mimmimmim

Sinem'cim beni mimlemiş:)

Konu; çocukluk yada gençlikte yaşanan en tehlikeli, en komik macera.
Mimi yazdığı günden beri düşünüyorum, düşünüyorum ama bulamıyorum:)

Küsme bana olur mu? Aklıma gelirse belki yazarım ama aklıma hiç gelmiyor. Ya çok uslu bir çocuktum yada kafam darmadağınık.

Dolayısıyla da kimseyi mimleyemiyorum:)

ta-şın-dık

Ve;

Taşındık!

Cuma günü aksiliklerle dolu, yardımcı ablayla eve geldiğimizde, sular kesik, fişe takarsın süpürge çalışmaz, engelli parkur gibi bir gün ama, sabır sabır sabır.
Gecesi toplanma, toplanma, toplanma, yardıma gelen cici arkadaş. Sonra eşim, kuzenim, kırılmaması gerekenleri, arabayla nazikçe yeni eve bırakmaları.
Cumartesi, eski evle son bir veda, işe doğru yola çıkış.
Evde kalan sevgili, ortadakileri toplamak, rafları, gardrobu sökmek paketlemek.
İş çıkışı yeni eve geçip, sakin sakin eve getirilenleri yerleştirmece. Nasıl keyif. Püfür püfür rüzgar.
Karşı balkondaki erken ergen kızların dinlediği korkunç müzikler bile keyfimi kaçıramadı:)
Sonra akşam vakti, evimiz sırtında çıkıp gelen sevgili.
Günün kahramanı kendisi. Unuttuğu, kırdığı bir şey yok, onca yorgunluğuna rağmen yüzünde aşık olduğum gülümsemesi.
Birtanecik arkadaşım, halamız ve diğerleri...
Elektronikleri takmaca, gardrobu kurmaca, muhabbet.
Kutusunun içinde korkudan kaskatı kesilmiş Duman:)
Bir İkea klasiği; yapım klavuzu gelmediği için kurulamayan bir eşya ve bulmaca çözer gibi evdeki herkesin fikir beyan edişi, en sonunda öylece bırakıp, uyumak üzere evlere dağılma...-biz halada uyuduk-
Bu arada, Duman'ın köşesi hazırlandı, eve bırakıldı kendisi, umarım güzel bir gece geçirmiştir deli kızım.

Şimdi, günaydın;

Sinem'in önerdiği vakum poşetlerin siparişini verdim, uyanır uyanmaz. Eve gidip o dağınıklığı düzenlemek, her şeyi tazelemek için sabırsızlanıyorum, önce bir Pazar kahvaltısı etmeliyiz.

Yardım eden, dua eden, telaşımıza yetişen, heyecanımızı paylaşan herkese teşekkürler.

Artık yeni evimizdeyiz.

çarşıdan aldım bir tane

Avrupa Yakası'ndaki "garanti veremem" diyen adamı hatırlatan boyacımız, bugün nihayet işini bitirdi...
Evimiz istediğimiz renkte, ışıl ışıl.
Seçtiğimiz aydınlatmalar tahmin ettiğimden de fevkalade sonuç verdi, istediğim ışık ve renkleri yakalayabildik.

Hüma'cım sayesinde, yarın bana yardımcı olacak bir abla edindik. Evimizdeki boya kokusuna, deterjan kokusu karışacak:) Öyle zor oldu ki, en az beş kişi vardı, fakat hepsini bir işi çıktı, haftalar öncesinden sözleşmek icabedermiş meğer.

Tek sorun;
İkea'dan alınan sehpanın, kutudan çıktığında, benim zihnimdekinin yaklaşık on beş katı oluşu.
Resmen çarşıdan aldım bir tane eve geldim bin tane durumu.
En kısa sürede iade edilecek.

Hep derlerdi, içinde görünce farklı olacak, aynen öyle oldu, aylardır eski eve bile almayı çok istediğim şey, şimdi bir an önce kurtulmam gereken şeye dönüştü.

