bir mayıs

En sevdiğim 1 Mayıs bu yıldı:)
İşe gitmedim, karşıya geçmek zordu çünkü.

Uzun bir kahvaltı ettim.
Sonra sakin sakin evde vakit geçirdim.

Börek yaptım, soluğu sevgilimin iş yerinde aldım.
İş arkadaşlarının pek hoşuna gitti, tarif bile istediler:)

Sebepsiz onun yanına kaçıvermek çok hoşuma gidiyor. En çok da hava böyle baharken, ışık böyle sarıyken.

bu yüzden

hani bahar geldi ya,
biz, cumartesi akşamı, balık yedik ya, galata köprüsünde,
güneşi orda batırdık ve dolunayı orda karşıladık ya,
keyiften çenem ağrıdı ya,
avare adımlarla döndük ya eve,
kapıda karşılayan bir huysuz kedimiz var ya bizim, mırmmıır söylenerek,
bütün bir pazar sabahını o salaş çaycıda, penguen, leman ve bilumum "pazar gazetesi" okuyarak geçirdik ya,
o sigarada çikolata tadı var ya ve manzaraya karşı bi' tane yakmak pek tatlı ya,
kahvaltımıza, seçtiğin leziz peynirler ve püfür esen rüzgar eşlik etti ya,
ben beyaz peyniri ne çok severim hem,
sonra sen, sırf ben erguvanları göreyim diye eve dönüş yolunu uzattın ya,
ben evde ekmek yaptım ya,
mısır çarşısından aldığım, cadı kazanı malzemelerimle uğraştım ya bütün gün,
sen geleceksin diye,
gece moda'da kocaman dondurma aldın ya bana,
seninle uyurken, ayaklarım hiç üşümüyor ya,
...

işte bütün hafta yüzümden düşmeyen gülümseme bu yüzden.

herşey çok güzel olacak

Sevdiğim sabahlar, eşsiz vapur seyahatleri, yine tepesindeyiz sanki kulenin, keyif her an oradaymış gibi çok.



Bir mekan değişikliği gözükmekte şu sıralar... Bakalım?




köprü







Gecenin geç vakti, Kuzguncuk'ta gizli keyif yerini benimle paylaşırken, radyoda sevdiğimiz şarkılar çalarken, mor giyiverdi fotoğraf...




9nisan/fotoğraf:denizkızı

doo bir külaah dondurmaaa








ben dondurmaya hiiiiç dayanamam.
bu rengarenk olan; Moda'dan. uzun yürüyüş sonrası yendi.
kendiminki bitince, sevdiceğinki kaşıklandı.

5nisan-fotoğraf: denizkızı

zaman düşer



Moleskine ajandama bakınca, farkettim, zaman akıp gitmiş, daha dün almış gibiyim oysa neredeyse yarıladım.

Ayak izlerimizi bırakıyorum her yere. Küçük defterlere, sanal sayfalara, benim için yaptığı müzik kutusuna -evet kocaman bir sandık bu, alınmış, boyanmış, fotoğraflar işlenmiş ve içine müzik konulmuş, emekle-. Taşlara kazıyacağım neredeyse ve zamanı durduracağım elimden gelse, çünkü hayatımın bu dönemindeki her şeyden çok memnunum, kendimden bile...


Ne çabuk geçiyor anlayamıyorum, her anın tadına varırken bir yandan, bu hıza kızıyorum. Sabah salondaki saatin durduğunu gördüm, pek hoşuma gitti, ne güzel olurdu bunu yapabilsem. Dün akşamı bir daha yaşasam, sonra ondan öncekileri de, hepsini, yeniden, ve bir yandan da yenileri yaşasam...

Bugünlerde, kabakları ve patatesleri kocaman doğruyorum, elma dilim, fırına atıyorum, neredeyse hiç denecek kadar yağla, sonra çıtır kıtır yiyorum afiyetle.

Evet haftasonları için harika fikirler uçuşmaya başladı, nihayet! Kocaman bir yaz bizi bekliyor, Eylül sonuna dek sırt çantası, fotoğraf makinesi, sandviçler...!


Pazar günü, Nisan'ın ilk yağmuru yağdı, hani o yılın ilk yağmuru kabul edilen, saça tene değmesi gereken. Bu damlalar pek gururluymuş derler, yılın ilk yağmuru ya, böyle pek bir havalıymışlar. Yere inerken, kocaman denizi gören damlalar, kendi minikliklerini farkedip, boyunlarını bükerlermiş, işte o damlalar, istiridyedeki inci olurlarmış, buna aldırmayan kibirlilerse, yılanın ağzına zehir derler...

