rengareeeenk!





Hıdırellez şenlikleri pek harikaydı.
Herkes neşeli, keyifli, oh ne ala, rengarenk kıyafetler, ışıklı dilekler, çaputlar, her tarafta oynak ritimler, çimler...
Omuzumdaki meleğimle zıp zıp zıpladım ben.
Ağaçta bir dilek vardı ki, bütün gece hatırladıkça koptuk: "Ömer'le evlilik" sonra bir kaç madde daha ve sonra, "ömer'e iş". Ömer otursun evde toto büyütsün, kızcağız ağaçlara yaza dursun iş iş diye, cık cık olmaz ki dedik.
Başka bir detay da, herkes profesyonel fotoğrafçı kesilmiş:) 2 kişiye bir fotoğraf makinesi düşüyordu ve gerçekten kendini gecenin eğlencesine kaptırandan çok fotoğraf çeken vardı. Bazıları acaip eğlenirken, büyük bir çoğunluğun tek yaptığı fotoğraf çekmekti, bu benim en içimde sakladığım, iyi öğrendiğim ve yüksek sesle söylemediğim bir uğraşım olsa da bu davranış biçimini anlayamıyorum. Digitaller, tripodlar... Herkesin bir odası karanlık oda olmalı. Sahi ona da gerek yok ki artık, digital teknoloji. Biz bu tür kayıt işleri eksik bir ülkeyiz, hani çocuklarını mezuniyetini bile kameraya çekme alışkanlığını yeni yeni edinen. Sanırım şimdiki süreçte bunu abartma olayını yaşıyoruz, her şeyi kaydedelim çılgınlığı. Bir kaç yıl önce, kurs esnasında para biriktirerek aldığım, biricik Canon'uma film almayı unuttuğuma önce üzülmüş olsam da, sonra sevindim. Ve sevgilimin nadiren bastığı deklanşörden çıkanlarla yetindim.

Ben dileklere inanırım, dualara, kendimizce icad ettiğimiz törenlere, hatırı sayılır büyüklere, hızıra ve daha nicelerine. Ve özel bir ritüelim vardır ki, yaptığımda bir kez bile geri çevrildiğim olmadı, tam da kullandığım kelimelerle gerçekleşti hayallerim....

Sonra..
Bir elim tüm zamanlar için kalbimdeki ve -ne şanslıyım- yanımdaki dileğimin ta kendisinde, diğer elimde çizdiğim kağıttan uçak, ve hooop suya attım. Öncesinde fotoğraflamayı tabi unutmadım, seneye görüşürüz bayım:)


hoop!

Bu akşam resim çizicem, hatta belki de maket yaparım üşenmezsem.
Fotoğraf makinesine film alacağız.
Kırmızılara dolanıp, orada olacağız:

http://www.hidrellez.org/

Çoook heyecanlıyım!

luliluliluliluliluli

Nisan da bitiyor.
Bir bisküvi keşfettim, yani bayağıdır vardır, ama ben yeni keşfettim, sanki cosbylerin evindeyim de, claire huxtable böyle kocaman bir kavanoza bunlardan doldurmuş, canım istedikça alayım, mola verdikçe kıtırdatayım, zihnim açılsın diye.
Bu üç günlük dinlenceyi, yollara düşerek değerlendirebilebiliriz, Şu saatlerde kesinleşmesini bekliyorum, bir ileti, bir telefon "kalk gidiyoruz" diyen, kalk gidelim!
Çevirmekte olduğum belgesel, alerjiler hakkında. "Aynı beeen, aynı been" diye diye yaptım. Bu kadar harika olabilir:) İzlerseniz beni hatırlayın.
Evde, sakin, çalışarak geçen bir hafta, yeni gözlüklerim ve çalışma köşemle.
Evle oynamak çok eğlenceli, bu, çalışma köşesinin son hali, sanırım, galiba, belki. Bir sonraki değişime kadar son hali diyelim:) Ama bu hali hakikaten en harikası oldu.
Şimdi, kitaplık toplanırken bulduğum bir kaç boş çerçeveye fotoğraflar, resimler bulma zamanı, bembeyaz duvarlar için.
Bir de ben, dün beni delirten miniklerin tepesinden su döktüm, kısa bir an kendimi "topumuzu kesme teyze" gibi hissettim ama geçti, haketmişlerdi, hem serinlediler de.
Tam "yayınla"ya basacakken, penceremde sesler -çalışma masam pencere kenarında-, pıtır pıtır bir de baktım, kuşlar konmuş, çiçeklerle oynuyor, fotoğraflamak istedim, makinenin pili bitmiş derken, ah bir tane yakaladım, pek sevindim.