Diğer ufak sorun da, hala istediğim renk kumaş bulamadım perde için.

Yüzlerce fotoğraf çektim ama aktaramadım hala.

Bakalım Duman bu yeni evi sevecek mi?
Onun köşesine de karar verdik ama her zaman olduğu gibi son kararı O verecek:)

Planlar yolunda giderse, Cumartesi gecesi yeni evde uyuyabiliriz, bir değişiklik olmazsa.

Şu ara en çok düşündüğüm, uyumak, uyumak, daha çok uyumak. Cümle içinde kullanırken bile gözlerim kapanıyor:)

kalk gidelim

Benim iki günde yapabileceğim işleri sevdiceğim, iki saatten az bir sürede yaptı.
Topladı, tasnif etti, paketledi, koliledi, bütün bunları çok seri ve hiç bir şeyi kırmadan, düzenlice yaptı.
Pek kıskandım:) Yine hayran oldum:)
Ben daha az pratiğim ve dikkatim çok dağınık. Fotoğrafları mı düzenleyeceğim, oturup tek tek bakıyorum, kitaplar için de aynısı geçerli, o sırada aklıma başka bir iş geliyor, onu yapıyorum olay bölünebiliyor.

Adres değişikliğine kısa bir süre kaldı, hala pek çok angarya var halledilmesi gereken.
Ben en çok, bu "kalk gidelim" halden sıkıldım, öylece oturmak bile gözünü yoruyor insanın, ev dağınık, pek çok şey ortada yok, mutfakta bir olağanüstü hal uygulaması var. Yapmak istediğim pek çok şey kafamda ama "artık taşınınca" diye bir cümle var her şey için. "Artık yeni evde yaparız". Ama az kaldı.

Yeni evde tam istediğim gibi bir çalışma köşem olacak:) Sevgilim söz verdi.

telaş

İnternetten araştır, çiz, ölçü al, derdini anlat, bazen anlaşılsın, bazen anlaşılmasın, fakat nasıl ustalar bu mobilyacı tayfası istediklerini satma konusunda anlatamam. Bizim istediğimizi evirip çevirip astronomik rakamlarla kendi istediklerini verebiliyorlar size, gözleri dört açmalı.

Bak bak, seç seç, beğen, stokta olmasın, sipariş ver, ödeme yap, renk seç, boyacıyı gaza getir, temizlikçi bayan ara, perde ölçüsü al, eve ilk olarak temizlik malzemesi al, bir sürü detay, en çok da not al:)

Sonuçta netleşti pek çok şey, benim kısa sürede kendimizi yeni evde konuşlandırma telaşım, koşullardan ötürü, "geç olsun güç olmasın" sakinliğine dönüşüyor ister istemez.

Günler böyle telaş içinde geçerken, dün biz ikimiz izinliyken, angarya işleri halletmekteyken, bu arada İkea'da saatlerimizi geçirmişken,

bir vakit yaratıldı kendiliğinden ve nasıl olduğunu anlamadan, üstünden aylar geçmiş bir işimizi yaptık;

Yüzüklerimizin içine isimlerimizi ve tarihi yazdırdık:)

Yepyeni bir yüzüğüm olsa bu kadar sevinmezdim sanırım, çıkarıp çıkarıp içine baktım tüm gün, çok hoş bir his...

movin' movin'

Bugünlerde iki adresimiz var:)
Düzenimizi birinden diğerine aktarmaktayız.

Taşınmak dünyanın en zor ve en keyifli şeyiymiş meğer. Ben ilk kez yaşıyorum.
Zor yönü şu:
Hiç bir şeyi atlama ihtimalin yok.

"Cdler karışık ama dursun öyle, haftaya evde olduğum gün sakin sakin düzenlerim, hatta belki bir de cdlik tasarlar, boyarım"
"Nevresimler dursun, daha sonra ütüleyeceğim"
"Çorap çekmecesi karışık biraz, düzenlesem mi?"

