tag:blogger.com,1999:blog-73327659237625866892024-03-05T09:02:39.125+03:00ebrar güldemler suphimenhttp://www.blogger.com/profile/00804388297924178162noreply@blogger.comBlogger320125tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-17642038174733414692021-03-31T18:02:00.001+03:002021-03-31T18:02:07.401+03:00ebrar güldemler<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9dY_VU-0WCEdKe43sjtFbkXN4JachbmC83aZ9GjlExXy1vf5vTLSaYRTkeSy_aMlY44IEOCvyXrt5m80bSmyjUIQOKHpjYQl9f9hBAuk_oaV4djPsHcxSCq_mVfCDcZA1iCuQ-kId_zs/s711/ebrar.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="295" data-original-width="711" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9dY_VU-0WCEdKe43sjtFbkXN4JachbmC83aZ9GjlExXy1vf5vTLSaYRTkeSy_aMlY44IEOCvyXrt5m80bSmyjUIQOKHpjYQl9f9hBAuk_oaV4djPsHcxSCq_mVfCDcZA1iCuQ-kId_zs/s16000/ebrar.png" /></a></div><br /> <p></p><div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>suphimenhttp://www.blogger.com/profile/00804388297924178162noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-23652884420400117912012-06-22T12:00:00.000+03:002021-03-31T16:48:56.009+03:00Apımbaaah!<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Yeni kelimesi bu bebeğimin:)<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Evde kendinden küçük bir kardeş var, konuşma konusunda acele etmiyor, hem zaten enerjisinin büyük bir kısmı tırmanmak, zıplamak ve kudurukluk yaratmakla geçiyor. </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Bayılıyorum bu kelimeye ve neşeyle söylemesine. “Anneeeaaaa” diye bağırmasına ayrı bayılıyorum, kardeşinin adını söylemeye çalışıyor mesela, âşık oluyorum her ikisine yeniden. </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Oyunlar oynuyorlar, birbirleriyle vakit geçiriyorlar, ben ikisiyle de ayrı ayrı zaman geçirmeye özen gösteriyorum. “Seni seviyorum, seni seviyorum” en çok kullandığımız cümlecikler. </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Zıpzıp halde Pompik1, tırmanıyor, atlıyor, eşyaları bir yere taşıyıp oradan oraya atlıyor. Müdahale etmiyoruz. Biz ayakkabılarını dolaptan çıkarana kadar, merdivenlerden ikinci kata kadar çıkabiliyor. Korku diye bir şey bilmiyor, ama her nasılsa güvenlikli bir şekilde yere inmeyi başarıyor. </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Kardeş çok değişik. Mesela sürekli emmek isteme hali var, yapışmak istiyor, dokunulmak onu sakinleştiriyor hemen. Müzikle uyumak yerine, birkaç kere öpmek uyumasını kolaylaştırmada daha başarılı. Minik gözlerini kırpıştırıyor ve gülümseyerek rüyaya geçiyor. Diş sıkıntısı hala bitmedi, bebeklerin ağrı eşiği bu denli yüksekken diş çıkarmak onları bu kadar yoruyorsa, ne büyük bir acı olduğunu düşünemiyorum bile.</span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Anlamını bilmiyorum, ne anlamda söylüyor bilmiyorum ama büyük bir neşeyle defalarca söyleyebiliyor: </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Apımbaaaa!</span></div><div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-89677000351695777602012-06-21T13:05:00.000+03:002021-03-31T16:49:10.298+03:00gece<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="color: #222222; font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Geçen akşam ben uzun zamandır ilk kez çocuksuz halde gece dışarı çıktım. Markete değil, alışverişe ya da çocuklarla ilgili bir şey için değil; konsere gittim. Mfö hem de. </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="color: #222222; font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Bu benim için büyük bir şey, çünkü ben bebeklerimin ikisi birden bırakıp bir yere hiç gitmedim. Uyuduklarında iskeleye kadar indim, alışverişe gittim ama hepsi birkaç saatlik şeylerdi ve birinden biri uyur durumdaydı. Çocuklara yine babaları baktı elbette, iskeleden deniz taksiyle uzaklaşırken üçüne bakmak çok şirindi. Uyuyacaklar mı, ne yapacaklar hiç endişe etmedim.</span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="color: #222222; font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Konser Mfö’ydü işte. Hiç yaşlanmayan, sadece yaş alan adamların şarkıları… Ezbere bildik. En yakın arkadaşlarımdan biriyle buluştuk, çocuklardan konuşmadık hiç, planlarımızdan hayallerimizden bahsettik. Şarkılara bağır çağır eşlik ederken, sanki temize çektim bir şeyleri. Ben o şarkılardan buldum yolumu çoğu zaman, o gece daha da farklıydı. Bu benim her şeye fazlaca anlam yüklememin dışında bir şey… Geçen yaz, yeni evi, yeni işler, ikinci bebek, başka telaşlar, yeni kararlar. Hepsi karar buldu, tamam oldu sanki o gece. </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="color: #222222; font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">E tabi garipti de, yalnız olmak. Elimi kolumu koyacak yer bulamadım, gökyüzüne, insanlara iki kere baktım, hayata baktım. Gençlere… <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Sahiden çok garip çocuklu hayat, yıllardır söylediğim “kovuğunda yaşayan deli” deyimini tam olarak kullanabilirim. </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="color: #222222; font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Ve bin yıllık şarkılar, eskimemiş. Sonra kulis, sandıkta biriktirilecek anılar, çocukların adına imzalattığım bir albüm, sımsıkı bir sarılma ve bulut bulut gözlerim… </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="color: #222222; font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Ne diyordu şarkı, işte öyle;</span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="color: #222222; font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";"><em>“…saçımızdaki beyazlarla daha da güzeliz şimdi.”</em></span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><br /></div><div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-47827192306640239502012-06-14T15:38:00.000+03:002021-03-31T16:49:21.392+03:00yaz vesaire<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Blog yazmaktan uzaklaşınca tam uzaklaşıyorsun, garip bir şey.</span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Çok güzel geldi yaz. Günlük rutinimiz biraz değişti. Babayla beraber çıkıyoruz, kahvaltı, park, yürüyüş… Öğlen güneşi bastırmadan evdeyiz ve o deli sıcaklarda ikisi de uyuyor. </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Burası bize çok iyi geldi. Tatil kasabası gibi her yer. Ilık bir rüzgâr var, insanlarda küçük yerlerde yaşayanlara özgü o telaşsızlık, sakinlik… Tek eksiğimiz deniz, Pompik1 küvette oynamayı çok seviyor, şişme havuzla neşesini katmerleyeceğim. Sonra deniz planları yaparız.</span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Giderek büyüyorlar. İkisi birlikte oyun oynamaya başladılar. Oyun derken, yatıp yuvarlanmak, oyuncakları değiş tokuş etmek ve bolca kikirdemek.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Bazı akşamlar delice yorgun oluyorum, bazen daha sakin geçen günlerde daha az yorgunum. İkisinin de karakterleri birbirine benzemiyor, çok eşsiz ve biricikler. </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Ve hep o soru;<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>“ikisine birden nasıl yetişiyorsun?” Yetişiyorum, elbette bazen zorlandığım oluyor. Ama sorun bebekler ve onlarla ilgilenmek değil. Hala mantıklı bulmadığım ev işleri, evin de yaşayan bir organizma gibi bakım istemesi falan. Buna bebeklerim yokken de yetişmeye bayılmıyordum ve aksıyordu, ya çalışıyordum ya başka meşguliyetler… Beslenmeleri biraz kafayı taktığım bir konu, doğru gıdalar, paketsiz olmalılar, süt şu olmalı vesaire… Gün içinde zamanı iyi planlamamız gerekiyor, boş anlarda hep yapılması gereken bir şeyler var. Baba eve erken geliyorsa şahane mesela. Her şey bir şekilde ilerliyor ama ev normalden dağınık, ütü gibi işler aksak. </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Onun dışında, bu en güzel zamanlarında (her zamanları öyle ya) çocuklarımla vakit geçirmek, onlara bakmak, büyütmek… Bunların zor gelen bir yanı sahiden yok. Bir güne ne çok şey sığdırabiliyoruz inanamıyorum bazen. Tahmin ettiğimden daha çok sevdim anneliği ben. Bebeklerimin de zor olmamasını, bir arada oluşumuza, doyasıya vakit geçirebilmemize bağlıyorum. </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Son iki yazı hamile olarak geçirmiş biri için, bu yaz ayrıca güzel.<span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Hava epey sıcak ve ben sıcak sevmem ama yine de şikâyetim yok. Sadece kendi bedenimin ağırlığını taşıyorum, ki bu zamanla azalacak ve sağlığım yerinde.</span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><span style="font-family: "Trebuchet MS", "sans-serif";">Üstelik hafifim ben, uzun yıllardır olmadığım kadar hafif. </span></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><br /></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;"><br /></div><div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-82938161488004994272012-04-16T13:24:00.000+03:002021-03-31T16:49:28.374+03:00kediBüyükPompik öğle uykusunda. KüçükPompik ayağımın dibinde bir kedi gibi oyun oynuyor. Oyun halısında cıvıl cıvıl. Çok sakin anlar. Öğlen güneşi evin içine dolmuş halde. <br /><br />Sakin ve güzel anlar, öyle ki insan ne yapacağını şaşırıyor. Bütün sabah oyuncakları ayıkladım, pilleri değiştirdim, düzenledim, kırılanları ayırdım. Mutfağın yarısı buraya taşınıyor. Geçen gün yemek yaparken süzgeci mutfak dolabında değil, oyuncak dolabında aramam bunu en iyi şekilde anlatır sanırım:)<br /><br />Bu hafta, BüyükPompik'in komik ve punk kahkülüne veda ettik. Artık gözüne giriyordu.<br /><br />Sonra yepyeni oyuncaklar aldık. Kıyafete evet fazla para vermek doğru gelmiyor ama oyuncaklar, kitaplar en iyi yatırım bence:)<br /><br />Bu yaz'dan çok ümitliyim ben. Geçen yaz yine hamileydim, çok hamileydim, sıcaktı, sıkıntlıydı. Yine de BüyükPompik için fena geçmedi, pek hissetmedi ama biz epey zorlandık. Bu yıl iki komik adam, bu ev, bahçe, adada bebekleri yüzdürmek, saksılara çiçek ekmek... <br /><br />Bir sürü planım var.<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-56584409039117176002012-04-14T15:44:00.000+03:002021-03-31T16:49:36.312+03:00İlkelİlkel bir insanım ben. Evlilik kararını da böyle verdim; "seviyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz, evet evlenelim". Bunun üzerinden düşündüğümde; çok kolay olmuştu. Karmaşa boğulmadan, sadece bir karar. Ve bunun getirdiği doğallık.<br /><br />Annelikte de, herhangi bir karar vermem gerektiğinde, yine bu ilkellikle düşünüyorum. Çalışma meselesi en kafa karıştıran meselelerden biri bir çok anne için. Benim için öyle olmadı pek. "Çalışan anne çocuğu özgüvenli, çalışan anne çocuğu bir yumurtayı beşle çarpar, zekidir, çalışkandır..." diye giden cümleler sadece bir teselli benim gözümde. Elbette ki, annenin çalışması bir sorun değil ya da anneliğini azaltan bir durum değil. Bu yazı bu sonsuz tartışmayı başlatan ya da çalışana anneleri hedef alan bir yazı değil. Ve zaten aslında mevzu bu kadar da karışık değil.<br /><br />Dedim ya, ben kolay karar verdim; "Benim bebeğim, onun annesi benim, ona kimse benden daha iyi bakamaz." Bu bencilce ya da "en iyisini ben bilirim"ci bir yaklaşım değil. Daha ziyade "ben bakmayacaksam neden doğurdum ki"ye yakın. Anne ve bebek arasındaki ilişki çok özel. Siz istediğiniz beslenme listesini hazırlayın ve saatler belirleyin, bebek acıktığında annenin göğüslerinin sızlamasının yerini tutacak bir düzenleme yaratamazsınız. Bunun üzerinden düşündüğümde, evde çalışarak bizim için doğru karara vardığıma eminim. Ben yapamazdım. Yapamam. Akşam kısıtlı zamanlarda kaliteli vakit geçirdiğimle teselli olamam, "ama okula başladığında kalakalırım" diyerek işe koşarak gidemem. Herşeyin en doğalını seçmek modayken, bu tür bir kararda doğaldan en uzağı seçmek garip geliyor.