Bu da böyle bir masal:)




patlamış mısır

Hehehe:)
Yeni keşfim -evet belki pek çok kişi daha önce keşfetmiştir-
Mikrodalga mısır.

Şöyle ki;

Bir paket patlamamış mısır, yağı ve tuzuyla, kağıdın içinde katlanmış halde.
Katları açarak mikrodalgaya koyuyor, 3 dakika bekliyorsunuz, bu sırada çıkan seslere gülerek.

Eviniz sinema kokuyor, ortaya çıkan bulaşık derdi yok, ocakta uğraşma ilkelliği yok:)

Eminim çok sağlıklı falan değildir, ama her gün yiyeceğimiz bir şey değil ki.
Akşam film keyfine üç dakikada patlamış sıcacık mısırla eşlik etmek hoşuma gidiyor benim. Süprizleri severim:)

Nihayet normal hayatımıza dönebildik.

he's back home



Pazar sabahı apartmanın merdivenlerini mutlulukla, yuvarlanırcasına üçer beşer inen kız bendim.
Sonra bizim yokuştan aşağı doğru koşup sevgilisinin boynuna zıplayan kız da.
Çantasından hediyeler çıkan da noel baba değil, sevgilimdi.
Yorgun, neşeli, nihayet eve dönen adam da.


Kendi kendine konuşmalar bitti, araya giren zamanda olanları paylaşmaya harcanmalı kelimeler.
Nihayet döndü!

@ home

Kalkamadım.
Nasıl da yorgunluk, çok miktar birikmiş uykusuzluk...
Evin en güzel haliydi, balkon kapısı açık, güneş en gölge köşeleri bile aydınlatmış.
Temiz hava. Havalandırılan ev.
En mutlu eden şeylerden biri insanı, yepyeni çarşaflar, havalandırılmış yatak.

Sıcak sonra, dinlenmek, sakin sakin, öylece oturarak, iç sesleri dinlemek, ne istediğini, ne söylediğini duymaya çalışarak.
Sakin, kendim evde vakit geçirmeye ihtiyacım varmış.
Sonra, mor giyindim Kadıköy'e geçtim.
İşim bitti, avare adımlarla dolaştım, yetişme telaşım olmadan, güneşten ve özlemden gözlerim yaşarmasın diye kırpıştırarak.
Fotoğraf makinesi de seyahatte olduğu için, fotoğraflar çekemiyorum. Fakat dün dünyanın en cici tuzlukları benim oldu.






Sevdiceğim gelse de, biz de bu tuzluklar gibi sarılsak, hiç bırakmasam....







bi' ters bi' düz





haftasonu hızla geçti.
Danslar, müzikler, pek keyifli, şölen gibi.
Ama en güzeli, kulisleri, kostümleri görmekti. Akm eşsiz bir yapı gerçekten, koridorlar, merdivenler, odalar, oyuncular, makyajlar... Bir masalın içinden geçer gibiydi, önce oraları görüp sonra oyunu izlemek.

Sonra "Candy"yi izlemek, filme eşlik eden devasa salata! Salataya eşlik eden leziz sos...
Biri vejetaryan diğeri ton balıklı.
Lezizdi, leziz!


Güzel geçiyor vakit.
Tek dilek; su gibi aksın gitmesi ellerimden. Yokluğunun su gibi akıp gitmesi zamanın ellerinden.


Çıtır gelinin tarif blogu olmasam da, fena sayılmam.
Bu hafta İtalyan mutfağından bir yemek denedim. Sarmısaklı, zeytinyağlı, sebzeli ve çok şık:)

Tiyatro perisi arkadaşım şaşkınlıklara gark oluyor, neşeyle yemek yerken birden ağlamaya başladığımda "hastasın" diyor, o sakin sakin dizisini izlerken, neyle uğraştığımı görmeden, çorap örmekte olduğumu farkedince "delirdin sen, sevgilin gelsin anlatıcam bunları bir bir" diyor, elimde yeni bir tarifle mutfağa girdiğimde meraklanıyor, garipsiyor, şaşırıyor, her ne olursa olsun yanımda oluyor.


Telkin edip duruyorum kendime;
Az kaldı.
Az kaldı...