Böyle ihtimaller yok, ertelemek yok, tek tek bütün ayrıntılarla ilgilenmen gerekiyor. Her şeyi temize çekmelisin. Çok çok güzel bir şey bu. Yenilenmek.

Paketlenmeli hepsi ve üzerine içlerinde ne oldukları detaylı bi şekilde yazılmalı ki yeni evde kafayı çizmeyesin:) Bu yapmakta iyi olduğum bir şey. Ev boşalmadığı gibi kutularla doluyor. Duman delisi birinden çıkıp diğerine giriyor. Onu yeni adrese nasıl alıştıracağız bilmiyorum.

Gereksiz hiç bir şey yok diye düşünmeme rağmen şimdiden öyle çok şey attım ki.

Güzel olan, bir yıldan fazla bir süre birlikte yaşadıktan sonra, şimdi birbirimizin huyunu, alışkanlıklarını iyi bilirken bu işe kalkışmış olmak.

Boyacımızı bir alem. Eve girip eski renge baktığında, bu renk 50'li yıllarda kaldı dedi sonra beğenmezsek eğer para almayacakmış onu da ekledi, öyle işinin uzmanı yani:)

Dün akşam yatak bakarken, birden yatağın üzerine çıkarak zıplamaya başlayan adamı uzun zaman unutamayacağımıza eminim. O kadar çok güldük ki, adam satıcı değil showman. Üç tane çay içtik, adamın gösterisini izledik ve sonuçta bir şey beğenmediğimiz almadan çıktık:)

Yazıp çiziyoruz sürekli, ölçüler alıyoruz, iyi ki acelemiz yok...

Bir de ben;
Mutfağa bir radyo istiyorum bu evde, cd de çalsın, ben yemek yaparken, öyle tıngırdsın, notalar, yemeklere karışsın.

adres değişikliği

Sevgili çatı katı deniz gören ev,

Hayat ağzından çıkan hiç bir cümleyi kaçırmıyor, kaydediyor, kaybetmiyor bilirsin. Eğik tavanı ilk kez gördüğümde, heyecanla "ben burda yaşamak isterim yaaa..." dediğimi de duymuş olmalı.

Doğduğum semtte olması nasıl güzel bir rastlantıydı hem.
Üzerimde beyazlar varken, kucağında aldı beni senin eşiğinden geçiriverdi. O günden sonra, yaklaşık 15 tane 30 gün boyunca, bu çatının altında yaşadı bizim minik ailemiz.

Önce evim oldun benim.

Ne istersem yapabilirdim, kuralları ben koyardım, kural koymayı da sevmezdim, istediğimizi yapardık, istediğimiz saatte. Nereye gidersek gidelim döndüğümüz yer. Duman'ın söylenerek açtığı kapı...

Rengarenk perdeler giydirdim sana, bir de mor menekşeler...Evleri yaşatan insanlardır ya, bizimle nefes aldın, gülümseme yerleşti yüzüne sanki. Reçel kokan, yeni yapılmış kek kokan, lavanta kokan bir ev oldun.

Ne kadar yorgun olursak olalım, soframız oldu sende, ocağımız tüttü. Kahvaltıları aksatsak bile, bunu es geçmedik.

Aşık kişilerin, günlük hayatla ilgili, birbirlerinin hiç de bilmediği alışkanlıklarını öğrenişini izledin.

Pek güldürdüğümüze eminim seni, telaşlarımızla, neşemizle, hevesimizle...
Sen de şaşırttın beni, gecenin bir yarısı bile, patır patır sesler üzerimde, sabah vakti penceremde. Ben, martıların ayak seslerine, Duman'sa şarkı söylemelerine, başta biraz çekindik ama hemen alıştık.

Sonra ben o ev oldum, biz o ev olduk sanki, pek çok sevdik.

Kim demişti "dünyanın en sıcak ama en zor ısınan evi" diye... Kırılmaca gücenmece yok, işte bu yüzden Hıdırellez'de başka bir ev dilemiştim ben:)

Kabul oldu dileğim, hem çok mutluyum, hem de buruk.

