doo bir külaah dondurmaaa








ben dondurmaya hiiiiç dayanamam.
bu rengarenk olan; Moda'dan. uzun yürüyüş sonrası yendi.
kendiminki bitince, sevdiceğinki kaşıklandı.

5nisan-fotoğraf: denizkızı

zaman düşer



Moleskine ajandama bakınca, farkettim, zaman akıp gitmiş, daha dün almış gibiyim oysa neredeyse yarıladım.

Ayak izlerimizi bırakıyorum her yere. Küçük defterlere, sanal sayfalara, benim için yaptığı müzik kutusuna -evet kocaman bir sandık bu, alınmış, boyanmış, fotoğraflar işlenmiş ve içine müzik konulmuş, emekle-. Taşlara kazıyacağım neredeyse ve zamanı durduracağım elimden gelse, çünkü hayatımın bu dönemindeki her şeyden çok memnunum, kendimden bile...


Ne çabuk geçiyor anlayamıyorum, her anın tadına varırken bir yandan, bu hıza kızıyorum. Sabah salondaki saatin durduğunu gördüm, pek hoşuma gitti, ne güzel olurdu bunu yapabilsem. Dün akşamı bir daha yaşasam, sonra ondan öncekileri de, hepsini, yeniden, ve bir yandan da yenileri yaşasam...

Bugünlerde, kabakları ve patatesleri kocaman doğruyorum, elma dilim, fırına atıyorum, neredeyse hiç denecek kadar yağla, sonra çıtır kıtır yiyorum afiyetle.

Evet haftasonları için harika fikirler uçuşmaya başladı, nihayet! Kocaman bir yaz bizi bekliyor, Eylül sonuna dek sırt çantası, fotoğraf makinesi, sandviçler...!


Pazar günü, Nisan'ın ilk yağmuru yağdı, hani o yılın ilk yağmuru kabul edilen, saça tene değmesi gereken. Bu damlalar pek gururluymuş derler, yılın ilk yağmuru ya, böyle pek bir havalıymışlar. Yere inerken, kocaman denizi gören damlalar, kendi minikliklerini farkedip, boyunlarını bükerlermiş, işte o damlalar, istiridyedeki inci olurlarmış, buna aldırmayan kibirlilerse, yılanın ağzına zehir derler...

Bu da böyle bir masal:)




patlamış mısır

Hehehe:)
Yeni keşfim -evet belki pek çok kişi daha önce keşfetmiştir-
Mikrodalga mısır.

Şöyle ki;

Bir paket patlamamış mısır, yağı ve tuzuyla, kağıdın içinde katlanmış halde.
Katları açarak mikrodalgaya koyuyor, 3 dakika bekliyorsunuz, bu sırada çıkan seslere gülerek.

Eviniz sinema kokuyor, ortaya çıkan bulaşık derdi yok, ocakta uğraşma ilkelliği yok:)

Eminim çok sağlıklı falan değildir, ama her gün yiyeceğimiz bir şey değil ki.
Akşam film keyfine üç dakikada patlamış sıcacık mısırla eşlik etmek hoşuma gidiyor benim. Süprizleri severim:)

Nihayet normal hayatımıza dönebildik.

he's back home



Pazar sabahı apartmanın merdivenlerini mutlulukla, yuvarlanırcasına üçer beşer inen kız bendim.
Sonra bizim yokuştan aşağı doğru koşup sevgilisinin boynuna zıplayan kız da.
Çantasından hediyeler çıkan da noel baba değil, sevgilimdi.
Yorgun, neşeli, nihayet eve dönen adam da.


Kendi kendine konuşmalar bitti, araya giren zamanda olanları paylaşmaya harcanmalı kelimeler.
Nihayet döndü!

@ home

Kalkamadım.
Nasıl da yorgunluk, çok miktar birikmiş uykusuzluk...
Evin en güzel haliydi, balkon kapısı açık, güneş en gölge köşeleri bile aydınlatmış.
Temiz hava. Havalandırılan ev.
En mutlu eden şeylerden biri insanı, yepyeni çarşaflar, havalandırılmış yatak.

Sıcak sonra, dinlenmek, sakin sakin, öylece oturarak, iç sesleri dinlemek, ne istediğini, ne söylediğini duymaya çalışarak.
Sakin, kendim evde vakit geçirmeye ihtiyacım varmış.
Sonra, mor giyindim Kadıköy'e geçtim.
İşim bitti, avare adımlarla dolaştım, yetişme telaşım olmadan, güneşten ve özlemden gözlerim yaşarmasın diye kırpıştırarak.
Fotoğraf makinesi de seyahatte olduğu için, fotoğraflar çekemiyorum. Fakat dün dünyanın en cici tuzlukları benim oldu.






