Yağmurunu sevdiğim İstanbul...
/
Kötü bir haftasonunu geride bıraktık, gece ağrılarla uyanan sevdiceğim, apandisit mi, gıda zehirlenmesi kendi kendine teşhisler koyan ve korkudan kalbi duracak olan ben ve acile gidiş.
O gece evimizde değildik ve kaldığımız ev, şehir dışı sayılabilecek yerlerdeki kocaman sitelerden birindeydi.
İnsanlar niye oraya ev yapar ve dahası birileri neden orada oturur anlamak mümkün değil. Bir de oralarda oturanlar nasıl "İstanbul'da yaşıyorum" der...
Taksi bulmak dert, eczane bulmak dert, açık bakkal bulmak dert, saymakla bitmez.
Sonuç: çok fena üşütme, çok fena.
Biraz da kilo kaybını farkedince, pamuklara sardım onu, ballar, sütler, kocaman kahvaltılar, yumurtalar, vitaminler.
Nihayet toparladı.
Sonra ben, spora başlayan denizkızı oldum son günlerde. Günaşırı.
Zinde kız olmak için. Daha sağlıklı nefes almak için.
Lazanya postundan sonra gelmesi sadece tesadüf:)
Keyifle akıp gidiyor günler,
söylenenden erken gelen koltuklara el çırptım neşeyle.
Eve geldiği ilk gece bile, otururken, uykuya dalmamla rahatlığı onaylandı.
Duman evdeki yeni mekanına artık alıştı, mahallenin delikanlıkedileri pek hastası kendilerinin.
Evin ışığı tam istediğim gibi. Akşamları o ışıkta kitap okumak pek güzel.
Puzzle yapıyoruz, konuşuyoruz, film seyrediyoruz, kağıt oynuyoruz, televizyonumuz hala yok.
Bazen komşuya geçiveriyorum, kahveye.
Bazen kanaviçe yapıyorum.
Hayal kuruyoruz, yapılacakları listeliyoruz, asılacak tabloları seçiyoruz.
Bir kaç günlük kaçamak planları yapıyoruz, zor görünse de, neden olmasın?
"...Rüya gibi bir yaz geçerken..."
hep yeniden, yeniden,
...aşk...
fotoğraf: deviantart