En çok Duman üzülecek sanıyorum, çatıda serserilik etmeye ne çok alışmıştı. Kediler en çok tavanarasına yakışmaz mı?

En çok da Salacak özleyecek, bizim kadar özenle seven kaç kişi vardır onu burda?

Ve ben en çok, yürürken duyduğum tahta gıcırtılarını özleyeceğim. Kaç kez böyle bir evde oturacak kadar şanslı olursun ki hayatta? Mayıs ışığının ve yaz ikindilerinin hiç bir eve bu kadar yakışacağını sanmıyorum.

Duvarında, sevgilim yokken attığım çentikleri, mor fırça izlerini, doğumgünü için yazdığım yazıyı, kapıda kocaman posteri -bir arkadaşım ev değil kafe zannederek gelip geri dönmüştü-, bırakıyorum. Yemek kokuları, kedi tüyü, bolca mutluluk, her biri diğerinden özel anıların izleri sana kalanlardan...

Kim bilir, bizden sonra oturanlar, sessiz kalıp dinlediklerinde, duyarlar belki bıraktığımız sesleri..?

Dilerim, onlara da bize verdiğin kadar mutluluk verirsin...

Ve de Belediye'nin gerzekçe planları arasında kaynamaz, uzun yıllar bıraktığım yerde, bıraktığım gibi kalırsın.

Sevgili, torunlarıma bile göstermek isteyeceğim, daima yüzümde bir gülümsemeyle hatırlayacağım,

aşkımızın, emeğimizin, sevgimizin, en yakın ve yegane tanığı evim,

Hoşçakal!

yalnız ve güzel ülke

61. Cannes Film Festivalinde, Nuri Bilge Ceylan, "Üç Maymun" filmiyle "en iyi yönetmen ödülü"nü aldı.

Cümle bile muhteşem.

Bütün filmlerini izlediğim, hayranlıkla takip ettiğim yönetmen.
Kendine özgü bir sinema dili olan, bir tavrı olan.

Biz sinemada geriden geliyoruz, bundan daha çok önce sayılmaz, hatırlayalım resim sanatı bile bizde yoktu, şimdi 7. sanatta da hala emekleme dönemindeyiz, ister istemez.

Bu başka bir başarı. Diğerlerine benzemiyor, kıyaslanamaz bile, tezahüratlar edilen hiç bir başarı saydığımıza benzemiyor.
-Orhan Pamuk'u Necdet Sezer bile tebrik etmemişti, hatırlarsınız.-

ben çok duygulandım, çok heyecanlandım izlerken...

Sean Penn'in berbat telaffuzuna rağmen, önündeki kartta not olarak dahi düşülmez mi, ödül alacak yönetmenin isminin nasıl okunacağı?
Bizde yapılsa böyle bir hata ne kadar ezerdik:)
"daha adını düzgün okuyamıyor, ödülü nasıl verecek" falan.


Ya ne kadar harika bir cümledir bu?

"Tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme..."

http://www.youtube.com/watch?v=xJ1YQ2v_hnI&feature=related

yutuba girmek için:
http://ktunnel.com/index.php/

Not: Bir önceki ödülü Yılmaz Güney'e itihaf etmişti.
bıyıklı adam artık yok

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=878624&Date=21.05.2008

no smoking




Şunlara bakmalı herkes.