<br /><br />Yine bu düşünce üzerinden yardım almıyorum. Babayla birlikte bakıyoruz bebeklere. O 9-6 çalışıyor, ben serbest zamanlarda. Gelecek ne gösterir, çalışma düzenlerimiz değişir mi, bilmiyorum. O da esnek saatlerde çalışsa, zamanın birinde kendi işimizin sahibi olsak şahane olur mesela. <br /><br />Ve tabi, onun verdiği emek "yardım" değil elbette, çünkü onların ebeveynleriyiz. Bebeğin altını sadece anne, baba değiştirmeli bence. O bir insan ve mahremiyeti var. Hayatımıza bir kaç aylığına giren birine bunu emanet edemem mesela. Böyle yazınca radikal duruyor ama değil, psikanalistlerin çoğu bu görüşü doğrular açıklamalar yapıyor. Bir tek anane-babane faktörüne sempatik bakıyorum. Eğer şimdiki nesille çatışmadan ortak bir yolla çocuk büyütebiliyorsa, evet onlarla beraber büyütmek en iyi ikinci seçenek olabilir. Bizim durumumuzda, bu da doğru gelmedi.<br /><br />Evet tabi, babayla bakma süreci rayına girerken bazı aksilikler yaşadık. Bizde; ben daha titizim ve Baba daha rahat. Bu başta olumsuz gelen bir durumdu, şimdi nihayet faydalı buluyorum. İlk zamanlar benim onaylamadığım gıdalar yedikleri, basit kazalar yaşadıkları oldu, ama zamanla ebeveyn olmayı da içselleştirmekle düzeni bulduk. <br /><br />Aynı yıl içinde doğmuş iki bebek, hayatımızda yardımcı yok, anne bütün bu telaşta çalışacak vakit de yaratıyor, kendine de zaman ayırıyor. Bu tabloda insanlar muhakkak eksik şeyi bulmaya çalışıyor. Bahaneler yaratıyorlar. Ama anne mutsuzdur ya da hiç değilse bakımsızdır, ama bebeklerin ikisiyle yeterince ilgilenemiyor, aktiviteden aktiviteye koşamıyordur, evlilikleri bitmiştir, yemek yoktur, ev pistir... Bu liste uzayıp gidiyor. Hayır üzgünüm, itiraf etmeliyim aradıklarınızdan hiç biri yok. Ev dağınık tabi, evet :) Ya da evet mesela, doğumdan beri hiç sinemaya gitmedik galiba. Ama bahçemiz var, bebekler uyuyunca orada başbaşa yemek yiyoruz, bu yeterince büyük bir mutluluk oluyor bizim için. Olabildiği kadar işte. Anne her dakika kuaföre gitmek zorunda değil, baba arkadaşlarıyla buluşabilmek zorunda değil, sofrada peçete olmak zorunda değil. Biz bunları bir fedakarlık olarak görmüyoruz. <br /><br />Verdiğimiz bu emeğin, ailemize katacaklarının harikulade olacağına inancımız tam.<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-34521322301242306922012-03-16T16:33:00.000+02:002021-03-31T16:49:49.247+03:00Yılın Beceriklisi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZ5Gxk4d6GZX_i209a1qAjQP5h0KwDwp4TL0lyzIkeNVr-0LPTcGOMAE_wMmBzX18muIKxkrmbepPD8nPyOGM9V2qn1Kz0Z54BJX_lT5qwu-jIgB8j1RmElx_8yLxJr4DqW9WywGvI2Fw/s1600/be.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img aea="true" border="0" height="320px" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZ5Gxk4d6GZX_i209a1qAjQP5h0KwDwp4TL0lyzIkeNVr-0LPTcGOMAE_wMmBzX18muIKxkrmbepPD8nPyOGM9V2qn1Kz0Z54BJX_lT5qwu-jIgB8j1RmElx_8yLxJr4DqW9WywGvI2Fw/s320/be.jpg" width="191px" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Bana hediye edilen bu Oscar’ı gururla rafa koymakta ve her gün bakıp keyiflenmekte bir sakınca görmüyorum. Evet iki bebekli hayat beceriklilik istiyor, dikkat: iki çocuklu değil; iki bebekli. Araları on ay, biri emiyor, diğeri hala tam olarak konuşamıyor. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />Düşünüyorum da; hayat ancak şimdi, yaklaşık son bir aydır düzene girdi. Elbette bir düzensizlik içinde yaşıyor değildik ama çok büyük bir değişim ve ardından gelen adaptasyon süreci nihayet tamamlandı. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />Nihayet artık günlük rutinimiz iki bebeğe de uygun bir şekilde oturdu. Yemek, çamaşır, insanı içine çeken ev kuyusu işleri, iş bölümü organize oldu. Zaman aldı tabi, bir süre survivor gibi yaşadık. Bebeğin kırkının çıkması kadar annenin de çıkması gerekiyor, o sezeryan ağrıları, “hamile mode off”a geçiş ancak zamanla mümkün oluyor. Ve erken doğan bebek, ilk üç ay sahi survivor, kilo aldı mı, emdi mi, mutlu derken bence en şahane eşik 6. aya yaklaştığımız şu günler. Evet dünyaya alıştı, evet toparladı, rutin aşılar tamam (kedi gibi oldu ama olsun), anne kiloların bir kısmını verdi, bünyesi nispeten güçlü, heyheyleri neredeyse gitmek üzere. Budur. Bundan sonrası bence hep daha kolay olacak.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Sabah bir neşeyle başlıyoruz güne, tabi büyük oğlum ters kalkmamışsa. Bazı sabahlar günaydına bile kafasını hayır anlamında sallayıp nida atacak durumda oluyor. Onun dışındakiler şarkı, eğlence. Diş fırçalıyor, yüzünü yıkıyor babayla. Bu esnada diğer Pompik genelde üzerimde kahvaltısını etmekte oluyor. Sonra artık o günkü piyango neyse, omlettir, kreptir, hangi kalorili kahvaltıysa onu ediyoruz. Sabahları seviyorum. Enerji dolular. Bu enerji akşama dek sürüyor ve bir de daha bir şarj olmaları için öğle uykusu, pekmez falan alıyorlar:) Ben ancak türlü vitamin destekleriyle yakın bir güç elde edebiliyor, hiç değilse gün içinde neşemi kaybetmiyorum. Hava müsaitse; ki biz aslında hep uygun kıyafetlerle çıkarız, parka gidiyoruz. Fakat önce uzuuun kar yağışı engel oldu buna. Tek olsa tamam ama iki bebekle, biri arabada, diğeri slingle bana yapışıkken çıkmayı göze alamazdım. Arada bahçeye indik o kadar. Sonra hastalık atlattık ve yine bir müddet çıkamadık. Evdeysek eğlencenin dibine vuruyoruz. Oyunlar, şarkılar, vesaireler. Arada anne yemek yapıyor, yemek yeniyor, süt içiliyor falan. Kısa cümle ama uzun iş, yemek yaparken yalnız değilim, yanımda en az ihtimalle şunlar da var: bacağa yapışan bir bebek, mutfaktaki erzak dolabını salona taşıyan bir kaşif, kucağa alınmak için bağıran bir asi ruh... </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Akşama doğru pil bitmeye yakın, tuhaf sesler çıkaran walkmanlere dönüşüyorlar biraz, itiraf etmeli. Anlamsız istekler, akla gelmez oyunlar, itirazlar, arızalar derken... Ve uyku. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">İşte bebekli bir annenin en verimli ve aynı zamanda en kararsız saatleri. Uyusa mı, sakince yemek mi yese, acaba yürüyüşe mi çıksa, ay yoksa bir kitap mı okusa, en iyisi ılık bir banyo yapmalı, yok öylece durup boşluğa bakmalı... Ve gün böyle kendi telaşı, gürültüsü, deli doluluğuyla bitiyor.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"></div><div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-40631843422187601832012-03-12T15:39:00.000+02:002021-03-31T16:50:20.177+03:00vakitKendime vakit ayırabilmek için gösterdiğim gayret inanılmaz. Aslında bu iyi bir şey, çünkü bunu yapmayınca bir noktadan sonra işler kontroldn çıkıyor ve çok sinirli bir insana dönüşüyorum. Çocuklar küvette oynarken maske, peeling falan yapıyorum mesela. Emzirirken telefondan kitap okuyorum. Ve yeni bir şey; sadece kendi sevdiğim yemekleri yapmazdım eskiden, artık yapıyorum. Somonlu makarna mesela. Benim yerimde olmadıkça bilemezsiniz, o bir tabak makarnayı sakince oturup yiyebilmenin anlamını. <br /><br />Sürekli kaydetmeye çalışıyorum, çocukların yaptıklarını. Kaydedilmeyen her an, her kelime, her anı üzüyor beni. Sanki uçup gidecekmiş gibi. Onların bu hallerini şimdiden özlüyorum.<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-19890615319395180222012-03-07T11:58:00.000+02:002021-03-31T16:50:27.190+03:00öhö öhöEve geldik şimdi. BüyükPompik boğaz enfeksiyonu geçiriyor. KüçükPompik mütemadiyen mızmız. Doktordan dönüyoruz, çantamızda ilaçlar, ot kök. Birini ana kucağına, diğerini yatağına koyuyorum. BüyükPompik'in elinde bir limon. Onu inceliyor heyecanla. Mızıldamaları devam ederken ıhlamur yapmaya başlıyorum, evet zencefil de buradaymış. Birden ses kesiliyor. Bir bakıyorum uykuya dalmış, her ikisi de.<br /><br /><br />Öylece zamanın durduğu anlardan biri. Evin dağınıklığı, pişecek yemekler, bugünün aktiviteleri, saçımın karışıklığı önemini kaybediyor. En sevdiğim ışıkta uyuyakalan iki bebek. Benim bebeklerim. Derin nefes alıyorum, yorgunluklarımı unutuveriyorum.<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-35264798243863971212012-01-30T12:02:00.000+02:002021-03-31T16:50:55.164+03:00oyun toplaşmasıÖyle hoş geçiyor ki günler, evde çok sıkıldığımız anlar olsa da, ben bu yılı hep cam kenarında çocuklarla karı izleme halimizle hatırlayacağım. Geçen öğleden sonra başlayan karda, evin ışıklarını kapadık, perdeleri açtık ve sokak lambasında kar seyrettik, mandalina kemirdik. Sonraki güneşli hafta sayesinde, büyüyüp mükemmel bir genç hanım olmuş kuzenimle kahvaltıya gittik çoluk çocuk. <br /><br />Yine de evdeyiz tabi, sürekli bir şeyler geçiyor zihnimden, herhalde vakit olmayacağıı için. Yapmak istediğim ne çok şey var ve onları yapmak için ne kadar az vakit:) Fena halde bir kitap çevirisine gömülmek istiyorum mesela, kanaviçe yapmak istiyorum çocukların odalarına, girişimci ruhum zıpzıp zıplıyor bir yandan ve tabi bütün bunlarla birlikte günlük telaşlar. Evet bazen yetişemiyorum ama aslında iyi idare ediyorum, sadece hep daha fazlasını istiyorum.<br /><br />Neyse ki, onlarla bir yere gitmek sıkıntı verici değil, yemeğimi yiyebiliyorum, sohbet edebiliyorum. Havalar biraz sakinleşsin çok eğleneceğiz. Ama böyle kendi cinsinden küçük insanlarla nasıl olacağını merak ediyordum, ki bu hafta oldu ve iyi oldu.<br /><br />Dün internet anneleri mail grubunda kendiliğinden oluşan oyun grubuna katıldık Pompik1'le. <a href="http://tanyasecil.blogspot.com/">Ev sahipleri</a> inanılmaz sakin. Onları tanımlayacak tek bi kelime seçmem gerekse bu olurdu evet; sakin. Aliş çok tatlı bir insan olmuş, saçları çok güzel, minik minik konuşuyor. Annesi fotoğraflarda göründüğünden çok daha zayıf.<br /><br />Çok garip bu blog olayı, okuyorsun, konuşuyorsun, paylaşımların var ve bazen sadece o kadarla kalıyor, bazen bir kaç adım ileriye taşınıyor. Ben genelde -blogüstü bir arkadaşım hariç- çekimser kaldım, çünkü hayatıma yeni birilerini dahil etme konusunda hızlı davranamam. Belki de bu daha güzel, zamanla demlenen arkadaşlıklar daha güzel. Ve böylesi de çocuklar için bir oyun grubundan daha samimi. Aynı frekansta olduğun annelerle bir araya gelince, bebekler de anlaşabiliyor.<br /><br />Kapıdan giriyorsun mesela, ilk kez görüşüyor olmalısın ama pek tanıdık, sıcacık, tereddütsüz oğlanı kucağına verip ayakkabıları çıkarıyorsun ve sarılıveriyorsun. Sonra anne kız içeri giriyorlar, sen onların evlilik hazırlıklarını bile okumuştun, öyle tanıdık. Güzel şeyler.<br /><br />Oğlum pek eğlendi, hiç arıza çıkarmadı, ortalıkta dolaştı, <a href="http://leomio.blogspot.com/">Aliş'in</a> tamir kutusunu binlerce kez doldurdu, boşalttı, ev sahibi küçük adam çok güzel mızıka çalıyor ve oğluma da teklif etti ama o henüz beceremedi. Sonra <a href="http://lacintenel.com/">Nil Hanım'a</a> marakasını verdi ve onun kitabını kurcaladı. Sanırım onunla epey anlaştı. Oyun şarkısını dinledi. Ablaları inceledi. Bir tanesinden kedili bir kitap aldı ve hala kitapla birlikte miyavlayarak geziyor. Arada yorulup kucağıma geldi. <br /><br />Tanıştığıma sahiden memnun olduğum annelere ve oyun grubununu cici bebeklerine çok teşekkür ederim. E hadi bir daha ne zaman:)?