dünyanın en mutlu dörtgözü

iki çay söylemiştik orda, biri açık,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
c.süreya
Haftasonu sevdiceğimle, deniz aşırı doktoruma gittik. Aaa sahiden, biz beraber ilk kez doktora gittik, değil mi? Nikah işlemleri saymazsak tabii, bir de benim onu telaşla götürdüğüm seferi... İlgi, alaka, şefkat, sonsuz şımarmak... Sonra, güneş, yürümek, salacak, adım, adım, adım, hoop uygun adım, gemiler, minik alışverişler, vapura binmek, en sevdiğimiz şeylerden biri vapurda bir şeyler yemek...
Ardından, aslında hiç istemediğim ve doğru olmadığı halde 7/24 lens kullanmaktan memnun olmama rağmen, bana gözlük aldı.
Bin yıllık dörtgözüm ve şimdiye kadar ilk kez severek taktığım, tam da istediğim gibi bir gözlüğüm oldu. İlk kez uyanır uyanmaz lenslerimi takmıyorum, gözlerimi yormuyorum, taktığımda kendimi dörtgöz hissetmiyorum, akşamları filmlerimizi onunla izliyorum, yanar döner çerçevelerimle hava atıyorum, hatta bu yazıyı bile onunla yazıyorum. İlk kez gözlük takmak bir işkence olmaktan çıktı. Gerçekten ilk kez gözlük sevdim.

Teşekkür ederim sevgilim!

aradaki 7 farkı bulunuz

http://handescloset.blogspot.com/2008/12/handemade-sweater.html
http://www.fashiontoast.com/2009/01/oceanside.html
http://am-lul.blogspot.com/2009/01/look-of-day_27.html
http://handescloset.blogspot.com/2009/04/destroy-it.html
http://www.fashiontoast.com/2009/04/drifter.html
http://am-lul.blogspot.com/2009/02/look-of-day30-leather-skinnies.html
http://am-lul.blogspot.com/2008/12/ediot-lasf-few-days-i-had-no-sleep.html
http://handescloset.blogspot.com/2008/12/russian-uskanka-my-lovely-diy-studed.html
http://handescloset.blogspot.com/2009/01/russian-ushanka.html
http://karlascloset.blogspot.com/


tamam "konsept" aynı, tamam "yırtık çorap, deri görünümlü tayt, zımbalar bilmem neler" ekipmanlar aynı, tamam ecnebi kız zaten blog takip listende var, tamam fontu da bi "closet"ten kapmışsın, kızın eski fontu hop almışsın falan, tamam bohem bohem bakayım da cool durayım olayını çözmüşsün, tamam hatta ingilizce bile yazma işini kotarmışsın, -kimdi o yazar kendimi daha iyi ifade edebiliyorum diyen, heh elif şafak-, tamam stil sahibi olmayı "vitrindekilere para verip giyeyim, bir de arada bir vintage diyeyim bitti" zannediyorsun da, tamam sitenin yeşil çimlerinde fotoğraf çektirince avrupai oldum zannediyorsun, tamam birebire yakın yapıyorsun gördüğünü de, tamam özgün olma iddian yok,
ama bu kadar olmaz ki:)
bari; "inspired by: fashion toast, am-lul.com, karlascloset and etc." gibi bir not düşseydin:)
yine de başarılı, ortaya karışık bir replika. tebrik etmek lazım.

aradaki 7 farkı bulana bir minik ödül:)

hamiş: yapımda emeği geçen ve iş arası kısa molalarda birlikte neşelendiğimiz deryikko'ya teşekkürler...

ben bu yaaaz...

