iyi niyet

İnternet evet şahane bir kaynak, her şeye anında ulaşabilmek falan filan ama bir o kadar da bilgi çöplüğü.

Geçenlerde, kadınlar için yapılmış bir sitenin sahibinden mail geldi. Her halinden otomatik olduğu anlaşılan maili yazan, "tek başına gayretle kurduğu", "tamamen kendi çabalarıyla oluşturduğu" sitesinden bahsediyor, "destek" istiyordu ve "olumlu olumsuz tüm görüşlerimize açık olduğunu" ekliyordu. Siteye baktığımda evet ciddi bir emek vardı, içeriği oluşturmak için internetteki havuzdan fazlasıyla yararlanılmış ve kopyala yapıştır yapılmış. Sahiden uzun bir mesai, ona diyecek yok.

Buna bir şey demiyorum çünkü alıştık, internette birileri bir şeyler üretiyor, birileri okuyor faydalanıyor, bir kısım ile kopyala yapıştır yapıyor. Kaynak gösterilmemiş ama yine de iyi niyetle sahiplerinden izin almış olduğunu varsayıyorum.

Ama bir de söz konusu sağlıksa ve ekstrem diyetler dahası kritik hastalıklar üzerine önemli tavsiyelerse, dikkatli olmak gerek. Kilo konusunda, sözde kliniğinde bir hasta kaybeden şaibeli bir "uzman"ın tavsiyelerini barındırmasını geçtim, ms için bile çözümler var. Bu "ha bizim komşu da başı ağrıdığında onu içiyor bak söyliyim de yaz onu alırsın" kadar ciddi bir cehalet. Ama daha tehlikelisi. Diplomasız doktorluk. Böyle bir içerik oluşturup "biz kimiz" bölümü koymamak ve sonra eleştirildiğinde, "10 kişilik gece gündüz çalışan bir ekip"ten bahsetmek... "Daha iyisini sen yap" demek... Hayır yapamam ben tıp okumadım ki, sağlık konusunda bilir kişi değilim ki bir "bilgi bankası" oluşturayım. Hayat üniversitesi bitirilerek tıbbi tavsiyeler verilebiliyor olsaydı, kaç yıl eğitim artı uzmanlık falan, ne uğraşıcak herkes Dr. Google'a sorardı.

E bu arada, hani tek başına, gayret, eleştiriye açık olmak, iyi niyet, kadın, destek, link kardeşliği falan?

Çok bir şey istemedim ki. Ne bileyim ufak bir not, "bu bilgiler herkes için uygun olmayabilir. Uygulamadan önce doktorunuzua danışın" veya "bu diyet şeker hastaları ve hamilelere tavsiye edilmez. Doktorunuza danışın" ya da "dikkat bunlar sadece öneridir" gibi. Hani ilkokulda vardı ya, ilk yardımla ilgili, bi kaç madde son madde hep şeydir; "en yakın hastaneye"... Onun gibi. Nasıl bir özgüven bu, böyle bir şey yapsam hipokrat kabusum olur benim, bu insanların hiç rüyasına girmiyor mu?

Sadece biraz özen. Biraz saygı. Sadece. İnanın zor bir şey değil.


Ps: Bu arada, "iyi yapılmış" işler yok mu? Var. Bkz: http://www.hamaratdiva.com/ Emek, düzen, bilgi, paylaşım, gerçek insanlar, kadınca haller, sahici bir mesai, ciddiyet, gerçek tavsiyeler... Güvenle ve böyle bir talepleri olmadıkları halde "linkini paylaşmak" isteyeceğim bir site. Yolları açık olsun.

ekmek macerası

http://www.40firinekmek.com/

Evet bu site bence şahane, kaç kez yazdım kim bilir... Tariflerinin çoğunu denedim, sadece ekmekleri değil, ekmeküstü fikirleri de... Tutmayan, yanlış olan, ayarı kaçan olmadı. Ve son derece pratik, size işi kolaylaştıran şekilde yazılmış hepsi... Genel bilgiler, püfler, uyarılar... Hepsi hepsi çok güzel ve eşsiz. Ve ben, o tariflerle artık ekmek yapmayı öğrendim.

Ama daha önemlisi, "usta"sı...

Ben dün, kendi kafama göre bir tarif geliştirdim. Şimdiye dek kimya deneyi gibi titizlikle koyuyordum malzemeleri. Artık özgürüm.
Ama onu bile usta hanıma sordum. Üşenmedi yine yanıtladı.