/
Yaz geldi, kesin geldi, artık bir daha da gitmez:)
/
Sigara yasağı birinci gün:
Motorda bir kişi sigara yakar, görevli onu uyarır, kadının biri bağırır:
"madem yasak şu çöp kutularını da kaldırın"
Sanırım çöp kutularının sadece izmarit atmak için olduğunu düşünüyordu.
herkes bir gergindir ki sormayın gitsin, birileri sigara içse de tepelerine binsek.
-bkz: otobüslerde de, telefon konuşulunca uyaran yaşlı amca/teyze tipi-


Sigara yasağı birinci gün/akşam:
Tek tük içmeler başlamıştır.
Görevli uyardığında gencin biri, sigarasını denize doğru tutarak, sigarasının kapalı bir alanda olmadığı savunur, tüm yolcular kopar.
Sonuçta motor ve vapurlar, deniz taşıtı olduklarından, polis için ceza kesmenin nasıl olacağı da meçhul olduğundan insanlar daha bir rahat, sahil güvenlik müdahale edecekse o başka.

Sigara yasağı ikinci gün:

Ve sabah o harika anons:) Sanki seferberlik ilan edildi. Çok ciddiye alışımız da bir komik, "amaan sende" halimiz de.
Fakat motor kıyıdan ayrıldıktan sonra tek tük içenler, içenleri uyaranlar, uyaranları, "sen de iç kardeşim" diye teskin edenler.
Böyle gider bu. Yavaş yavaş hem insanlar alışıyor, hem de bir yandan kimse takmıyor.

Sonuçta evet, yasa tam olarak uygulanamaz, biz rahat insanlarız falan ama gene de içme oranı bayağı azaldı, bu da harika bir şey, buna bağlı olarak yerlerdeki o iğrenç izmaritlerin de azalmasını umuyorum. Keşke, asfalta yapışan sakızı da engelleyen bi yasa çıksa, sokaklarımız berbat. Onları temizleyen cihazlar var aslında, asfaltta o siyah lekeler oluşmasın diye, ısıyla temizleyen...


o la la la




Işıl ışıl, yüzüme değen rüzgar, uzun kahvaltı hayalleri, gözüme güneş girerken uyanmak ne de güzel, akşamlar ayrı bir güzel, dün mevsimin ilk kavunu, yanına illa ki beyaz peynir, aynen o keyif gibi, ikindi ışığı gibi bir müzik listesi...

Yarın Pazar, her gün pazar olsun:)

Dire Stairs- Ticket to Heaven
Red Hot Chili Peppers- Road Trippin'
Frou Frou- Let Go
Lamb- Gabriel

Astrud Gilberto- Fly Me To The Moon

Jane Birkin- Surannee

Moby- Dream About me

Beth Gibbons- Mysteries

Bebel Gilberto- August Day Song

Gotan Project- Epoca

Enya- Orinocco Flow

Pink Martini- Lilly

i can fly but i need his wings...




komik misin çocuk?



öğretmen: alperen cevabı neyle yazıoruz? (beklediği cevap there is'le)
alperen: kurşun kalemimle.
/
öğretmen: how many weeks are there in a year?
alperen: ööretmenim biz daha 52'ye gelmedik ki?!
/
öğretmen: do you like French fries? (yes/no)
alperen: mmmm! bayılırııııım!

:)

Hala gülüyorum.

deretepedüz







Çantamız hazır, sandviçler de, yürüyüşe uygun botları da çektik mi?
Hazırız.

Bu Pazar biz dere tepe dümdüz, yürüdük, tırmandık, yürüdük...
Benim için yine bir ilkti. Evet, kolay bir parkurdu. Kamp yapma heveslisi benim için özellikle gerekliydi.

Topuklu pabuçlardan, bu duruma geçiş zamanla oldu elbette. Ben bir şehir çocuğuydum, hıdırellez kutlamadım mesela işte, hiç hayvanım olmadı, tırnaklarıma toprak girmedi, ağaca tırmanmadım, ateş yakıp karşısına oturmadım, pikniklerde bile masada olurduk biz. Çanta hazırlamak ve nereye olursa olsun yolculuk yapmak en büyük zevkim oldu ama en kısa yolculuklarda bile, bavulumu hafifletmekte zorlanırdım. -Arkadaşlarımla çıktığım bir tatilde havuz kenarı türk kahvesi zevki için, orda keyfime göre bulamam diye, yanıma kahve takımı alışım bir örnek olabilir- Bir daha geri dönmeyecek gibi her şeyimi yanıma almak isterdim.