<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-69745368575111814502012-01-06T13:57:00.000+02:002021-03-31T16:51:08.665+03:00iyi ki'lerYeni yıl sahiden mis geldi. Bir sakinlik, bir güzellik. Akord tam da olmuş gibi.<br /><br />Ama hani olur ya, insan bütün gün koşturur ve oturunca anlar nasıl yorulduğunu. O an belinin ağrıdığını fark eder örneğin. İşte onun gibi. Pek de oturduğum yok aslında, kastettiğim farklı bir şey. Herşeyi günlük telaşıyla ilerlerken bütün bu huzurun içinde durup hatırladığım kısacık anlar, kırgınlıklarım, endişelerim. Öylece gülerken, yemek yerken, o kısacık anlarda fotoğraf gibi geliyor gözümün önüne. Pıt çıt seslerle. Hafif buğulanıyor camlar ve geçiyor hemen. "İyi ki"ler hep çok fazla. Yoluna unutmadan devam etmek de öyle güzel ki.<br /><br />Bu arada komik bir sabah yine, büyük kardeş kitapta kedileri gösterip sesini incelterek miyavlıyor, küçük kardeş bizim müzikle dansetmemize bakıp kikirdiyor. O kadar haylaz ki Pompik1, odalarına aldığımız raflara tırmanıyor, duvarın öbür tarafına geçmeye çalışıyor. Pompik2 kendisiyle konuşulduğu müddetçe pek mutlu, evin kendi telaşı onun için yeterli bir eğlence oluyor. Abisinin ısırmak, çekelemek gibi sevgi gösterilerine de alıştı artık, ağlamıyor. Hava kapalı bugün park yok. Öğleden sonra için bir eğlence bulmalıyım. Ben bu iki minik adamın annesi olmayı çok seviyorum, onlara şarkı söylemeyi, oyun oynamayı, popolarını temizlemeyi, hepsini.<br /><br />Şimdi ikisinin de uyuduğu kısa anlardan, ben biraz kelimeleri kovalayayım.<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-35680849727151826462011-12-30T12:09:00.000+02:002021-03-31T16:51:15.033+03:002012Dün gece biri sağımda, biri solumda, uykumun arasında sırayla onları yumuştururken, mis kokularını içime çekerken, gelecek yıla nasıl gireceğimizi düşündüm ama hayal bile edemedim. Geçen yıla hastanede girmiştik biz, sahiden oluyor mu nasıl girersen öyle devam eder denen inanç? Çünkü en çok oraya gittik tüm yıl. Neyse unutalım bunları, yeni yıla bir mektup yazdım;<br /><br /><em>Sevgili 2012;</em><br /><br /><em>Kardeşin 2011 zor bir yıldı, ama biz onu hep getirdiği müthiş armağanla hatırlayacağız; Güneş'imiz. </em><br /><br /><em>Senden,</em><br /><br /><em>Büyük oğluma; daha hızlı adımlar, daha çok neşe, daha çok muzurluk, yeni kelimeler, boya kalemleri, arkadaşlar, şakalar, düşen tırnağın yenisini</em><br /><em>Küçük oğluma; büyüme enerjisi, uzun saçlar, pirinç dişler, mutluluk, kemirilecek meyveler, iştah, keyif</em><br /><em>Her ikisine de; bol bol oyuncak, hayalgücü, kahkaha, sevgi, şefkat, kardan adam, yaz mevsimi, çiçekler, çakıl taşları, mırnav kediler, uslu köpekler, şarkılar, salatalık, gıdıklanma, çizgi filmler, kartpostallar</em><br /><em>Sevgilime; dinçlik, kuvvet, kazanç, severek okuyacağı kitaplar, filmler, yeni kıyafetler</em><br /><em>Bana; zaman genişliği, güç, bilgelik, yeni yemek tarifleri, spor yapma isteği, yapmak istediklerim için vakit </em><br /><br /><em>Ve hepimize, sağlık, huzur ve aşk getirmeni istiyorum. </em><br /><br /><em>Akıllı ve uslu ol, bizi yorma, yıpratma olur mu?</em><div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-30273606219022815492011-12-21T12:11:00.000+02:002021-03-31T16:51:21.648+03:00Az Kural, Çok Sevgi<div style="text-align: right;"><span class="st"><em>"...Ah sevgili Mürşide Hanım, sevgili babaannem, sizden iki kuşak sonra Türk kadınları arasında mesleklerini, eğitim ve özben-lerini, anne olmaktan daha çok önemseme fırsatı bulan ve bundan utanmayanlar çıktı. Müsterih olun, rahat uyuyun."</em></span></div><div style="text-align: right;"><span class="st"><em>Kumral Ada Mavi Tuna/Buket Uzuner</em></span></div><br /><span class="st"></span>Kedimiz Duman geliyor aklıma sık sık. Doğum yapışı, lohusalık süreci... Evet, bence kediler de lohusa olabiliyor:) Sahiden yorgun ve huysuzdu biraz. Ama onlar etrafta yorum yapan ve anneliğine müdahale eden kimse olmadığı için daha kolay atlatıyor. O ilk halleri hep aklımda; yavrularına sarmaş dolaş oluşu, çok nadir yanımıza gelip biraz dinlenişi, sonra yeniden onlarla kucak kucağa oluşu ve tabi o aslankaplan hali. Yaklaşmamıza izin verişi ama hep gözünün üzerimizde olması. Hiç unutmuyorum bir kere süpürge açtım ve bebekleri korktu diye beni yiyecekti neredeyse.<br /><br />Kendi anneliğimi onunkine benzetiyorum düşününce. Ve ikinci bebekle katmerlendi, şekillendi iyice. Çok okudum, hala okuyorum, ben kitapların faydasına çok ama çok inanıyorum. Ama beslenme listesi yapmayı bıraktım mesela. Zaman içinde hem kendimin hem bebeklerimin iç güdülerine güvenmeyi öğrendim. İlk bebekte daha gürültülüydü zihnim, şimdi sakinleşti her yer, onları ve kendimi duyabiliyorum. İkisi de yatak ve uyku yerini öğrendiler ama canları istediğinde birlikte uyuyoruz. Hala ağlatarak bir şey öğretmeye inanmıyorum ben. Çaresizlik duygusuyla kendi yatağında uyumayı öğrenmiş bir çocuk durumunu, hangi metod olursa olsun, hiç bir şekilde anlamıyorum. Zorlama hiç bir şeyin insan ruhuna faydalı olduğuna inanmıyorum.<br /><br />Evet delice bir telaş evde. Bazen zor yetişiyorum, bazen gerçekten bütün kemiklerim ağrıyor. Bazı şeyler aksamıyor mu? Elbette aksıyor. Ama asgari düzeni sağlayabiliyoruz. Onlarla vakit geçirmek ve yemek meselesi öncelikli. Temizlikse; yerden bir şey alıp yutmayacakları ölçüde:) <br /><br />Ben hala bebeğe anne ve babanın dışında birilerinin bakmasını anlayamıyorum. Tamamen benim düşüncem, benim anneliğim bu tabi. Hayat o kadar kısa ki, bir kaç yıl sonra okul zamanları, arkadaşları derken, bu sarılıp koklaştığımız, uzun uzun uyuduğumuz zamanlar geride kalacak. Belki çok ilkel gelecek ama; "kendim bakmayacaksam niye doğurayım ki?" diye düşünüyorum.<br /><br />Az kural, çokça sevgi... Aksi şekilde büyütülmüş biri olarak, bunun insanın ruhunda açtığı yaraları görmemem imkansız olurdu. Salon olarak belirlenmiş kısım onlara ait. Karıştıramayacakları hiç bir şey yok. Olumsuzluk eki içeren kelimeler yok. Hayır var sadece, çok net bir hayır, o da prize dokunmak istediğinde, televizyona tırmanmak istediğinde sadece. Ağlatana kadar hayır değil, net bir hayır. Sadece güvenlikleri için kullanılıyor hayır kelimesi. Mesela en sevdiği oyuncaklardan biri; süpürge. "Bununla oynanmaz" demek mantıksız geliyor, çünkü bir nedeni yok. Onun merakı, büyüklerin gereksiz ve sebepsiz kurallarından, evin kirlenmesinden, dağılmasından değerli. Deliler gibi oyun oynuyoruz. Müthiş bir enerji ve keşfetme hali. Ben o "hadi oğlum küpleri dizelim" annesi olamadım, genelde o karar veriyor ve başlıyor, ben katılıyorum. Çocuk dünyası o kadar eşsiz ve sonsuz ki, aslında hiç bir yönlendirmeye ihtiyacı yok bu anlamda. Artık sürekli konuşuyor, konuşuyoruz. Kardeşle birbirlerine bayılıyorlar ve bu beni mutluluktan uçuruyor. Bazen sinirleniyor, ağlıyor, hemen ilgisini dağıtmak doğru gelmiyor, ağlamak istiyorsa ağlıyor, onu anladığımızı hissedince sakinleşiveriyor. Yemek yaparken ayağımın altında geziyor, dolapları boşaltıp dolduruyor, çöpü karıştırmaya kalkamadıkça sorun yok. Blender'ı çalıştırdığımda kikirdiyor mesela, çamaşır makinesine bakakalıyor. Kendi eliyle yiyebildiği her şeyi seviyor. Öğünlerin devamı banyoda son buluyor. Yemeye itiraz ettiğinde üstelemiyorum, bir diğer öğünde telafi ediyor, ya da en geç ertesi gün. Havaya aldırmadan sokağa çıkıyoruz, kestane falan alıyoruz. Sokakta ıvır zıvır yemek ayrı bir eğlence. "Üşümez mi?" diye muhakkak soruluyor, üşümez evet, ya da üşüse dünyanın sonu değil, burnu akar geçer. Açık hava kesinlikle şifalı bir şey. Ben bu üşüme ve aç kalma korkusunu anlamıyorum :) Oyun grubu, oyun ablası çok araştırıp, üzerine düşünüp bir türlü içime sinmeyen bir şey. Parayla sosyalleştirmek tuhaf geliyor. Park var bizim için, yakın arkadaşlarımız var. Onlarla bir araya geliyoruz, birbirlerinin saçını çekmek, oyuncakları değiş tokuş etmek ve kıkırdamak tüm yaptıkları. Sokağa çıktığımızda gördüğümüz insanlarla merhabalaşmaktan ala sosyalleşmek mi olur? Tek tük çeviri bile yapıyorum bazen, mutlu ediyor beni. Slingi hala kullanıyorum, sokakta daima ve bazen de evde sarılıp uyuyoruz. Ben anne olarak gece boyunca onları özlediğime ve sarılmak istediğime göre, onların da buna ihtiyaç duyması bana çok doğal ve normal geliyor. Kocaman yatakta dördümüz uyuyoruz bazı geceler. <br /><br />İşte böyle.<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-48301744902429091232011-11-30T13:24:00.000+02:002021-03-31T16:51:34.451+03:00me and my boyzBazı günler yorgunluktan hangi arada uyuyakaldığımı unutuyorum, öylesine bir telaş. Ama çoğu zaman kendi içinde düzenli bir delilik. Zamanı iyi kullanmak diye bir şey olduğuna eminim. <br /><br />Şu aralar yine o "sanki kasım'a nisan kaçmış" günlerden. Dışarı çıkıyoruz. Kuşlarla simidini paylaşıyor Abi, Kardeş şaşkın şaşkın bakıp bana sokuluyor. Bazen parka gidiyoruz. "Üşümez mi bu?" diyen teyzelere aldırmıyoruz. Kırmızı burun oğluma pek yakışıyor hem. Arkadaşlar ediniyoruz, hatta bu hafta aşıda miniğimle adaş, sadece bir gün büyük ve üst sokakta oturan bir bebekle tanıştık, tam bir süpriz. En sevdiğim arkadaşlarımdan biri yakınıma taşındı, bu en güzel süpriz, benim haşarı oğlum onun prenses kızının saçını falan çekiyor, sonra kucağıma gelip ters takla atmaya çalışırken, küçük hanım kikirdiyor sadece, gülmekten ölüyoruz.<br /><br />Hala süt sağmanın dünyanın en müthiş icadı olduğuna inanıyorum çünkü mesela bu sayede formül süt kullanmamıza gerek kalmadan dışarı çıkabiliyoruz. Ama bir yandan emzirmek de şahane bir şey. Minik karıncamla birlikte uyuyoruz, çok tatlı bir bebek oldu, o pek minik hallerden gürbüz bir bebek olmaya doğru gidiyor.<br /><br />Bazı akşamlar çıkıp tek başıma yürüyorum, banka oturup denize bakıyorum, kestane falan yiyorum. Kısa bir süre sadece ben olmak iyi gelir sanıyorum ama uyudukları halde, bir işim olmadığı halde koşarak eve dönüyorum. Bir anda çok özlüyorum evimi, bebeklerimi, sevgilimi.<br /><br />Öyle güzel geçirdik ki çocuksuz zamanları, şimdi hayatımızın burasında, böyle olmak çok güzel geliyor. Çocukları bırakıp eskisi gibi geç vakitlere dek dışarda olmak, "başbaşa yemek yemek" gibi klişelere hala ve henüz ihtiyaç duymuyoruz. Yapabildiğimiz herşeyi onlarla yapmayı seviyoruz sadece. Bana çocuklu hayatla yaşanan değişim normal ve doğal geliyor. En sevdiğim elbisemdeki kusmuk lekesini seviyorum, yorgunluktan tabanlarımın zonklamasını seviyorum, sevgilimle -evet hala sevgiliyiz- sarılırken koşarak gelen Pompikle üçümüz sarmaş dolaş olmayı seviyorum.<br /><br />Bu aralar her akşam bir film izliyoruz, tv tamamen çıktı hayatımızdan. İyi de oldu, televizyondaki en bir izlediğim dizi olsa dahi yoruyor, film izlemekse sahiden zihnimi tazeliyor. Parmak uçlarımıza basarak sofra hazırlıyoruz, miniklerin uykuları o saatlerde derinleşiyor, yemek yiyoruz, film izliyoruz bebekler uyuduktan sonra. O film benim için ciddi heyecan, çünkü sevdiceğim seçiyor, getiriyor yüklüyor falan, sanki gerçekten gong sesini bekliyorum öylesine pırpır ediyor içim. Gecede bir kaç film izlediğimiz, pizzaları yuttuğumuz o eski günlerdeki gibi. Film tabi bölünüyor arada bazen, minik mıkırdamalarla.