Sevdiceğim gelse de, biz de bu tuzluklar gibi sarılsak, hiç bırakmasam....







bi' ters bi' düz





haftasonu hızla geçti.
Danslar, müzikler, pek keyifli, şölen gibi.
Ama en güzeli, kulisleri, kostümleri görmekti. Akm eşsiz bir yapı gerçekten, koridorlar, merdivenler, odalar, oyuncular, makyajlar... Bir masalın içinden geçer gibiydi, önce oraları görüp sonra oyunu izlemek.

Sonra "Candy"yi izlemek, filme eşlik eden devasa salata! Salataya eşlik eden leziz sos...
Biri vejetaryan diğeri ton balıklı.
Lezizdi, leziz!


Güzel geçiyor vakit.
Tek dilek; su gibi aksın gitmesi ellerimden. Yokluğunun su gibi akıp gitmesi zamanın ellerinden.


Çıtır gelinin tarif blogu olmasam da, fena sayılmam.
Bu hafta İtalyan mutfağından bir yemek denedim. Sarmısaklı, zeytinyağlı, sebzeli ve çok şık:)

Tiyatro perisi arkadaşım şaşkınlıklara gark oluyor, neşeyle yemek yerken birden ağlamaya başladığımda "hastasın" diyor, o sakin sakin dizisini izlerken, neyle uğraştığımı görmeden, çorap örmekte olduğumu farkedince "delirdin sen, sevgilin gelsin anlatıcam bunları bir bir" diyor, elimde yeni bir tarifle mutfağa girdiğimde meraklanıyor, garipsiyor, şaşırıyor, her ne olursa olsun yanımda oluyor.


Telkin edip duruyorum kendime;
Az kaldı.
Az kaldı...




eksik





Saymam gereken günler iki elimin parmaklarına sığıyor, tek şans bu.
hızla çanta hazırladık, bu kez tek kişilik, kendimizi hazırlamak eminim çok zaman alırdı, denemedik bile.
birileri gider, birileri kalır ya hep.
ardından bakakaldım bu kez ben.
döktüğüm sulara, gözlerimden yaşlar karıştı sonra, zaman su gibi akıp gitsin, on gün sonraya uyanayım diye.
biz daha önce hiç ayrılmadık, hiç ayrı uyumadık, hiç bu kadar çok kilometre girmedi aramıza, bu kadar uzun müddet.
mutfaktan içeri sesleniyorum mesela, uykumun arasında konuşuyorum ya da. kendi kendime konuşurken yakalıyorum kendimi, "bardağı uzatır mısın?" diyesim geliyor.
bütünlüğüm bozulmuş gibi.
evde tek başına kalmak, kapıyı kilitlemek falan mesele değil yani.





Fotoğraf: Deviantart

yeniyüz



ben de template değiştirebiliyorum:)
keyifli günler, olma ihtimali bile güzel hayaller.
yapabilir miyiz bilmem...
önce günlük güneşlik, sonra yağmur.

örenbayan

renk renk bereler, atkılar...
internette bulunup printleri alınan modeller.
bir sürü yeni ingilizce kelime, crochet de ne ola ki?:)
bir şeye taktım mı ben, etrafımdakiler için de kabustur, o konu neyse onu yer onu içerim, örgü örüyorsam ilmek olmuşumdur, ilmek kız, sürekli ondan bahsederim, onu okurum, ne bileyim işte şimdi sayfalarca ekmek tarifleri var evde ve mutfakta unlar uçuyor mesela.

Ama örgü başka bir delilik!

Eline alır bırakamazsın, çekirdek gibi bir şey, sürekli takdir beklemek, işi azıtıp tuzluk örmeye kadar gidebilir:) (bkz: derya baykal yakında tuhafdanlık yapacak kağıttan örgüden falan)

Ama ne kadar abartsam bu kadar abartamam sanırım...

sweeeet corn

Bardakta mısırı seviyoruz ama yolda yemek zor, içine koydukları yağı da sevmiyorum.
Kanserojen olduğu söyleniyor.
Dün Migros'ta gördüm.
Konserve tatlı mısır. İçindeki şey, haşlanıp tanelenen mısır gibi sanki. Konservede aldığımız bildiğimiz mısırdan çok daha lezzetli.

Aldım eve geldim, mikrodalga bu işler için, biraz tereyağı, sarımsak tozu, fesleğen, kekik ve de illa ki rendelenmiş kaşar... Leziz! Ve evde yenebilmesi şahane.

Bu arada, ekmek yapma denemem güzel oldu.
Bu siteden çok faydalandım.

Bir de harika ötesi bir elmalı marmelat mı desem ne desem (ne olduğunu bilmeyen acemi ahçı) bir şey yaptım.

Tarifleri yazmıyorum, maharetlerini sergileyen teyze bloguna dönecek benim çıtır blogum. Merak eden yorum alanından ulaşabilir:)