Şimdi tam kafama göre, doğum günümde hediye bir sırt çantam var. Ve dönmeyi pek sevdiğim bir evim, dahası yanımda O olduktan sonra her yere çantasız bile gidebilecek cesaretim. Çantam çok cici, dağın tepesinden yuvarlasan içindekilere bir şey olmaz, motosiklet alınca sırtıma atmak için ideal.
İçine hafif şeyler atıp çıktık.

Ekibin en süperi bizdik diyebilirim. Elimizde hırkalar, şallar taşımadık hiç, yağmurluklarımız idealdi, enerji için müsli barlar almıştık, dersimize iyi çalışmıştık velhasıl, ayakkabılarımız harikaydı, hiç temizlemek zorunda kalmadık, "ıyyy napcam şimdi" falan olmadık, söylenenleri dikkatle dinledik, her an araziye uyum sağladık ve her dakikadan keyif aldık. Yağan yağmur harika bir avantaj oldu.

Sevgilim bir yerden çıkmaya çalışıyorken, Rehber elini uzatmış yardım etmekteyken, ortalık sessizken benim, "aşkııııım" diye merak dolu seslenişim herkesi koparttı.
Sevdiceğim ayakkabımı bağlarken, kıskanç bir teyze "yeni evliler şimdi peeh, bir de on sene sonra görelim" dedi, "aferin kıza bak o gelmeden hiç bir şey yemedi bekledi" dedi, bir diğeri "ama çocuk ona da yemek alıyordu zaten" "pek beğendim sizi çok yakışıyorsunuz" dedi falan... Halimiz ilgilerini çekti sanırım, renkli ve keyifle gökyüzünde süzülen bir balon gibi.
Pek çok yeni yer gördük, önünden geçip gittiğimiz yerlerin hikayelerin öğrendik. Ateşte önce sucuk sonra mantar yedik. Rehberimizden bile "aferin" aldım. Çünkü ben hiç sızlanmadım, yorulmadım, dizlerime kadar çamura battım. En çok benim güldüğümü söyledi. Gurur duydum:)
Bu sanki birkaç ay uzunluğundaymış gibi süren gün bana tekrar gösterdi ki, biz iyi bir takımız. Birbirimizi ne zaman kendi haline bırakmamız gerektiğini, ne zaman yardım gerektiğini, elele vermeyi, bir diğerimizin önde gidenin arkasında olduğundan emin olduğu için düşmekten korkmamayı, birbirimizi sakinleştirmeyi, uyum göstermeyi, kendi vazifelerimizi yapmayı, diğerininkine müdahale etmemeyi becerebiliyoruz.

Ha unutmadan, arabamızın plakası bile bize hediye gibiydi; 34 MOR 17 -çanakkale memleket-
Yeni haftaya çok olumlu ve dinlenmiş başladım.
İçimden yeni planlar yapmak geçiyor, ama sadece hayal ediyorum, en iyi planları hep O yapıyor biliyorum.



yaz yaz yaz




Veeeeee yaaaaaaaaaaz geldiiiiiiiiiii!
Yağmur yağsa bile dışarda.

Hıdırellez,
Herkes dilekler tutsun!

Sezen Aksu'nun Düğün ve Cenaze albümü dinlenmeli sonra, dilekler balkona, toprağa, bir yere çizilmeli, hiç olmadı kağıda yazılıp gece denize atmak üzere bekletilmeli, gül ağacı bulunup asılmalı, yemekte hani o her zaman pişirilmeyen özel gün yemeklerinden biri olmalı, eve çiçekler alınmalı, ciciler giyilmeli, çocuklar Ahırkapı Şenliklerine götürülmeli.
Çünkü mesela benim, bir çocukluk anım yok hıdırellezle ilgili.
Kocaman bir kız olduktan sonra şimdi var:) Ateşten atlayamayacak kadar büyümedim neyse ki.