<br /><br />Film faslı da bitiyor, ben mutfağı ve evi ertesi güne hazırlıyorum, kafamda bir liste sanki tek tek tik atılıyor. Biberonlar yıkanıyor, makinelerden birini çalıştırıyorum, belki ekmek makinesi, belki bulaşık-çamaşır, ertesi gün için birşeyler indiriyorum belki buzluktan ve ardından uyku. <br /><br />İşte o anlar mükemmel. Yatağa yatıyorum, belki biraz kitap okuyorum, ya da bazen bir kaç dakika öylece durup evi dinliyorum. Ev sessiz, herkes uykuda. Bir günü daha sağlıkla, güzellikle, huzurla bitirmenin sakinliği. Gece kimse yokken denize girmek gibi bir şey. Öyle mutluyum ki o anlar. Dünyanın en mutlu yorgunu. Ve bu duyguyla uyumak ertesi güne tam bir enerjiyle, coşkuyla uyanmama yetiyor.<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-27232773434593715312011-11-11T11:12:00.000+02:002021-03-31T16:51:49.860+03:00haberlerHer yere o kadar çok şey yazıyorum ki, yeniden kalemi sever oldum. Kağıtlara, defterlere, çocukların defterlerine... Bloga yazacak bir şey kalmıyor pek.<br /><br />Çılgınca bir telaş, tempo. Sabahın ilk ışıklarında uyanma ve akşam geç vakte kadar aynı şenlik hali. Oyun, eğlence, küçük kardeşle ilgilenme, süt dengeleri, yemek, içmek, şarkılar... Ev sahibimiz, bebek viyaklaması değil, şarkı sesleri geldiğini söyledi bize, pek sevindik tabi. <br />Burada, evimize on dakika yürüme mesafesinde bir park var. Kocaman bir park, yürüyüş alanı var, havuzu var, tertemiz bankaları var. Hani filmlerde olur ya, anne kitabını okur, bebek arabada sakince etrafa bakar, ya da çocuklar mutlulukla oynar, anne oturduğu yerden onları izler sakince... Hayat şahanedir. İşte tam da o parklardan. Oraya gidiyoruz sıkça. Salıncağa bayılıyor Abi. Kardeş henüz sadece temiz havanın keyfine varıyor. Parkın yanında bir ilkokul. Birden hayaller kurarken buluyoruz kendimizi, işte çocuklar bu okula gidiyormuş, ilk yıllar sevdiceğim ya da ben götürürüm tabi, sonraki yıllar kendileri yürüyerek gidebilir, okul çıkışı bu parkta takılıyormuşuz biraz, sandviçler getirmişim, onları yiyip oyuna dalıyorlarmış. Sonra hoplaya zıplaya ev. Neden olmasın? Şimdiye hayal ettiklerimiz hep oldu. Çocuklara vermek istediğimiz hayat, burada, böyle bir evde, şehrin bu yakasındaydı. Biz hiç site içi ya da şehre bilmem kaç kilometre, ya da o karman çorman semtlerde yaşamak istemedik. Sokak çocuğu olsunlar, güvenli bir yerde büyüsünler, yan komşunun ağacından erik istesinler, sokaktan kedi getirsinler eve, iskelede balık tutsunlar... Yaşadığımız yerde tüm bunlar mümkün.<br />Kitaplar okuyorum, her bulduğum aralıkta. Zihnim bu telaşta eskisinden de iyi çalışıyor galiba. Mükemmel kitaplar buldum, içiyorum sanki. Yeni yeni hobiler ediniyorum, küçücük vakitlere sığıyor seviniyorum. Leziz çorbalar yapıyorum, eskiden çorba sevmediğime inanamıyorum. Gördüğüm her sebzeden çorba yapabilecek kıvama geldim, kendime gülüyorum. Hala her detayı doktora danışıyorum, bazı şeyler iki bebekli olmaya rağmen değişmiyor. <br />Bazen üçümüz çıkıyoruz sokağa, işte o halimiz tam komedi. Burada bizi tanıyorlar artık ama uzaklaşırsak biraz, bir bakan dönüp bir daha bakıyor. Bazen turist zannediyorlar, bazen deli sanırım. Yaşasın baby wearing, küçük kardeş slingle bana yapışık, abi ise arabada. "Orada da mı bebek var?" diye soruyolar, evet orada, cebimde, kapşonumun içinde, her yerde bebek var:)<br />Büyüyorlar. İlki doğumgünü pastasını kestik bir kaç gün önce. Bebeklikten çocukluğa geçiş ilginç bir süreç. Abi artık parktan dönerken mızıldıyor mesela, ben "hayır" deyince bir şeye, dudak bükebiliyor. O dudak bükmesi içime dökülüyor. Kollarını iki yana kocaman açıyor, onu kucaklamamızı istediğinde. Uyurken kendi kendine gülüyor, sabah uyandığında yatağında o incecik sesiyle şarkı söylüyor. Kardeş o ilk üç ayın klasik sorunlarını yaşamaya başladı. Rezene çayı, çeşitli karışımlar içiyor. Hala kundak seviyor. Ama gözler görülür şekilde büyüyor; aldığımız ilk tulumlar küçülüyor. Ayakları bebek kokuyor. Kafasını çeviriyor, gözleri cin cin bakıyor. Ağlaması bir kaç saniye içinde ciyaklamaya dönüşüyor. <br /><br />Öyle tatlılar ki, ikisini de alıp sonsuza kadar içimde saklayasım geliyor.<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-66611423447205963762011-11-03T14:47:00.000+02:002021-03-31T16:51:55.489+03:00bu kasım<div style="text-align: center;">Bu yıl kasım ayı pek şenlikli. Minik kardeş kırkını çıkardı, abi bir yaşına basacak, sevdiceğim bir yaş daha alacak, bizim birlikteliğimizin beş yılı bitti... Pek çok eşikten geçtik hep birlikte. Günler müthiş bir telaş, yorgunluk ve neşeyle geçiyor. Abi en arka dişini çıkarmayı başardı mesela, ve ona diş buğdayı da yaptık nihayet. Kardeş artık çevresiyle ilgilenmeye başladı, ve ona özel şarkılar da uydurmaya başladık. Çok güzel bir mevlüt yaptık, varlığı için, aramıza sağlıkla katıldığı için Yaratıcı'ya şükrettik. Kocaman pofuduk bir sevgi yumağı içinde yaşıyoruz sanki, her gün kendi minik evrenimizin güzellikleriyle. Tarihleri unutur haldeyim, çünkü önemini yitiriyor eğer özel bir gün değilse. Ama saatleri iyi biliyorum, bakmadan bile söylerim, mama saati, uyku saati, muhallebi saati gibi... Her günümüz yeni bir macera, biraz daha büyüyorlar, not ediyorum, fotoğraflıyorum, kaydediyorum. Sanki yine de yetmiyor. Bu günleri öyle eşsiz ki, onlar hiç hatırlayamayacak ama ben hiç unutmayacağım ve onları hep bu halleriyle hatırlayacağım sanki. Ve öyle garip ki, şimdiden özlüyorum, mümkünse içimde saklayıp tekrar tekrar yaşamak istiyorum. Annelik sahiden bir delilik hali.</div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: right;"><em>Sevgili küçük mucizem;</em></div><div style="text-align: right;"><em>Hayatının ilk kırk günü sana iyi bakmayı, seni mutlu etmeyi başarabilmişizdir umarım. Dudak büken, içli bakan değişik bir bebeksin sen. Bize sanatçı ruhlu olacakmışsın gibi geliyor, öyle bir sakinliğin var. Eldiven sevmemen abine benziyor, ama onun aksine emzik seviyorsun. Büyüyüp abinle ve bizimle oyun oynayacağın günler için heyecanlanıyoruz.</em></div><div style="text-align: right;"><br /></div><div style="text-align: right;"><em>Seni öyle çok, öyle çok seviyoruz ki, tahmin bile edemezsin. </em></div><div style="text-align: right;"><em>Annen.</em></div><em><br /></em><br /><em>Sevgili yaramaz sincabım;</em><br /><br /><em>Bir yaşına basmak üzeresin. Hayatımın en eşsiz, en güzel bir yılı için sana teşekkür ederim. Herşeyi merakla ve neşeyle kucakladığın bugünlerin çok güzel bebeğim. Hep böyle enerjik ol, hayat dolu ol istiyorum. Uçsuz bucaksız büyü... Büyümene heyecanla tanık oluyoruz babanla. Sana filmler, oyunlar, kitaplar hazırlıyoruz. Son günlerde "küçük primatım" diyor baban sana. Kardeşine yaklaşıp sesini incelterek "ayyyy" yaptığın anlar sevgiden kalbimiz duracak zannediyoruz.</em><br /><br /><em>Seni her gün artan bir sevgiyle seviyoruz.</em><br /><div style="text-align: left;"><em>Annen</em></div><div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-14244900664564605622011-10-02T20:10:00.000+03:002021-03-31T16:48:20.462+03:00Masalların MasalıNasıl anlatsam, nereden başlasam?<br /><br />Son iki ay hep sancıyla geçti, ve ebeveyn olmak iki kişilik bir durum, genelde sancıları birlikte çektik sanki. Devamı sıklıkla doktora gitmek, sürekli tetkikler, bir hafta hastanede yatmak, gözüm saatte sıklık saymak, ilaç yutarken "durdursun tanrım" demek içimden, ilaçların yan etkileriyle savaşmak, çok ama çok yorulmak, bir yandan neşe küpü oğluma bir şey hissettirmemek, onunla gün boyu hoplamak zıplamak, giderek ağırlaşmak ve en kötüsü de endişeler... Ne kadar duracak, nasıl olacak, küveze girecek mi vesaire... Zor günlerdi.<br /><br />Ve Güneş'imiz doğdu.<br /><br />O kadar şanslıydım ki, bu süreci en uzun ve olabilecek en hafif şekilde atlatmama yardım eden bir doktorum oldu. Çok tedirgindim bu kez ameliyata girerken, insanın çocuksuzken anestezi almasıyla, çocukluyken alması arasında kesinlikle fark var. Oğlumla vedalaşıp, kardeşi getirmek üzere ameliyata gitmek daha bir zordu ilkinden. Ama hastane mükemmel. Herkeste sanki beni riskli bir sezeryan ameliyata değil, solaryuma götürüyormuşçasına bir neşe, bir rahatlık. Anestezi yayılırken, "oh" diyerek gözlerimi kapadığımı hatırlıyorum, öyle bir rahatlama. Güleryüzlü hemşireler ve mükemmel tedbirler, öyle ki, geçen seferki gibi astım sorunu yaşamadım mesela... Ödem bile kalmadı, şimdiden alyansım parmağımda. Doğurmamış gibiyim desem, abartmış mı olurum? Ama öyle hissediyorum. Çok daha farklıydı herşey bu kez ve hatta bir doğum fotoğrafçım bile oldu süprizden. Odada bizi bekleyen armağan sabunlar, kapıda yine neşeli harfler, kalbimde bir heyecan, dualar...<br /><br />Güneş doğdu.<br /><br />Aramıza ne zaman ve nasıl katılacağına kendi karar veren mucize bebek. İnatçı. "Tutunamaz" dediler, tutundu. "O kadar beklemez" dediler, bekledi. "Küveze girer, dayanamaz" dediler, dayandı. Şimdi sakin, munis bir bebek. Abi muzur bakardı, kardeş daha içli bakıyor. İlk görüşte aşk denen şeyin ta kendisi bu. İlk aşk gibi, ilk öpücük gibi. İlk göz ağrısı, her ikisi de. Sanki kalbim büyüdü, büyüdü ve içinden bir kalp daha doğurdu. Ve kalplerim öyle güçlü atmaya başladı ki, içimden bir anne daha çıktı, anne kare oldum. Daha güçlü bir kadın, daha çok anne oldum. Hayatın planların dışında aktığını ve bunun muhteşem bir heyecan olduğunu, suyun akışına müdahale etmemeyi bu yaşımda öğrendim.Ve sevgilim mükemmel bir kahramandı, hepimize yetişti, işe gitti, hastaneye geldi, refakatçilik etti, abi'ye baktı. Baba oğul öyle büyük bir aşkları var ki, 11 aylık kısa bacaklı bir pompik onun geliş saatini anlayıp heyecanlanıyorsa, yorgun argın işten gelen baba ellerini bile yıkamadan <em>-"dur oğlum bir dinleneyim" ne nefret bir yaklaşımdır sahi-</em> onunla oyuna oturuyorsa, hayat güzel demektir. Doğru bir adama "evet" dedim ben... Kendime bir baba seçsem, onun gibi olmasını isteyeceğim bir adama... <br /><br />Güneş doğdu.<br /><br />Ve işte o yeni bir insanın dünyaya katılmasının verdiği heyecan. Bunun tarifi yok. Gerçekten yok. Katlanarak artan, çoğalan bir sevgi, aklını kaybetme hali. Tebrikler, duygu yoğunlukları, yemekler, hem de en sevdiklerim, lohusa şerbetleri, armağanlar. Yine emzirmek, yine rezene çayları, mükemmel yemekler yemek. Çok güzel ve bir yıla sığan iki doğuma rağmen özlemişim. 40 gün 40 gece şenlik hali. Hayat bana çok büyük bir kıyak geçmiş gibi. Öyle şımarıyor ki insan, sonsuz bir teşekkür isteği. Dostlarıma, yakınlarıma, meleklere, yaşam sevincime, 4 kişilik aileme, tabi en çok Yaratıcı'ya. O kadar büyük bir güzellik ve mutluluk ki bu, ancak sevdiklerimize, yakınlarımıza yer var kendi minik evrenimizde. "Kalbinde kötülük olan kimse yaklaşamasın evimize, bebeklerimize" duamın kabulü olmalı bu. Ve o kadar iyiyim ki, bu kez unuttum o ameliyat sonrası nekahat dönemini, çünkü bu çok büyük bir kavuşma, hayata hızla dönülmeli, beni bekleyen iki minik sevgilim var. İyi ki.<br /><br />Bugün 9 günlük, mükemmel bir Pazar geçirdik. Yolda "ilk bebeğin mi?" diye soran hanıma, mutlulukla "hayır ikinci" dedim, sanırım uzaya gitsem ancak bu kadar gurur duyardım kendimle. Fiziksel yorgunluklar dışında hiç bir zor tarafı yok. Ve biz hala ikimiz bakıyoruz bebeklerimize ve eminim bir kaçı daha gelse, yine öyle yapacağız. Hayat o kadar güzelleşti, sevgimiz o kadar katmerlendi ki.<br /><br />Güneş doğdu.<br /><br />/<br /><br /><div style="text-align: right;"><em>su başında durmuşuz</em></div><div style="text-align: right;"><em></em></div><em></em><br /><div style="text-align: right;"><em>çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.