ilkel, sakin, telaşsız bir tatil.
bilmem kaç yıldızsız hani.
gövdeyi güneşe nazır yaymak, sonsuz tembellik.
varsa hamak ona kurulmak.
bütün derdin hangi renk bikini giyeceğin
eşit oranda yanıp yanmadığın
ya da havlunu nereye koyduğun falan
en fazla "türk kahvesi mi içseeem neskafe mi"
yani basit seçimler, basit kararlar.
"napıosun"
"hiiiiç"
gazete dahi okumadan, yalnızca basit bulmacalar çözüvermek
zorlandığın yerde, onu da öylece bırakmak.
salatalar ve meyveler... serin serin.
yanaklarından akıta akıta karpuz. kırmızı kırmızı.
sürekli bir uyuma uyanma
ne severim ben havuz kenarında uyumayı
şezlongta ama, bi de batar sırtına bir süre sonra ve tatildeyiiiim diye hatırlarsın.
sonra cup suya!
bedenin bile yanar sıcaktan "coos!"
geyik geyik mazhar çalsın falan arkadan,
basbariton sesiyle, sabah mahmuru haliyle, geniş geniş
bir şeyler söylesin.
ayın kaçı onu bile bilmiyorsun.
tatilin biri, tatilin ikisi,
"ya kaç gün oldu sahi geleli"
saat desen anca: öğle yemeğine bi saat var
üstünde de uyduruktan güneşten solmuş bir şile bezi falan
tatil kokoşu ablalardan değilsin asla, olabilemezsin. o telaş tatil ruhuna uymuyor.
hem onlar yüzmez, cıp cıp ıslanır, bronz allık kullanır ve iri güneş gözlükleri.
ama sen de şıpıdık parmak arası terlikler, olmazsa olmaz.
saçlar keçe gibi olmuş tuzdan
cilt cillop
"amaa iyi gelioo sivilcelerimee" geyiği yine her yılki gibi.
burnun da tıkalı değil.
aldığın en harika nefesler,
hop dal çık ne astım kaldı ne tıkanıklık.
ha arada illa ki o yaza eşlik eden o yılın "hiti" şarkılar, banel serdar ortaç ya da illa ki tarkan.
günde yüzbin kere duymaktan ister istemez diline dolanır, tatile dönüş yolunda hop unutulur.
gece yıldızları seyretmek bazen altında uyumak.
şehirde göremiyoruz bunları muhabbetini bıkmadan usanmadan yinelemek.

ve tam bir hafta sonra, ne eksik ne fazla,
oh evimi özledim, istanbulumu özledim diyerek koşa koşa geri dönmek:)

bulut&kıymık



Biz 1 buçuk aylık iki tontiğiz.

Annemiz cinsiyetlerimizi ayırt edemiyor, zaten önemi de yok diye düşünüyor. Bizi sevecek anne ve babalar arıyoruz, ev yapımı tavuklu mamaya bayılıyoruz, tuvaletimizi kuma yapıyoruz:)

Oyuncuyuz, pofuduğuz.

Bizi kapıdan kaçırmayacak, camdan balkondan düşürmeyecek, en iyi mamaları yedirecek, yaklaşık 10-15 yılını bize göre planlayacak iyi insanlar, sizi bekliyoruz :))

Bize ulaşmak için mail atın: mormermaid@gmail.com


İşte resimlerimiz :)


http://img19.imageshack.us/gal.php?g=dsc01997eui.jpg

http://img16.imageshack.us/img16/9576/dsc02045k.jpg

http://img19.imageshack.us/img19/6972/dsc02048d.jpg

http://img12.imageshack.us/img12/2231/dsc02051f.jpg

http://img7.imageshack.us/img7/156/dsc02058p.jpg


12042009




Haftasonu,
baharı karşılamak demek,
sokaklara dökülmek,
ayaklarımızın yollara açlığını biraz dindirmek,
yürümek yürümek yürümek,
üşümek,
ortaköy,
bebek,
emirgan,
lale görmekten bıkmak,
uzun yolculuk,
yolda uyumak, -eskiden yapmazdım şimdi öyle rahatım-
hazırladığımız sandviçleri lüpletmek,
en sevdiğim mini sırt çantamı sırayla taşımak,
bir örnek kargo pantolonları giyip fiyakalı pozlar vermek,
ve saati unutmak demek.