Yarın yeni yılın ilk günü kabul edilir ve yazın.

Güzel bir mevsim olsun bu yaz:)

venedik taciri

Tiyatro Perisi arkadaşım ve ben Venedik Taciri oyunun izledik, Tiyatro Pera'da.
Gece vakti, kız kıza.

Mekan öyle sıcak ki, evinize gelmiş salonunuzda oynuyorlar zannediyorsunuz, o kadar küçük bir yeri bu kadar harika kullanmalarına ayrıca hayran kalıyorsunuz.
Müzikler muhteşemdi. Müzik akışını not ettim, listeleyip dinleyeceğim.
Dekor değişimlerindeki danslar, ışığın kullanımı...
Hepsi pek lezizdi.
Ben en çok bunu seviyorum, tiyatroda da, sinemada... Şölen gibi olmalı. Oyunun metninden çok bunlar ilgimi çekiyor.
Danslar, müzikler, ışık oyunları...
Sezon bitmeden, herkes gitmeli.

Bu arada, oyun esnasında-telefonu-çalan-ve-cevap-veren kız, bilgin olsun, sana ve senin gibilere gıcık oluyorum, oyunun son bölümünde, dijital-fotoğraf-makinesiyle,-flaşı-da-bir-güzel-patlatarak-fotoğraf-çeken-adam sana da,
ama bugünlerde en çok,
Vapurun sigara içilmeyen bölümünde sigara içenlere sinir oluyorum.
Evet, geçen sabah bir bayanı uyardığımda, şunu söyledi "uyarıyı görmedim"
cevap: "elbette görmediniz tam altında oturuyorsunuz çünkü."

Kabus gibisiniz hepiniz, suratıma üflediğiniz dumanı içime çekmek zorunda mıyım ben, bir zahmet bir kaç adım atın ve sigara içilen bölümdekileri zehirleyin.

bir mayıs

En sevdiğim 1 Mayıs bu yıldı:)
İşe gitmedim, karşıya geçmek zordu çünkü.

Uzun bir kahvaltı ettim.
Sonra sakin sakin evde vakit geçirdim.

Börek yaptım, soluğu sevgilimin iş yerinde aldım.
İş arkadaşlarının pek hoşuna gitti, tarif bile istediler:)

Sebepsiz onun yanına kaçıvermek çok hoşuma gidiyor. En çok da hava böyle baharken, ışık böyle sarıyken.

bu yüzden

hani bahar geldi ya,
biz, cumartesi akşamı, balık yedik ya, galata köprüsünde,
güneşi orda batırdık ve dolunayı orda karşıladık ya,
keyiften çenem ağrıdı ya,
avare adımlarla döndük ya eve,
kapıda karşılayan bir huysuz kedimiz var ya bizim, mırmmıır söylenerek,
bütün bir pazar sabahını o salaş çaycıda, penguen, leman ve bilumum "pazar gazetesi" okuyarak geçirdik ya,
o sigarada çikolata tadı var ya ve manzaraya karşı bi' tane yakmak pek tatlı ya,
kahvaltımıza, seçtiğin leziz peynirler ve püfür esen rüzgar eşlik etti ya,
ben beyaz peyniri ne çok severim hem,
sonra sen, sırf ben erguvanları göreyim diye eve dönüş yolunu uzattın ya,
ben evde ekmek yaptım ya,
mısır çarşısından aldığım, cadı kazanı malzemelerimle uğraştım ya bütün gün,
sen geleceksin diye,
gece moda'da kocaman dondurma aldın ya bana,
seninle uyurken, ayaklarım hiç üşümüyor ya,
...

işte bütün hafta yüzümden düşmeyen gülümseme bu yüzden.

herşey çok güzel olacak

Sevdiğim sabahlar, eşsiz vapur seyahatleri, yine tepesindeyiz sanki kulenin, keyif her an oradaymış gibi çok.