</em></div><em></em><br /><div style="text-align: right;"><em>su serin,</em></div><em></em><br /><div style="text-align: right;"><em>çınar ulu,</em></div><em></em><br /><div style="text-align: right;"><em>ben şiir yazıyorum,</em></div><em></em><br /><div style="text-align: right;"><em>kedi uyukluyor,</em></div><em></em><br /><div style="text-align: right;"><em>güneş sıcak,</em></div><em></em><br /><div style="text-align: right;"><em>çok şükür yaşıyoruz.</em></div><em></em><br /><div style="text-align: right;"><em>suyun şavkı vuruyor bize</em></div><em></em><br /><div style="text-align: right;"><em>çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.</em></div><em></em><br /><div style="text-align: right;"><em></em></div><div style="text-align: right;"><em>Nazım Hikmet Ran</em></div><br /><div style="text-align: right;"><br /></div><br /><div style="text-align: right;"><br /></div><br /><div style="text-align: right;"><br /></div><br /><div style="text-align: right;"><br /></div><br /><div style="text-align: right;"><br /></div><br /><div style="text-align: right;"><br /></div><br /><div style="text-align: right;"><br /></div><br /><div style="text-align: right;"><br /></div><br /><div style="text-align: right;"><br /></div><br /><div style="text-align: right;"><br /></div><div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-63857007574667017702011-07-22T17:19:00.000+03:002021-03-31T16:48:31.996+03:00"ey özgürlük""okulda defterime, sırama ağaçlara, yazarım adını<br />okunmuş yapraklara, bembeyaz sayfalara, yazarım adını<br />yaldızlı imgelere, toplara tüfeklere, krallarin tacına<br />en güzel gecelere, günün ak ekmeğine, yazarım adını<br />tarlalara ve ufka, kuşların kanadına,<br />gölgede değirmene yazarım.<br />uyanmış patikaya, serilip giden yola,<br />hıncahınç meydanlara adını, ey özgürlük."<br />/<br /><br />Taşındık, nihayet.<br />Ben hem bebekli, hem hamile halimle -bir önceki yazıda bahsi geçen doğum-, sevdiceğim hayatının en yoğun çalıştığı döneminde... <br />Ama taşındık.<br />Tabi bu süreçte melekler faktörü etkili oldu. Biri ev buldu, biri yemekler pişirdi getirdi, biri topladı, biri yerleştirdi, biri bebek baktı, biri bana baktı... Çevremi saran ve ben söylemeden yanımda bitiveren melekler sayesinde, yorularak ama yıpranmadan bu zor dönemi rüya gibi atlattım.<br /><br />Şimdi, deniz kokan bu sokakta, penceremin önünde bir bahçe... Evdekiler öğle üzeri uykusunda, ben tıkır tıkır yazıyorum, ah bir de sigara yakabilseydim diyorum. Bedenim gerçekten çok yorgun ama ruhum yepyenilendi.<br /><br />Burası bizim yeni evimiz, adresi ancak sevdiklerimin kalplerine fısıldıyorum.<br /><br />Şehrin aşkımızın başladığı yakasındayız. Burada eğik tavanlı bir evde geçirdik ilk yıllarımızı. Çocuksuz ve kedili. İş nedeniyle, taşındık ama hep özledik ve sevgiyle andık. Bu tarafa her geçtiğimizde, vapurdan indiğimizde eve geldiğimizi hissettik, hep. <br /><br />Bahçeden köprünün ışıkları görünüyor, sokağım deniz kokuyor. Hayatın tatlı bir yavaşlığı var, sanki hep yaz mevsimi. Sabahları iskelede yürüyüş, taze simitler ve gazete, akşam güneşi yine iskelede batırmak. Çiçekli bir elbise günü geçirmeye yetiyor. Püfür püfür esintide, çay içerek gazete okunuyor. Oğlum alıştı buraya, kahvaltıyı açık havada etmeye, yolda herkese gülümsemeye, günde üç kere küvete girmeye, akşam yemeğini denize, kuşlara bakarak yemeye... Gezmekten yorgun düşüp bahçede uyumaya. <br /><br />Çocuklarımın evin bahçesinde birbirlerini kovaladıklarını düşünüyorum, pencereden bakıp "kek pişti, hadi bakalım" dediğimde koşup geldiklerini... Sonra bir telaşla yine oyuna döndüklerini. Ya çok şanslıyım, ya da hayatın bir yerlerinde doğru bir şeyler yapmış olmalıyım, bütün bu güzellikleri başka türlü açıklayamıyorum. <br /><br />Aklımdan pek çok düşünce geçiyor, hayatım boyunca çok iyi öğrendiğim bir şey var, onu farkediyorum. Kötülük, tıpkı iyilik gibi sonsuz bir kaynak. Nasıl melekler hep aynıysa, şeytan da öyle. Değişmiyor. Onun bir iddiası var biliyoruz; "ben üstünüm, bana secde edilecek", iş hayatınızda, hatta belki de ailenizde, etrafındakilerin onun "ayaklarına kapanarak özür dilemesini", "ona muhtaç olup sürünmesini" bekleyen insanlara bakın, işte saf kötülük. Şeytanla uzlaşamıyorsunuz, o ıslah olmuyor, onunla mantık çerçevesinde iletişim kuramıyorsunuz, çünkü nasıl iyi insanlar, iyilik yapmadan duramıyorsa, ne bileyim nedensiz bir şekilde susamış bir kediye su veriyorsa, işte kötü insanlar da, böyle nedensiz bir şekilde, o su kabını deviriyor, kediye tekme atıyor. Hep aynı şeyleri tekrarlıyor. Kötülük bir ahlak ve ne yaparsanız yapın, değişmiyor. Bu yüzden kesip atmak lazım, hastalık taşıyıcıyla bağlantıyı tamamen koparmak lazım. Çünkü nasıl iyi insanlar iyilik neşrediyorlar, kötü insanlar da kötülüğü saçıyorlar. Bağışıklık sisteminiz güçlü olabilir, ama gerek yok, çünkü pis bir şey işte ve bir şekilde sızıyor. Bu yüzden, hayatınızdaki kimlikleri her ne olursa olsun, tamamen yok olmalılar. Çünkü haketmiyorlar, çünkü virüs yaymak dışında bir amaçları yok. Unutmayın; onlar ölü ve ölülerle konuşulmaz. Kutsal bildiğim herşeyin; özgürlüğümün, aşkımın ve anneliğimin üzerine yemin ederim, çocuklarım bu tür kötülüklerin gölgesinde büyümeyecek. Onlar daha küçük yaşta, iyilik ve kötülük arasındaki, dolayısıyla iyi insan ve kötü insan arasındaki farkı ayırd edebilecek, kötüden uzak durmayı, iyiye yönelmeyi seçecekler. Belki biraz yalnız olacaklar hayatta, ama çok mutlu.<br /><br />Neredeyse bir hafta olacak, ama aylardır buradaymışız gibi yerleştik, meleklerin yardımıyla. Hayatımızın bu yeni ve iki çocuklu dönemine, burada başlıyoruz. Şimdi bu oturup bu çayı içene kadar uzun bir yolculuk yaptık tabi. Kalbim yoruldu, ben yıprandım, sağlığımla ilgili tehlikeler atlattım, öfkelendim, neşelendim, savaştım, sakinleştim, umutlandım. Ama şimdi çok iyiyim, çünkü sadeleştim. <br /><br />İyi ki aşık oldum Ona, iyi ki evlendik, iyi ki aramızda açtı bu çiçekler, iyi ki çoğaldı aşkımız bu minik adamlarla. <br /><br /><a href="http://www.youtube.com/watch?v=DqyLcsGqW4s">Bu evde dinlediğim ilk şarkı bu oldu. Öyle manidar ki şu günlerde... </a><br /><br />/ <br /><br />"kapimin eşiğine, kabima kacağıma, içindeki aleve,<br />canlarin oyununa, uyanik dudaklara yazarim adini.<br />yikilmis evlerime, sönmüs fenerlerime, derdimin duvarina,<br />arzu duymaz yokluga, çirçiplak yalnizliga, yazarim adini.<br />geri gelen sagliga, geçen her tehlikeye,<br />yazarım ben adını, yazarım.<br />bir sözün coşkusuyla, dönüyorum hayata,<br />senin için doğmuşum, haykırmaya.<br />ey özgürlük"<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-45367865580318856192011-06-19T16:01:00.000+03:002021-03-31T16:48:43.924+03:00güneşGerçekten çok mutluyum. <br />Ben hayatımın burasında, yine ve yeniden, hayatın planlanabilir bir şey olmadığını tecrübe ettim. Tam da cc'leri not ederken, beslenme chartları hazırlarken, minik oğlumun her gününü detayla şekillendirirken, hayatın planlanamadığı gibi, anneliğin de tüm planların ve bilgilerin ötesinde bir durum olduğunu deneyimledim.<br /><br />Daha önce hiç yaşamadığımız dönemdeyiz. Zor zamanlar geçirdik, dev dalgalar atlattık. Sonra, gemimiz rotasında ilerlerken, minik bir sapma yaşadık. Tabi biraz sallandı gemi, şaşırdık, çevremize bakındık. Etrafımızdan hızla uzaklaşan kayıklar da gördük, Kaptanın savaşması gereken korsan gemileri de. Ama bizimle yüzen yunuslar, yanımızda neşeyle kanat çırpan kuşlar, sihirli değneklerini dokunduran periler de...<br /><br />O milimlik sapma, hayatımızı baştan aşağı yeniden biçimlendirdi. Bu rotanın bizi cennet kadar güzel koylara götüreceğini bilmiyorduk. Kaptan yine telaşsız ve kendinden emin. Miçolar heyecanlı.<br /><br />Bugün babalar günü. Bu bana anneler gününden anlamlı geliyor, çünkü anneler gününe nice güzellemeler yapılırken ve annelik olabildiğince kutsanırken, sanki bu gün atlanıyor. Oysa ben mesela, babalığından gurur duyduğum bir adamla evliyim. Tıpkı annelik gibi, babalığın da biyolojik bağların ötesinde bir şey olduğunu büyük bir mutlulukla izliyorum.<br /><br />Oğlum büyüyor. Emekliyor, minik pirinç dişler çıkarıyor, her geçen gün daha da güzelleşiyor onunla olmak. Babasıyla ilişkisi de bu oranda katmerleniyor. Başbaşa vakit geçiriyorlar, çıkıp dolaşıyorlar, birlikte oyun oynuyorlar. Artık muhakkak babasının geliş saatinde uyanıyor, onu bambaşka bir heyecanla karşılıyor. En kolay ve en kısa sürede babasıyla uyuyor.<br /><br />Şimdi sakin bir limanda, Güneş'in doğmasını bekliyoruz. Hem biraz dinleniyoruz, hem de hayaller kuruyoruz, gemimizi hazırlıyoruz, yeni kamaralar yapıyoruz. Kısa bir süre sonra, yolculuğun daha büyük bir heyecanla ve daha kalabalık devam edeceği günleri merakla bekliyoruz.<br /><br /><a href="http://www.youtube.com/watch?v=DFZxBvUMlG0">Teşekkür ederim hayat, bana verdiğin herşey için.</a><div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-18034378445482717192011-06-07T23:50:00.000+03:002021-03-31T16:52:23.331+03:00doktorculukTwitter'da çok tatlı bir taze anne ekibi var. Onlarla genelde annelik, bebek, bakım gibi konularda bilgi alışverişinde bulunuyoruz. Bu gayet üstü kapalı gidiyor. Üstelik bu insanlarla biz özel hayatımızda da görüşüyoruz. Sanal bir arkadaşlık söz konusu değil. Dolayısıyla diyalogların bir başı, sonu, devamı var. <br /><br />Fakat bir de, acayip bir kaç kişi var ki, mesleği örneğin; marangozluk, avukatlık, mühendislik vesaire. Ayrıca arkadaş ya da bir yakın değil. Yine de utanmadan ve tamamen orta yerden; diyet, anne sütü, bebek bakımı, ilaç gibi konularda tavsiye veriyor. Hem de kendisine sorulmadığı halde. Nedense uzman konuk olarak kendine bir yer edinmeye çalışıyor. Bu iki kişi sohbet ederken yan masadan konuya dahil olup, bütün sohbeti batırmak oluyor.<br /><br />"Kilo vermek zor" yazın hemen otomatik bir yanıt: @bikbik evet emzirirken zordur, bilmem ne yiyin, bla bla için"<br />Kimsin sen pardon?<br /><br />Bu yetmiyor, doktoru puanlıyor mesela, "iyi doktor şöyle yapar, kötü doktor bikbik der, hmm doktorun doğru söylemiş" Nasıl yani? Sen hangi sıfatla bunu söylüyorsun? Mesleğin doktorluk ya da hemşirelik mi? Tabipler odasından mı bildiriyorsun? Veya herhangi bir tecrüben var mı? Açık seçik bir şekilde ilaç adı paylaşmak yasal mı? Tvde reklam bile doğru değilken. Sen hangi bilgine güvenerek ilaç öneriyorsun? Bizim doktorumuz mesela telefonda anlattığımız herhangi bir konuya "tabloyu tam olarak görmem mümkün değil, getirin bir muayene edeyim" der". Daimi hastasıyız, ama telefondan tek bir kere ilaç önermedi.<br />Kimse onunla ilgilenmiyor, hatta durumunu fark edip üzülüyor ve nezaketten terslemiyor ama o bunu farketmiyor bile, özel mesajlarla aynı tacizi sürdürüyor. Çünkü çok emin, en doğruyu -her nereden öğrendiyse- o biliyor.<br /><br />Teşhis alanı, çiçek bakımı, ev temizliği falan olsa tamam, ne bileyim kitap önersin, içtiği kahveyi paylaşsın harika. Ama yok nedense, her nedense ilgi alanı sağlık işleri olmuş ve şifa dağıtmayı kendine görev edinmiş.<br /><br />İlkokuldaki basit ilk yardım talimatlarında dahi son madde "en yakın sağlık kuruluşuna..." diye biter. Evet, o tekdüze yaşamında yapacak daha iyi bir şeyinin olmadığının farkındayım, ama "bir genç kızın gizli defteri" dünyasında yaşamıyoruz.