"olağan"

camı açıyorum, duyduğum kokuyu tanıyorum, ben bu şarkıyı iyi biliyorum, her yıl yeniden besteliyorum, okuldan kaçmak kokuyor, sokaklara dökülmek, serserilikler, seyahatler, püfür püfür perdeler, misss gibi içime çekiyorum, cesaret diyor, alıp başını gitmekten bahsediyor, gözü karalık, yanına ondan başka hiç bir şey almadan, denize hem de, mickey mouse gözlüklerimi takayım ben, güneşten gözlerim kamaşıyor, muzur muzur parlıyor, haylazlıklara davet ediyor, sonra rüzgar denizin kokusunu taaa burnuma kadar getiriyor, sanki şu an ayaklarıma sular değiyor, bir kez daha emin oluyorum, ben denize kıyısı olmayan bir kentte yaşayamam, darlanırım, bu koku burnuma gelmezse ölürüm, hani şimdi içimden üç kere deniz desem suları yutacak kadar yakınım, neye bakacağımı, neyi tadacağımı şaşırdım ben, mis gibi, bahar bütün cilvesiyle, bu şehire ne kadar da yakışıyor, baharın en çok yakıştığı yerdeyim ben, seninle hem, sonra hamakta sallanıyorum sanki, o çimenlere uzanıp kitap okuduğumuz uzun öğleden sonra gibi, öyle bir dinginlik, uzun bir uykudan dinç kalkmak gibi, hafif rüyalardan, rüya gibi bir sabaha uyanmak gibi, bağıra çağıra şarkılara eşlik ediyorum, "bütün cümlelerin anlamı değişiyor, üstelik tek bir satır eklemeden", kuş olup kanat çırpıyorum, gülüyorum, gözlerimden yaşlar gelinceye dek, ağlıyorum sonra, mutluluktan belki, belki bahardan, kitaplara bakıyorum, bu mevsimde ben kendimi bile seviyorum, adadaki bisikletteyiz şimdi, yokuş ayağı, bir yanım deniz yüzümde rüzgar, sevgilim ben uçuyorum!, sonra en sevdiğim şiirleri bir daha bir daha okuyorum, ilk kez okur gibi, ben sana aşık oldum, ben sana aşık oldum diyorum, kaç kez daha olurum bilmiyorum, çok seviyorum ben bu mevsimi içime dolduruncaya kadar içime çekmek istiyorum, hepsini, sonra her nefesim bahar olsun istiyorum, ben onun bir geçiş mevsimi olduğunu düşünmüyorum, yazı getirdiğine inanmıyorum, kışın onu getirmesini seviyorum, yine bahar. hep bahar, hep nisan. eylüle kadar, sonra eylül, bu her şeye olduğundan fazla anlam yüklemek değil, abartmak değil, altını çizmek değil, gerçekten öyle, siz duymuyor musunuz bu kokuyu? kanınızda dolaşıyor bu zehir, hissetmiyor musunuz yoksa?



üstelik bir yaz günü

durup dururken sana seni sevdiğimi söyledim

sonradan uzun uzun düşüneceğim bunun gülünçlüğünü

ama ayrıldıktan birkaç saat sonra

unuttum yüzünü

"olağan" deme sakın ha

seni yeniden sevmeye hazırım demektir bu

bu dünyada tek başıma

denizin eski olduğu yerlerde

böyle oluyor işte..

t.uyar

kışuykusu

Hani bazen tam da bahar gelmiş zannederken, kış gelir ya,

Hayat bütün angaryalarını hani önünüze sunar,

Birikir birikir de bardak dolar bazen,

Yenik düşer gibi hissetmek, hiç de yenik değilken,

Neye ve kime yönelteceğini bilemediğin bir öfke içinde, kızgınlık,

Sonra eskiden ve uzun bir süre dostun olmuş ama öyle kalmamış birini görmek, değerlerini kolayca bir başkasınınkiyle değiştirmiş olduğunu görmek, tam da bu yüzden hala dostun olmadığını bir kez daha anlamak.

Anlatmaya nereden başlayacağını bile bilmediğin haller, ama konuşmaya bir başlasan hiç susmayacağın...

Napmak lazım bilemezsin...

Ben kış uykusuna yattım, 12 saatten fazla yarı uyur yarı uyanık hallerden kendime hal beğendim.


Sonra güneş açtı yeniden...