Bir mekan değişikliği gözükmekte şu sıralar... Bakalım?




köprü







Gecenin geç vakti, Kuzguncuk'ta gizli keyif yerini benimle paylaşırken, radyoda sevdiğimiz şarkılar çalarken, mor giyiverdi fotoğraf...




9nisan/fotoğraf:denizkızı

doo bir külaah dondurmaaa








ben dondurmaya hiiiiç dayanamam.
bu rengarenk olan; Moda'dan. uzun yürüyüş sonrası yendi.
kendiminki bitince, sevdiceğinki kaşıklandı.

5nisan-fotoğraf: denizkızı

zaman düşer



Moleskine ajandama bakınca, farkettim, zaman akıp gitmiş, daha dün almış gibiyim oysa neredeyse yarıladım.

Ayak izlerimizi bırakıyorum her yere. Küçük defterlere, sanal sayfalara, benim için yaptığı müzik kutusuna -evet kocaman bir sandık bu, alınmış, boyanmış, fotoğraflar işlenmiş ve içine müzik konulmuş, emekle-. Taşlara kazıyacağım neredeyse ve zamanı durduracağım elimden gelse, çünkü hayatımın bu dönemindeki her şeyden çok memnunum, kendimden bile...


Ne çabuk geçiyor anlayamıyorum, her anın tadına varırken bir yandan, bu hıza kızıyorum. Sabah salondaki saatin durduğunu gördüm, pek hoşuma gitti, ne güzel olurdu bunu yapabilsem. Dün akşamı bir daha yaşasam, sonra ondan öncekileri de, hepsini, yeniden, ve bir yandan da yenileri yaşasam...

Bugünlerde, kabakları ve patatesleri kocaman doğruyorum, elma dilim, fırına atıyorum, neredeyse hiç denecek kadar yağla, sonra çıtır kıtır yiyorum afiyetle.

Evet haftasonları için harika fikirler uçuşmaya başladı, nihayet! Kocaman bir yaz bizi bekliyor, Eylül sonuna dek sırt çantası, fotoğraf makinesi, sandviçler...!


Pazar günü, Nisan'ın ilk yağmuru yağdı, hani o yılın ilk yağmuru kabul edilen, saça tene değmesi gereken. Bu damlalar pek gururluymuş derler, yılın ilk yağmuru ya, böyle pek bir havalıymışlar. Yere inerken, kocaman denizi gören damlalar, kendi minikliklerini farkedip, boyunlarını bükerlermiş, işte o damlalar, istiridyedeki inci olurlarmış, buna aldırmayan kibirlilerse, yılanın ağzına zehir derler...

Bu da böyle bir masal:)




patlamış mısır

Hehehe:)
Yeni keşfim -evet belki pek çok kişi daha önce keşfetmiştir-
Mikrodalga mısır.

Şöyle ki;

Bir paket patlamamış mısır, yağı ve tuzuyla, kağıdın içinde katlanmış halde.
Katları açarak mikrodalgaya koyuyor, 3 dakika bekliyorsunuz, bu sırada çıkan seslere gülerek.

Eviniz sinema kokuyor, ortaya çıkan bulaşık derdi yok, ocakta uğraşma ilkelliği yok:)

Eminim çok sağlıklı falan değildir, ama her gün yiyeceğimiz bir şey değil ki.
Akşam film keyfine üç dakikada patlamış sıcacık mısırla eşlik etmek hoşuma gidiyor benim. Süprizleri severim:)

Nihayet normal hayatımıza dönebildik.

he's back home



Pazar sabahı apartmanın merdivenlerini mutlulukla, yuvarlanırcasına üçer beşer inen kız bendim.
Sonra bizim yokuştan aşağı doğru koşup sevgilisinin boynuna zıplayan kız da.
Çantasından hediyeler çıkan da noel baba değil, sevgilimdi.
Yorgun, neşeli, nihayet eve dönen adam da.


Kendi kendine konuşmalar bitti, araya giren zamanda olanları paylaşmaya harcanmalı kelimeler.
Nihayet döndü!