<br />Gerçekten bu tip insanların kafasına vura vura "sen doktor değilsin ve 3 yaşında olmadığın için doktorculuk oynaman da doğru değil" demek istiyorum. Sonra "şimdi bu yarılmış kafana kezzap sür, biraz acıyacak ama hem mikrobu kırıyor hem de kesinlikle iyi geliyor" demek ve hatta bunu izlemek istiyorum. <br /><br />Not: Bu tür yazılarda genelde "yoksa ben miyim" yorumu gelir, ama soranların bu tür davranışlarla ilgisi yoktur. Keşke gerçekten üstüne alınması gereken hadsizler alınsa. Hem belki lokman hekimliği bırakılar, ne dersiniz, hoş olmaz mı?<br /><br />Roaaaaar :)<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-19229510379503352302011-05-16T22:09:00.000+03:002021-03-31T16:52:31.766+03:00anne sütü üzerineİnternet çok zengin, gerçekten. Bir çok anne-bebek blogu ve deneyimleri çok şey katıyor. Ama herhangi bir doktor tavsiyesinin son derece rahat bir şekilde paylaşılmasını garip buluyorum.<br /><br />Doktor konusu zaten başlı başına çok çok derin bir mesele. Ben doğumda çocuk doktoru olarak seçtiğim doktoru, birkaç hafta içerisinde değiştirdim. Telefonda ilaç önermeye kalktığında, birkaç sorumu geçiştirdiğini hissettiğimde, bir hastanın sorusunun hafife aldığını gözlemlediğimde yeni doktor araştırmalarına başlamıştım bile. <br /><br />Gerçekten önemli, çünkü bir nevi bebeği birlikte büyütüyorsunuz. Benim kişisel tavsiyem; yenidoğan uzmanı bir doktor seçmek. Bu ilk dönem için ideal oluyor. Ve doktor konusunda turnusol kâğıdı olduğuna inandığım birkaç konu var;<br /><br />Örneğin; emzirme konusuna yaklaşımı. Evet şaşırmayın, doktorların emzirme konusundaki yaklaşımları değişebiliyor. 2 yıla kadar emzirmeyi hangi tıp bilgisiyle anlamıyorum ama gereksiz bulan hekimler var. Rahatlıkla mama öneren, hızlı bir şekilde ek gıdaya başlatan, her şeyi kilo alımıyla hesaplayanlar var. Oysa bebek gelişimi, boy, kafa çapı vesaire gibi dengelerle bir bütündür, ve tek gösterge kilo alımı olmadığı gibi, yegane çözüm de mama desteği değildir. Çok kesin konuşuyorum çünkü bu konuda bir çok uzmana danıştım ve kendim de deneyimledim. İnanamıyorum mesela çekmecesinden promosyon mama çıkarabilen doktorların varlığına. “Sütünüz yaramıyor, zaten artık faydası yok” diyebilen doktorlara sıkı bir tokat atmak istiyorum gerçekten. Bu yaklaşımdaki bir doktorun muayenehanesini hızla terk etmenizi öneririm. Normal doğum konusundaki savaşı emzirmek söz konusu olduğunda da sürdürmek zorunda olmak çok acı değil mi?<br /><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKn3glgWldFFXrZDEZmrwze-QXGDvjSTqF05Q4pfFiXQ_IPpp497RHBgQxgByij-qlFsZrD-5V4iHTxllxfeflf1DrWObHzM6WMsPCzOIE_4_-_tswc0Sw_RflukrhctnkLM0apLy0Kbgm/s1600/breastfeeding1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="256px" j8="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKn3glgWldFFXrZDEZmrwze-QXGDvjSTqF05Q4pfFiXQ_IPpp497RHBgQxgByij-qlFsZrD-5V4iHTxllxfeflf1DrWObHzM6WMsPCzOIE_4_-_tswc0Sw_RflukrhctnkLM0apLy0Kbgm/s320/breastfeeding1.jpg" width="320px" /></a></div><br />Anne sütü büyülü bir şey. Sihirli bir iksir. Hiç unutmuyorum, ağrı kesici özelliği olduğunu okumuştum ama bebeğim 3 aylıkken, bronşit geçirdiğinde, gerçekten de emzirirken yapılan iğneyi hissetmediğinde çok şaşırmıştım. Ve bebek dostu bir hastanede olmamızın avantajıyla doktorumuz ve hemşireler emzirirken uygulamayı önermişlerdi. <br /><br />Dünya sağlık örgütü’nün konuya yaklaşımın okumak isterseniz; <a href="http://www.who.int/child_adolescent_health/topics/prevention_care/child/nutrition/breastfeeding/en/index.html">şu linke tıklayabilirsiniz.</a> Kabaca çevirirsek, 2 yıl ve daha fazlasında talebe bağlı emzirmeyi öneriyor. Gece ya da gündüz fark etmeksizin, bebeğin talebi doğrultusunda emzirmek. Evet kulağa zor geliyor değil mi? Bu doğal ebeveynlikte de uygulanan bir şey. Doğal ebeveynlik, birlikte uyumak, slingle gezmek gibi eğlenceli şeylerin beraberinde, emzirmeyi de şart koşuyor. Üstelik anneye de kanser riskini azaltmak başta olmak üzere birçok faydası var.<br /><br />Ek gıda dönemi hakkındaki <a href="http://whqlibdoc.who.int/paho/2003/a85622.pdf">şu kitaptan alıntılar</a>;<br /><em>"Scientific rationale: Breastfeeding continues to make an important nutritional contribution well beyond the first year of life. Breastfed children at 12-23 months of age whose intake is similar to the “average” amount of breast milk consumed at that age (about 550 g/d in developing countries; WHO/UNICEF, 1998) receive 35-40% of total energy needs from breast milk (Dewey and Brown, 2002)."</em><br /><em>"A longer duration of breastfeeding has been linked to reduced risk of childhood chronic illnesses (Davis, 2001) and obesity (Butte, 2001)"</em><br /><em>"During illness, the need for fluids is often higher than normal. Sick children appear to prefer breast milk to other foods (Brown et al., 1990), so continued, frequent breastfeeding during illness is advisable."</em><br /><br />Hızlı bir şekilde çevirirsek: “<strong>Bilimsel gerçek: Anne sütüyle beslenmek yaşamın ilk yılının devamında da önemli bir besin kaynağıdır. 12-23 aylar arasında anne sütüyle beslenmeye devam eden çocuklar, ihtiyaç duydukları enerjinin yüzde 35-40 arasını anne sütünden almaya devam ederler."</strong><br /><strong><br /></strong><br /><strong>"Daha uzun bir emzirme dönemi, çocukluktaki kronik hastalıklar ve obezite riskini azaltır."</strong><br /><br /><strong>"Hastalıklar esnasında, sıvı ihtiyacı artar ve hasta çocuk anne sütünü diğer gıdalara tercih eder. Dolayısıyla, hastalık sırasında düzenli ve devamlı emzirme önerilir."</strong><br /><br />Ben ilk 2 ay pompadan faydalandım. Çünkü toraman bir bebek değildi ve gerçekten pompa sayesinde mama desteği olmadan güzelce toparladı. Mastit sorununu ve burada detaylandıramayacağım pek çok sorunu onunla çözdüm. Ayrıca anne bir anda olunmuyor, aslında hem öğrenilen, hem de içgüdüsel bir şey<em> –who aynı betimlemeyi emzirmek için kullanıyor-</em> bu nedenle, pompa aracılığıyla, 2 saatlik döngüde nöbeti babaya devrederek uyuyabiliyor ve çalışabiliyordum. Şu anda hala, uyku öğününü muhallebi yaptığımız ve uyumadan önce az emdiği için, kalan sütü sağıyor ve başka bir öğünde kullanıyorum. <br /><br />Kısacası, pompa gerçekten harika bir icat fakat emzirmek tamamen tanrısal bir şey. Evet bazı anneler için meşakkatli ve hatta acı verici olabiliyor, fiziksel sorunlar var, zor bebekler var, ama bu kadar güzel bir şey için emek vermeye değmez mi? Üstelik bu bebeğin en birinci ve doğal haklarından biri değil mi? Kafasını çevirmeyi bilmeyen bebek, emmeyi bilerek geliyor dünyaya. Bu zamanlar öyle hızlı geçiyor ki, inanın hatıralarınızda uykusuz geceler değil bebeğinizle paylaştığınız bu özel anlar kalıyor. Ben doğum sancısını, mastitteki acıyı, ilk günlerdeki ağrıları, miktar hesaplamalarındaki endişeleri çoktan unuttum bile. Doğumla ilgili heyecanım ve kahkahalarım, ilk emzirme günlerine dair de; acıktığında nasıl hırsla emdiği, komik suratı ve tarifsiz kokusu kaldı aklımda. Ve daha şimdiden o anları bile özlüyorum.<br /><br />Emzirme süreci öyle enteresan bir hal ki; gerçekten insanın ruhundaki belki de en ufak bencillik kırıntıları bile yok oluyor. “Sen iyi ol yeter, bebek de mutlu olur”dan ibaret bir durum olamaz annelik, bazı vazifeler var. Kabul etmek istemeseniz de bu böyle. Sadece alışveriş yapmak, tokalar takmak, oyun oynamak, yalnızca neşeli anlarda var olmak ve zor olan her şeyi bir başkasına devretmek ya da başka bir şekilde çözmek bir nevi annecilik oynamak oluyor. Tekkelerde bin yılda öğreneceğiniz bir şeyi, dakikalar içinde öğreniyor egonuz annelikle. Nirvanaya giden en kısa yol. <br /><br />Ben emzir<strong>e</strong>meyen kimseyi eleştirmiyorum, bilakis üzülüyorum ama bilinçli bir tercih olarak emzirmemeyi asla anlamıyorum. Ve bunun örneğini gördüm; 10. günde bilinçli bir şekilde emzirmeyi kesen anne gördüm. Yaşamının ilk saatlerinde "canım yanıyor mama verin" diyen anne gördüm. Bunu anlamıyorum işte. Çünkü bu normal doğum-sezaryen gibi bir seçim değil, çünkü emzirmek bebeğin ihtiyacı ve size ona bu konuda fikrini sormuyorsunuz. Size en çok ihtiyaç duyduğu ve bunu dile bile getiremediği dönemde onu yalnız bırakıyorsunuz. Ve bunu ileri bir davranış zannediyorsunuz, oysa "ileri" bulduğunuz bir çok ülkede yaptığınız uygulamayı hekimler asla onaylamıyor.<br /><br />Doktor konusuna dönecek olursak; emzirme meselesi gerçekten ayırd edici bir özellik. Çünkü zaten zor bir dönem ve tabi ki sütünüz olmayabilir, bu durumda çözümler çok. Doktor bu konuda baskıcı olmalı demek istemiyorum ama sizi teşvik etmeli. Kesinlikle etmeli. <br /><br />Çünkü mesela; <strong>Birleşmiş Miletlerin mamalar hakkında bir kanunu olduğunu biliyor muydunuz?</strong><br /><br />Maddeler şöyle;<br /><br /><strong>1- Halka yönelik hiçbir mama reklamı yapılamaz.</strong><br /><strong><br /></strong><br /><strong>2- Annelere ücretsiz dahi olsa numune dağıtılamaz.</strong><br /><strong><br /></strong><br /><strong>3- Hiçbir sağlık kuruluşunda ürün promosyonu yapılamaz, servislerde kullanılması için ücretsiz veya düşük ücretli mama verilemez.</strong><br /><strong><br /></strong><br /><strong>4- Hiçbir firma yetkilisi annelerle görüşme yapamaz.</strong><br /><strong><br /></strong><br /><strong>5- Sağlık personeline hiçbir hediye veya ürün verilemez.</strong><br /><strong><br /></strong><br /><strong>6- Etiketlerde suni beslenmenin üstünlükleri diye hiçbir resim veya cümle kullanılamaz, bebek resimleri konamaz.</strong><br /><strong><br /></strong><br /><strong>7- Sağlık personelinin bilgilendirilmesi ilmi ve gerçekçi olmalıdır.</strong><br /><strong><br /></strong><br /><strong>8- Etiketlerde anne sütünün üstünlüğü anlatılmalı, ayrıca suni beslenmenin yan tesirleri, maliyeti ve zararları belirtilmelidir.</strong><br /><strong><br /></strong><br /><strong>9- Bebekler için uygun olmayan şekerli kondense sütler tavsiye edilmemelidir.</strong><br /><strong><br /></strong><br /><strong>10- Bebek maması imalatçıları ve dağıtımcıları bulundukları ülkelerde bu kanun uygulanmasa bile bu kanuna uyumlu çalışmalıdırlar.</strong><br /><br />Aynı şekilde fikir alışverişi yaptığınız annelerde de benzer ayırd edici özellikler söz konusu. Ben bilgi alışverişinde bulunduğum hiçbir arkadaşıma, kullandığım herhangi bir ilaç adı önermedim mesela. En fazla “doktorumuz bir damla önermişti, faydasını gördük, doktorunuza danışın benzer bir şey önerebilir” diyebildim. Geri kalanı haddime düşmüyor çünkü. Önerenlere de kulağımı tıkadım. "Babam doktor, bence bilmem ne kullanın", "teyzem çocuk doktoru, bu durumlar şu kullanılır", "iki çocuk büyütmüş halam diyor ki..." diyen insandan kaçın. Asla ruh sağlığı iyi durumda olamaz çünkü.<br /><br />Bu nedenle, “biz hep mamayla büyüttük şekerim, hem rahat ettik hem bak sapasağlamlar” savı tamamen saçmalık. Ayrıca yapmışsınız tamam bizi ilgilendirmiyor ama bari bir de doğruymuş gibi tavsiye etmeyin. Mama kutularının bile üzerinde “ürün ilgili sağlık personelinin önerisiyle kullanılmalıdır" benzeri uyarılar var, tesadüf değil. Ve ayrıca anlamıyorum doğumdan sonra eskiye dönme konusundaki bu telaşı. 6 ay bitti, ben hala iriyim, emzirmenin verdiği bir orantısızlık da mevcut ve bundan memnunum. Telaşa gerek yok, zaman lazım. Çünkü ben anneyim.<br /><br />Bunları yazmak istedim, asla ahkam kesmek için değil. Yazıda şahsi fikirlerimden çok bilimsel gerçekler ve alıntılar bulunuyor. Ama "ıyyy emzirmek mi çok banel" pervasızca yazılabiliyorsa; bence emziren anneler de deneyimlerini paylaşmalı. Bu "ayyy organik tulumlar aldım"dan daha mühim bir mesele çünkü.