bunu en iyi şekilde anlatır sanırım:)

Bu hafta, BüyükPompik'in komik ve punk kahkülüne veda ettik. Artık gözüne giriyordu.

Sonra yepyeni oyuncaklar aldık. Kıyafete evet fazla para vermek doğru gelmiyor ama oyuncaklar, kitaplar en iyi yatırım bence:)

Bu yaz'dan çok ümitliyim ben. Geçen yaz yine hamileydim, çok hamileydim, sıcaktı, sıkıntlıydı. Yine de BüyükPompik için fena geçmedi, pek hissetmedi ama biz epey zorlandık. Bu yıl iki komik adam, bu ev, bahçe, adada bebekleri yüzdürmek, saksılara çiçek ekmek...

Bir sürü planım var.

İlkel

İlkel bir insanım ben. Evlilik kararını da böyle verdim; "seviyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz, evet evlenelim". Bunun üzerinden düşündüğümde; çok kolay olmuştu. Karmaşa boğulmadan, sadece bir karar. Ve bunun getirdiği doğallık.

Annelikte de, herhangi bir karar vermem gerektiğinde, yine bu ilkellikle düşünüyorum. Çalışma meselesi en kafa karıştıran meselelerden biri bir çok anne için. Benim için öyle olmadı pek. "Çalışan anne çocuğu özgüvenli, çalışan anne çocuğu bir yumurtayı beşle çarpar, zekidir, çalışkandır..." diye giden cümleler sadece bir teselli benim gözümde. Elbette ki, annenin çalışması bir sorun değil ya da anneliğini azaltan bir durum değil. Bu yazı bu sonsuz tartışmayı başlatan ya da çalışana anneleri hedef alan bir yazı değil. Ve zaten aslında mevzu bu kadar da karışık değil.

Dedim ya, ben kolay karar verdim; "Benim bebeğim, onun annesi benim, ona kimse benden daha iyi bakamaz." Bu bencilce ya da "en iyisini ben bilirim"ci bir yaklaşım değil. Daha ziyade "ben bakmayacaksam neden doğurdum ki"ye yakın. Anne ve bebek arasındaki ilişki çok özel. Siz istediğiniz beslenme listesini hazırlayın ve saatler belirleyin, bebek acıktığında annenin göğüslerinin sızlamasının yerini tutacak bir düzenleme yaratamazsınız. Bunun üzerinden düşündüğümde, evde çalışarak bizim için doğru karara vardığıma eminim. Ben yapamazdım. Yapamam. Akşam kısıtlı zamanlarda kaliteli vakit geçirdiğimle teselli olamam, "ama okula başladığında kalakalırım" diyerek işe koşarak gidemem. Herşeyin en doğalını seçmek modayken, bu tür bir kararda doğaldan en uzağı seçmek garip geliyor.

Yine bu düşünce üzerinden yardım almıyorum. Babayla birlikte bakıyoruz bebeklere. O 9-6 çalışıyor, ben serbest zamanlarda. Gelecek ne gösterir, çalışma düzenlerimiz değişir mi, bilmiyorum. O da esnek saatlerde çalışsa, zamanın birinde kendi işimizin sahibi olsak şahane olur mesela.

Ve tabi, onun verdiği emek "yardım" değil elbette, çünkü onların ebeveynleriyiz. Bebeğin altını sadece anne, baba değiştirmeli bence. O bir insan ve mahremiyeti var. Hayatımıza bir kaç aylığına giren birine bunu emanet edemem mesela. Böyle yazınca radikal duruyor ama değil, psikanalistlerin çoğu bu görüşü doğrular açıklamalar yapıyor. Bir tek anane-babane faktörüne sempatik bakıyorum. Eğer şimdiki nesille çatışmadan ortak bir yolla çocuk büyütebiliyorsa, evet onlarla beraber büyütmek en iyi ikinci seçenek olabilir. Bizim durumumuzda, bu da doğru gelmedi.

Evet tabi, babayla bakma süreci rayına girerken bazı aksilikler yaşadık. Bizde; ben daha titizim ve Baba daha rahat. Bu başta olumsuz gelen bir durumdu, şimdi nihayet faydalı buluyorum. İlk zamanlar benim onaylamadığım gıdalar yedikleri, basit kazalar yaşadıkları oldu, ama zamanla ebeveyn olmayı da içselleştirmekle düzeni bulduk.

Aynı yıl içinde doğmuş iki bebek, hayatımızda yardımcı yok, anne bütün bu telaşta çalışacak vakit de yaratıyor, kendine de zaman ayırıyor. Bu tabloda insanlar muhakkak eksik şeyi bulmaya çalışıyor. Bahaneler yaratıyorlar. Ama anne mutsuzdur ya da hiç değilse bakımsızdır, ama bebeklerin ikisiyle yeterince ilgilenemiyor, aktiviteden aktiviteye koşamıyordur, evlilikleri bitmiştir, yemek yoktur, ev pistir... Bu liste uzayıp gidiyor. Hayır üzgünüm, itiraf etmeliyim aradıklarınızdan hiç biri yok. Ev dağınık tabi, evet :) Ya da evet mesela, doğumdan beri hiç sinemaya gitmedik galiba. Ama bahçemiz var, bebekler uyuyunca orada başbaşa yemek yiyoruz, bu yeterince büyük bir mutluluk oluyor bizim için. Olabildiği kadar işte. Anne her dakika kuaföre gitmek zorunda değil, baba arkadaşlarıyla buluşabilmek zorunda değil, sofrada peçete olmak zorunda değil. Biz bunları bir fedakarlık olarak görmüyoruz.

Verdiğimiz bu emeğin, ailemize katacaklarının harikulade olacağına inancımız tam.