<br /><br />Yaşasın bebek dostu hastaneler. Yaşasın o hastanelerdeki ferah ve temiz emzirme odaları.<br /><br />Yaşasın emzirme yanlısı doktorlar. Anneye kilo alım baskısı yapmayan, bebeğin mutluluğunu cc’lerle ölçmeyenler. Ve yaşasın emzirme hemşireleri, emzirme gönüllüleri.<br /><br />Ve tabi en büyük alkış; emzirmek için gayret eden, emek veren annelere. Herhangi bir nedenden sütü azalmış ya da kesilmişse bunun acısını ta kalbinde hissedenlere… Kulaklarınızı tıkayın ve yaşamakta olduğunuz mucizenin tadını çıkarın. Size gerçekten dünyada pek az insanın sahip olabileceği bir ayrıcalık tanınmış. Ve kesinlikle dünyanın en gurur duyulacak işini yapıyorsunuz. Yapıyoruz.<br /><br /><strong>Yaşasın anne sütü! Yaşasın emziren anneler!</strong><br /><br /><br /><div style="text-align: right;"><em>-----</em></div><div style="text-align: right;"><em>Emzirme konusunda uzman doktordan detaylı ve net bir yazı: </em><a href="http://www.anneoluncaanladim.com/yazarlar/21/kadir-tugcu/424/anne-sutu-ve-rakipleri"><em>http://www.anneoluncaanladim.com/yazarlar/21/kadir-tugcu/424/anne-sutu-ve-rakipleri</em></a></div><div style="text-align: right;"><br /></div><div style="text-align: right;"><em>Dünya sağlık örgütünde emzirme:</em></div><div style="text-align: right;"><a href="http://www.who.int/child_adolescent_health/topics/prevention_care/child/nutrition/breastfeeding/en/index.html"><em>http://www.who.int/child_adolescent_health/topics/prevention_care/child/nutrition/breastfeeding/en/index.html</em></a></div><div style="text-align: right;"><br /></div><div style="text-align: right;"><em>Ek gıdalar üzerine bir kitap:</em></div><div style="text-align: right;"><a href="http://whqlibdoc.who.int/paho/2003/a85622.pdf"><em>http://whqlibdoc.who.int/paho/2003/a85622.pdf</em></a></div><div style="text-align: right;"><br /></div><div style="text-align: right;"><em>Anne sütünün faydaları:</em></div><div style="text-align: right;"><a href="http://anthrodoula.blogspot.com/2010/03/public-health-and-breastfeeding.html"><em>http://anthrodoula.blogspot.com/2010/03/public-health-and-breastfeeding.html</em></a></div><div style="text-align: right;"><br /></div><br /><em><br /></em><div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com20tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-75694859906438655452011-05-02T22:39:00.000+03:002021-03-31T16:52:42.246+03:00bombilibilibilibooom!Bugün nihayet geldi bahar. Uzun beyaz, fırfırlı elbiseler aldım, bir kaç çift de ayakkabı. Artık yaza hazırım. Heriflerimle adaya gitmeye, yüzmeye, çimlere yayılmaya kesinlikle hazırım. Oğluma da bir sürü kısa paçalı komik şeyler aldım. Tamamız ailecek.<br /><br />/<br /><br />Doktora gitmelerle geçiyor şu sıralar vakit. Geçen hafta pompikle gittik. Sıra bende. Önce göz. Sonra diş. Diş acildi. Eski bir doktor, çok fena bir diş. Son üç gecedir uyumadım diyeyim. Doğum aslında büyük bir travma, hele ki planlanmamış bir sezeryansa. Ruhtaki izleri sonradan çıkıyor, insanın canı gerçekten fark etmediği kadar yanıyor. Koltuğa oturdum, o zamana kadar onlarca kere diş tedavisi olmuş ben nasıl gerginim. Ve koltuk nasıl rahat, adeta bir "çocukluğunuza inelim" koltuğu. Doktor bulutlarımın biriktiğini görünce, ağlamamı tavsiye etti, kırmadım. Oracıkta yağmur yağdı, rahatladım. Şimdi ağrısız dişlerim, etrafı pırıl gören gözlerim ve ben çok daha iyiyiz.<br /><br />/<br /><br />Anlamadığım bir kaç aktivite var şu hayatta. Baby shower bunlardan biri. Amaç? Hediyelerinizi alın gelin demek olsa gerek. En güzeli de aktiviteyi asla türkçeleştirememeleri "bebek için toplaşın, gelirken de hediye alın" günü düzenliyoruz denmez tabi ayıp, kelimeyi türkçe'ye katamadan olayı hayatına katmanın saçmalığı işte.<br /><br /><br />Mesele bu da değil tam olarak, çünkü yurtdışında yaşamış, çevresi bu arkadaşlarıyla dolu bir çok insan var. Onlar için bu normal olabilir, çünkü yaşanmışlık var, bir kök, bir alışkanlık ve deneyim var. Peki ya orta yerden yaşayanlar? Güngören'in göbeğinde "it's a girl" yazılı pankart açanları ne üzerinden değerlendirmeliyiz? Çok film izlemekten mütevellit, belli bir yaşam tarzına özenmek mi bu? Ve bu yaşam tarzını, kendininkine uydurmaya çalışmak mı? Ama en hafif tabirle; kitsch oluyorsun. <br /><br />Bekarlığa veda olayı da benim için aynı. Ama bir fark var orada şuna da vurgu yapılıyor; kına çok avam, bekarlığa veda mı, ah çok çılgın ve bir o kadar elitiz bebeğim.<br /><br />Açık konuşayım ben bunları en çok müslüman kesimde görünce yakıştıramıyorum. Aşırılığın onaylanmadığı bir inanç sisteminde, hayatında "baby shower" şımarıklığına yer vermek tamamen aptalca geliyor. Çünkü "ben de zenginim, ben de nişantaşı çocuğuyum" demek istiyorsun. <br /><br />Bu nedenle insanların 40 mevlüt yapması ve onda da cupcake dağıtması komik geliyor bana. Bir sürü kağıt israfına sebep anlamsız süslerle metrekareleri donatması. Bu bir tercih tabi ama bana ısrarla tuhaf gelen bu karışım. Amerikan banliyölerinde yaşar gibi kutlama yap ve sonra kutsal kitaptan ayetler okut. Hiç bir şeyden geri kalma. Her şeyden olsun, ver bir ortaya karışık. Düğünde çıkkıdıçık semazen oynatma hali. Bir karar ver neredesin.<br /><br />/<br /><br />6 ay bitiyor. İzin çıktı nihayet. Evde artık bir bisiklet, bir dönme zımbırtısı var. Kiloların çoook büyük bir kısmı gitti ama emzirme işi bitince geri gelebiliyorlar. Sporsuz olmuyor, emzirmeye güvenmekle olmuyor, diyet de yapılamıyor. Demek ki; hareket edeceğiz. Neyse ki Ebruşallıyla pilates'den başka seçenekler de var. Atalet kötü bir şey. Çok şükür bende yok. Fakat spor salonu insanı olamadım ben, o solaryumlu çubuk krakerler gibi fön bozulmadan hoppidi koşamadım. Olmuyor, olamıyor. Fakat bu bisiklet işi, işe yarayacak gibi. Zaten gün içinde 1 saat yürüyorum en az. Haydi bakalım hop!<br /><br />/<br /><br /><a href="http://mormermaid.blogspot.com/2010/05/ahrkap-2010.html">Geçen seneki ahırkapı bayağılığı,</a> bu yıl olmayacakmış, sevindim. Biz hıdırellezi her türlü kutlarız, siz açık hava görünce sapıtmaya alet etmeyin yeter ki. Sevinelim; o çakma çingeneleri, zara etekli ellerinde tef olan kızları görmeyeceğiz bu sene. <br /><br />Geçen yıl, <a href="http://mormermaid.blogspot.com/2010/05/ahrkap-2010.html">oradayken,</a> hamileydim, yeni hamile. Daha pek kimse bilmiyordu bile. O gün pompiğimin parmaklarını saymıştık çok boyutlu görsellerde. Ve harika resimler çizmiştim, dilemiştim. O kadar güzel bir yıl geçirdim ki, hepsinin gerçekleştiğine eminim. <br /><br />/<br /><br />Şu aralar en sinir olduğum insan tipi, bebek olayına vakıf olmadan her şeye karışanlar. Cin olmadan adam çarpmak. Geçen alışveriş sonrası taksiye bindim mesela, mama hazırlamıştım oğluma, içireceğim, içene kadar evdeyiz uyuyacak. Doktor onayı olmadan yaptığım tek bir şey yok, 24 saat ulaşabildiğim ve sorduğum her ayrıntı soruya dahi detayla ve özenle yanıt veren bir doktorum var. Ayrıca taksicilerle muhabbet kurmak gibi bir alışkanlığım yok. Neyse, taksici şöyle girdi konuya "mama mı veriyorsunuz? Çocuğun hayatını bitirmişsiniz. Yazık, çok yazık. Benim hanımın ikizleri vardı, 1 sene sütle besledi". O anda içimden "sizin inek bayağı iyiymiş" demek geldi ama tuttum tabi kendimi. Ben sana anlatmak zorunda mıyım, hayatımın dengelerini, süt verimliliğimi, sağlık sorunlarımı vesairemi. Ayrıca ne biliyorsun, belki verdiğim mama değil, sağdığım süt. "Branşınız ne?" dedim sadece, kapadı konuyu. Rica ediyorum, tıp eğitiminin gugıldan öğrenilebilen bir şey olmadığını kabul edin artık. Bizim komşu şu ağrı kesiciyi kullanmış da iyi gelmiş kadar tehlikeli bir şey bu.<br /><br />/<br /><br />Hayat güzel, uyurken yan dönüp uyumayı seven fakat bir süre sonra her nedense yüzüstü oluveren ve "ne işim var benim buradaaa" çığlığıyla uyanan minik bir adam güzel. O minik adamın, beni görünce gülümsemesi güzel. Aramızda ortak bir dil oluşması güzel. Herşeyin planladığım gibi gidiyor olması güzel. Salatalıkları kemiren bir bebek güzel. Digitürk'ün radyoları güzel. Oyun oynamayı öğrenmesi güzel. Şakadan anlaması, gıdıklanması güzel.<br /><br />Bombilibilibiliboooom!<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-48776005516442862542011-04-27T23:20:00.000+03:002021-03-31T16:52:48.455+03:00mom time<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHlATTcr93ID8ZddNoqZ_zmvtpEgMbDnk1gvfEVm2fWIlGgVs19XTgT5zEDAvtqu_wCHdu8t8NUCI8DUKW2APRw8PGw0SsllGL5EhZ9PZsXZxEQ6Fa7jEx2KVM0JMMrwal1MCymWz74jua/s1600/image001.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320px" i8="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHlATTcr93ID8ZddNoqZ_zmvtpEgMbDnk1gvfEVm2fWIlGgVs19XTgT5zEDAvtqu_wCHdu8t8NUCI8DUKW2APRw8PGw0SsllGL5EhZ9PZsXZxEQ6Fa7jEx2KVM0JMMrwal1MCymWz74jua/s320/image001.jpg" width="308px" /></a></div>Bu blogun bir anne-bebek blogu olmasından neden böylesine kaçındım bilmiyorum. Ben anne oldum yahu. Evet şu ara, Pıtıpıtı'nın yemeği, suyu, bezi kadar önemli bir şey yok gündemimde. Yazmaya elim gidip yine bebek bebek bebek diyecek olunca bırakıyorum nedense:)<br /><br />5.5 ay bitti, emzirmek hala dünyanın en güzel şeyi. Pompadan çok faydalandım, süt arttırdım sayesinde, ilk ayın tecrübesizliğinde doyup doymadığını anlayabildim, sık acıktığı zamanlarda bir nefes mola verdim. Kolaylık gibi görünüyor ama bir sürü ıdı bıdı ıvır zıvır, yıka, sterilize et, tekrar içir, bikbikbik. Yine ilk dönemler ve ihtiyaç olduğunda işleri kolaylaştırıyor. Ama gerçekten emzirmek bambaşka. Çok başka bir şey. Tarif etmek zor. Daha önce bildiğim hiç bir şeye benzemiyor. Gözlerimden yaşlar geliyor bazen mutluluktan. Komik suratı, cin cin bakması, muzur bakışları, dişlerini kaşıması, babasına bakması, gülmesi, sonra dönüp emmeye devam etmesi. Ara verdiğinde gıdıklayıp güldürmem. İkimizin bildiği bir dünya sadece. O komik ayakları. Onları öpmek. Minik bezelye parmakları yemek. Daha çoraplarını çıkarmaya başlarken gülmeye başlaması. Çok çok güzel. <br /><br />İçeriden gelirken bile, "çooook seviyoruuum" diye seslenince kakırdayarak gülmesi. Yazarken bile kalbim fırlayacak oluyor yerinden.<br /><br />Çok çok okuyorum, kafa dengi çok tatlı arkadaşlarımla konuşuyorum. Ama muhakkak yanlış yaptığım şeyler de vardır. Ama içim rahat çünkü bence herşeyin temeli; sevgi. Gerçekten bebekler -ve henüz tecrübe etmediğim için bilmiyorum ama muhtemelen çocuklar da- sevgiye en net, en doğru karşılık veren, sevginizin en güzel şekilde karşılık bulduğu varlıklar. Sevgi varsa, bpa olmayan biberonun falan her şeyin telafisi var.<br /><br />Ve çok garip, hayatımdaki pek çok insanı koyduğum yer değişiyor. Kendi içimde kırılma noktaları yaşıyorum. Ne bileyim, geçen hafta minik bir hastalık geçirdi oğlum ve acemi annenin telaşlı anlarıydı. O dakikalar yanımda olanlar öyle kıymetli ki gerçekten. Ne çok sevenimiz varmış diye bir duygu sarıyor insanı :) Ama sevgisiz insanlar da var tabi, o halle, telaşla ve endişeyle özdeşlik kuramıyorlar, bütün görebildikleri "çocuktur geçer" kadar olabiliyor, çünkü<em> -çocukları varsa bile-</em> bu tür bir yakınlık tatmamışlar. Hayatlarında hiç kimse için kalpleri bu denli çarpmamış. Bu çocuksuzlar, çocukluların halinden anlamıyor gibi bir şey değil. Çünkü benim pek çok arkadaşım bekar ve gayet de her şeyden anlıyorlar. Sevgisizlikle ilgili. Çok yazık işte. <br /><br />İyi yönü; fark etmeden aldığım bir çok yükten kurtuluyorum, arınıyorum. Vakit kaybından, yıpratıcı hallerden, gereksiz diyaloglardan kurtuluyorum. Hakikaten kısa cümleler kurmak gibi bir şey.<br /><br />İki hafta kadar önce pek sevgili Deryik'e gittim, hem de oğlumla. Büyük bir deneyimdi:) Daha önce pek çok yere, kuzene, arkadaşa gittik ama burada farklı bir şey vardı. Ondan değil ama doğrusu ev arkadaşından çekiniyordum. Derya hikayenin ta en başından beri yanımızda olan biricik bir peri. Minik adamımı seviyor. Ve dahası muhteşem abla olmasından mütevellit bebekleri tanıyor. Gözü kapalı emanet dahi edebileceğim biri. Ama ev arkadaşıyla ilk kez tanışıyordum, haliyle böyle bir durumu ve tahammül mecburiyeti yok tabi ve mesela açıkçası ben çocuksuzken, bebek insanlarına çok tahammülsüzdüm. Hala da öyleyimdir. Hiç bir zaman bir bebeksever olamadım. Yolda gördüğü bebekleri seven insanlardan değilim. Sokakta tepinerek ağlayan çocuk-bebek ve çaresiz anne karesine pek şefkatle bakamadım, olay yerinden hızla uzaklaştım. Hala da tanımadığım insanların bebeklerini hiç sevmem, şirin de bulmam. Şimdi yolda görüp baktığımda, sadece ay tahmini yapmak için oluyor bu. Bu nedenle, bebekle birlikte olduğum anlarda, bir insana rahatsızlık verme durumu en imtina ettiğim şeylerden biri. Fakat Pıtıpıtım çok efendiydi. Zaten zor bir bebek değil ve o gün bunu hepimize ispatladı. Kendi kendine yedi, uyudu, uyandı, sohbet dinledi, yerde yuvarlandı, kokoş yastıkları kemirdi. Gülücük saçtı.<br /><br />Ben ne çok istemişim anne olmayı meğer. Yıllarca istemiyorum zannederken ve nihayet istediğimde hazır olup olmadığımdan endişe duyarken. Ne kadar da hazırmışım ve beklermişim.<br /><br />Çok mutlu ediyor onunla vakit geçirmek. Bir anını bile kaçırmamak. Evet çalışmak hala çok zor ve yorucu. Çünkü evde olduğum müddetçe öncelik hep ona ait. Dışarıda olsam, evet çok özlerim tabi ama özellikle de gözüm arkadan kalmadan emanet edebilmişsem birine, o an saniye iş olur öncelik. Evde bu mümkün olamıyor. Kesinlikle olamıyor. Ona yaptığım çorba, o dakikalardaki oyun ihtiyacı herşeyin önüne geçebiliyor. Bazen teslim tarihleri gecikiyor ve işler aksıyor ama buna değiyor. Herşeyden önce anneyim ben. Ve bunu, bu gerçeği çok seviyorum.<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-40413370179932252632011-04-07T00:49:00.000+03:002021-03-31T16:52:54.893+03:00aslan kaplan annelerBir ve iki nesil evvelki kadınların, yani annelerin ve dahası ananelerin "bizim zamanımızda çok zordu..." diye başlayan şikayetlenmelerini zerre anlamıyorum. Daha kolaydı, itiraf edin kurtulun işte.<br /><br />Bir şekilde dünyaya getirdiğin çocuğu, yine öyle kalabalık içinde hop hop büyütmek çok başka bir şey bizim durumumuzdan. Tamam bir şekilde dünyaya getirmek ağır oldu belki ama, bizim kadar planlılar mıydı sahiden? Pek sanmıyorum. "Doğan büyüyor nasılsa..." lafı bu yüzden onlara ait. "Yuvarlanıp gitmek" de öyle. Biz yuvarlanamıyoruz, köşelerimiz var bizim. <br /><br />Bizlerin aynı anda herşeye yetişmesi gerekiyor. Etrafımızda bir kadın topluluğu yok. Şimdiki ananeler -babaneler ya uzak, ya pek meşgul, ya da zaten biz beğenmiyoruz onları. Üzgünüm ama beğenmemekte haklıyız da. Bir garip o kuşak, ya çok sertler ya "arkadaş anne" ekolünden. İkisi birbirinden beter. O yüzden ancak oyun arkadaşı olabiliyorlar bizim için. Hem ihtiyaçlarımız farklı. Düşüncelerimiz, çocuk yetiştirmeye bakışımız farklı. Hayır birimiz diğerimizden üstün değil elbette, ama farklı. Mesela onlar öyle garip ki, hiç itiraf edememişler zorlukları, gerçek zorlukları sanki hiç yaşamamışlar, ya da basit şeyleri çok abartmışlar. Daha doğrusu; "düşün bir de çamaşırı elimde yıkıyordum..." düzeyinde yaklaşmışlar zorluklara. Aslında bu tip bir zorluk bize eminim vız gelir. Asıl mesele zor kelimesinin sözlüklerimizde farklı kavramlara tekabül etmesi belki de.<br /><br />Ve mesela, ne yazık ki, benim için, bizler için film seyretmek, kitap okumak gibi şeyler yaşamsal ihtiyaçlar kategorisinde. Çıkıp tek başına yürümek, bir kız arkadaşla tiyatroya gitmek, bir üniversite daha bitirmek, bir dil daha öğrenmek hayali... Bunlar yoktu o zaman. Kabul etmeliler ki, evlilikler de farklıydı. "Koca" iş çıkışı gelir, biraz çocukla oynar, sonra uyku. Şimdi "sevgili"ler var, seçerek, aşkla yapılan evlilikler var. Bunun sonucunda birlikte zaman geçirme isteği var, aynı evin içinde çok özlemek var, o evlendiğin insanın aynı zamanda en iyi dostun olması durumu var. Koca için gerçekleştirilmesi gereken sorumluluklarla, sevgiliye gösterilmesi gereken özen çok ayrı şeyler. Bu "sevgili" deyimi içi geçmiş evliler için dalga konusu olsa da; "karı-koca" evlilikleriyle, iki sevgilinin nikah yoluyla birbirine bağlanması arasındaki açık farkı bence ancak bu kelime ifade ediyor.<br /><br />Öncekiler bulaşık ve çamaşır makinesinin icadıyla kadınlığın tüm sorunu çözüldü sanıyorlar. Oysa hiç öyle değil. Biz çalışıyoruz, çalışmıyorsak endişesini taşıyoruz. Hep bir ikilem içindeyiz. Sanmayın ki çalışma meselesi sadece mecburiyetten, aslında büyük oranda ruhsal ihtiyaç, çünkü başka türlüsünü düşünemiyoruz. Süt sağmak diye bir mesele onlarda yoktu. Lohusa kadın aylarca yatardı, süt yapardı. Biz işe dönmek zorundayız, aylarca yatmak gibi bir şey yok. Üstelik bu "yatma hali" her nedense bizim çiplerimizde yok. Sorumluluklarımızdan arta kalan vakitlere yeni sorumluluklar ekliyoruz. Niyeyse yetmiyor bize bunlar, eğer çalışmıyorsak da, kişisel gelişime vakit ayrıyoruz mesela. Adı duyulmamış hobiler ediniyoruz. Bütün bu telaşede "ilk battaniyesini ben ördüm"/"çok güzel bir elbise diktim"in de peşindeyiz üstelik. O zamanlardaki gibi, "anne" veya "balık etli", "e doğurmuş kadın" diye bir vücut tipi yok mesela günümüzde, biz kilo vermek için de acele ediyoruz. Süt dengesini etkilemeden eski forma kavuşma gayreti. Ayrıca işe ya da eski kiloya dönmesek dahi, süt meselesini planlamak ve hesaplamak zorundayız. Eskisi gibi değil şimdi yediğimiz gıdalar, her yediğimiz süt yapmıyor, öyle "emdikçe gelir" olmuyor.<br /><br />O kadınlar hep bir aradaydı. Birlikte hallediyorlardı işlerini. Biri pişiriyor, biri yediriyor, biri oynatıyor, biri uyutuyordu. Akşamları topluca yemekler, zıp zıp kucaktan kucağa gezerken uyuyan bebeler. Ve yine bu yüzden, "hiç yardımcı kadınım olmadı benim..." diye övünme hakkı buluyorlar kendilerinde. Oysa biz mecburuz. Matematiksel bir hesapla 24 saate baktığımızda, bir çok angarya iş için vakit yok. Gerçekten yok. Bunları bölüşecek bir kadın ekibi de yok. Şimdi mesela bir çok arkadaşıma bakıyorum, hepsinin hayatlarına bebek girdikten sonraki dönemde minnetle andıkları yegane insan; eşleri. Evet bir erkek. O zamanlar erkekler bile işten daha az yorgun geliyordu. Ama "kadın işi"ne karışmıyorlardı, kadınlar bir şekilde "çekip çeviriyor"lardı. Şimdikiler daha çok yorgun, ve kesinlikle daha fazla çalışıyorlar ama daha fazla naz çekiyorlar. Bu konuda, kesinlikle çok daha şanslıyız.<br /><br />Sokakların güvenli olduğu o zamanları tercih edebilirdik belki çoğumuz? Hem böylece deliler gibi, o oyun grubu, bu aktivite ekibi araştırmamız gerekmezdi. Bu bebekler kadar bizlerin de gereksinimi, çünkü yalnızız. Evet bebeğin başına telsiz koymak gibi bir kolaylık var bu dönemde, hatta görüntülüleri falan dahi var ama o telsiz dalgaları zararlı mı endişesi beraberinde geliyor. Ben cesaret edip alamadım örneğin. Rota aşısı var, çünkü böyle yeni bir mikrop var, ve bir de tabi uygulatmayan anneler-önermeyen doktorlar da var. Herşeyi internetten öğrenebilme lüksü ve her bildiğin ayrıntının sana kaygı olarak dönmesi durumu var. Anne sütü arttırıcı bir sürü malzeme ve "belli bir dönem sonra anne sütünün faydası kalmıyor" diyebilen doktorlar var. Yedirdiğin elma zerreciğinin organik olma, olmama ihtimalini hesaplama var. Baby tv diye bir şey ve tvnin bebekler üzerindeki zamazingosu üzerine yazılmış sayfalarca veri var. Çamaşır makinesi var, ama deterjanın organiği için saatlerce kafa patlatmak var. Bulaşık makinesi var ama parlatıcı yerine sirke mi koysam üzerine düşünmek var. Epidural diye kolay bir yöntem ve bunu kullanarak doğum yapanlara burun kıvıran hemcinsler var. Bin türlü oyuncak ve bunların içinde faydalı-faydasız, şiddete teşvik eden-etmeyen, çin malı olanı-olmayanı ayıklama derdi var. Bunların hepsi için vakit ayırmak, zamanı planlamak var... Daha sayabilirim.<br /><br />Yalnızız biz işte. Camdan bakıp iki çift laf edecek komşumuz yok, doğrusu bizim cama çıkacak vaktimiz bile yok. Ama birbirimizi anlıyoruz, arkadaşlarımız var. Çok mu romantik kaçar, yalnızız ama tek başımıza değiliz bu yolculukta desem? Çünkü güzel olan şu ki; benzer şeyleri yaşıyoruz ve bizler itiraf ediyoruz. "Delirmek üzereyim bak şimdi...", "Blenderla mı yaptın, tel süzgeç mi?" diye uzun uzun konuşabildiğim arkadaşlarım var. Eskiler gibi "ay hep yaşadık kızım bunları..." diye kestirip atmıyorlar. Ve benzer şeyler yaşıyoruz, "insan kendine benzeyene yaklaşır" yüzünden ya da kuşak olarak yakın şeyler tecrübe ettiğimizden.<br /><br />Kısacası, bize "daha zordu o zamanlar"la gelmeyin. Asıl şimdi daha zor, ama bir o kadar güzel. Daha yorgun ama güçlüyüz biz. Sadece "anne" değil, hem anneyiz, hem daha bir çok role sahibiz.<br /><br />Yaşasın bütün zamanların aslan kaplan anneleri:)<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-7332765923762586689.post-43723007129097503752011-03-22T16:36:00.000+02:002021-03-31T16:53:01.595+03:00şükran günü yemeğiŞöyle bir şey; hani Amerikan filmlerindeki Şükran günü yemeği vardır ya. Tek tek herşey için şükrederler, sıralayarak. Evet, minik elleri için, güzel kokan boynu için, o tombik ensesi için, kat kat gıdısı için, gülümsemeleri ve sağlığı için, boncuk bakan gözleri, minik burnu, bezelye parmakları için. Babasına benzeyen yanları, bana benzeyen yanları ve kimselere benzemeyen eşsiz halleri için. Kikirdemeyi öğrendiği ve gıdıklandığı için. Aksi aksi homurdandığı için. Ağlamak yerine bağırmayı tercih eden bir bebek olduğu için. Yatakta döne döne ilerleyip bizi güldürdüğü için. Emzirmek diye şahane bir şeyi, onun sayesinde yaşadığım için.<br /><br />Gerçekten çok garip bir şeymiş annelik. Gözlerin doluyor sevgiden, aklını falan kesinlikle kaybediyorsun. Tam bir meczupluk. İçinde bencillik diye bir şeyin zerresi varsa, ölüveriyor. Evet, kendini de önceliyorsun ama yine onunla ilgili bu. Ben, iyi olmalıyım ki; ona faydam olsun. Ben, mutlu olmalıyım ki, onu mutlu edeyim. Ben önemliyim ve değerliyim, çünkü bu pompiğin annesiyim. Hem hiç olmadığım kadar öncelikli oldum kendi içimde, hem de hiç olmadığım kadar önemsiz.<br /><br />Aşık olduğun adama bakıyorsun, o da başka bir alemde, deliler gibi seviyor ilgileniyor, bu yeni tanıdığın yönünü ayrı bir seviyorsun. Sürekli bir "daha fazla ne yapabilirim"in peşinde olmak. Minik bir adam. Bu kadar mutluluk nasıl getirebiliyor? Bu kadar koşulsuz hizmet ve sevgi hali nasıl olabiliyor? Mantık dışı kesinlikle.<br /><br />Hani böyle devletin her çocuğa maaş bağladığı o ülkelerden birinde olsak, kocaman bir bahçesi olan bir evimiz olsa, angarya işlerimi paylaşabileceğim insanlar olsa, sanki 10 tane falan doğurabilir, hepsine rengarenk atkılar örebilir, kekler pişirebilirmişim gibi geliyor.<br /><br />Uyurken güzel şeyler düşünür ve uykuya dalarsın ya bazen. Dün kitap okudum ben, sonra bir şeyler düşündüm. Minik ayakları ve nasıl gıdıklandığı geldi aklıma, gülmeye başladım sesli sesli. Sonra öyle daldım uykuya. Aşktan da öte bir şey varsa dünyada, işte bu o.<div class="blogger-post-footer">yazdı denizkızı</div>Unknownnoreply@blogger.com3