Bence o bir melek. Yeryüzüne inmiş bir ekmekperisi. Hamur yoğuran bir bilge kişi. Yaklaşık 2 yıldır, belki daha da uzun zamandır, kaç kere mail attım, sayısını ben unuttum. Benim mutfak yolculuğumda aklıma takılanlardı çoğu. Kimileri gerzekçe sorulardı, kimileri "ben yaptııım" diye heyecanımı paylaşmaktı... Başka bir yerde gördüğüm bir tarifle ilgili bir detay danıştığım da oldu. Her seferinde, maksimum bir saat içinde, heyecanımı paylaşan, sorunumu çözen, devamında ne yaptığımla ilgilenen, yardımcı olan, sıcacık, içten ve mesafeli bir mail geldi posta kutuma.

Bunun nedeni ne olabilir? Kitap satmak, hit arttırmak gibi maddi çıkarlar mı? Hayır. Çok tanınmak, bilinmek, yayılmak gibi manevi çıkarlar mı? Hayır. Yanıtlamaya mecbur mu peki? Hayır.


O sadece iyi bir ruh. Tamamen iyi bir ruh.

Ve ben tanıştığım için çok mutluyum.

Yüzbin teşekkür, konfeti, mor balon ve kalp!

son günlerde


Günler böyle renkli, bu araba gibi güneş alan bir yere park etmiş halde.

* Bolca doğumgünü kutladık. Canım sevgilim bir yaş daha büyüdü, serpildi. Rakamlar olmasa yaşını unutup, benden küçük zannedeceğim kadar yetişkinlikten uzak. İyi ki. Kasım ayı boyunca, çeşitli zamanlarda hediyeler, pasta kesmeler. Ben aslında bütün bir yıl kutlarım bu enerjiyle:)

* Çokça fotoğraf çektim. Ama henüz sonuçları görmedim.

* Bu bayram tatilinde istanbul'un tadını çıkardık. Adım adım yürüdük. Tenha, sakin, telaşsız. Oh ne ala!

* Koç müzesinde bir kocaman gün geçirdik. Dinlenerek, şaşırarak, fotoğraf çekerek, trene binerek. Çok iyi vakit geçirdik. İklim de bizden yanaydı, afilli güneş gözlüklerimiz pek yakıştı.

Çocuk bilinçlendirme kaygısıyla müze gezen insanların, garip davranışları var. Örnek: yüksek ses! Hayır çocukta değil, annede, hatta çoğu zaman babada. Bırak çocuk ne tatlı bir şaşkınlıkla etrafına bakıyor, izliyor. Ki müze aktivitesinin en baştan amacı bu. Sen o keyfe müdahale edip, yüksek sesle "bak o araba bilmem ne zaman yapılmış" diye kafa ütülüyorsun. Ne oldu, çok bilinçlendirdin bravo, hem de hepimizi.

* Yeni yeni yeni ekmekler yaptım.

* Tatilin son günü 12 saat kesintisiz çalıştım. Arada fast food molası verdim, kalkmadan. Şahane bir iş çıkardım, ilginç bir doğum belgeseli. Mucize bebekler. Acaip vakalar. O kadar şiştim ki, sürekli anlattım, ve mutlu sonların birinde ağladım.

* Ahmet Uluçay haberi kalbimi acıttı.

* Ve dün bir kutlama yaptık, 5 ay kadar önce, üç arkadaş, ayınbiri kilisesine gidip anahtar almıştık. Birini geri verme vaktiydi. Benim çekirgem, kocaman gemilere binip dünyayı gezecek. Bize de her limandan kart atacak tabii.

251109

Bayrama hazırım ben:) Bu kez narçiçeği bayramın rengi. Hop küçük mucizeler, minik ailemizin kendi rutinleri, alışkanlıkları.

Her yıl aynı muhabbetlere, “et kesmenin bayramını anlamıyorum” diyenlere rağmen, görebilenlerin “âşıklar bayramı” kutlu olsun.

Uygulamanın nasıl yapıldığı, uygulamayı emredeni ve o inanç sistemini bağlamıyor, üstelik “kurban” ritüeli her dinde olan, dünyanın kendisi kadar eski bir gelenek ve üzgünüm ama kabul etmelisiniz insanlık var oldukça da sürecek…
Amaçlananın ne kadar zarif bir tören olduğunu görememek cehaletten mi? İnsanları eleştirmek başka bir şey, bir inanç sistemini yermek başka bir şey, bunu saygısızlık addeden bir ben miyim? Veya hiç değilse, sırf bir kültürel öğeye saygıdan, yılın bu zamanı bazı fikirlerini kendilerine saklayamaz mı insanlar?

Bunları kelimelerle, resim çizerek, şarkı söyleyerek, ya da susup kalbimle konuşarak anlatabilirim ama sahi gerek var mı… Bazı şeyler yalnızca kalple görülmez mi? Ve dahası bu tamamen “nasip” meselesi değil mi? Herkes payına düşen kadar hani…

Âşıklar bayramı. “Valentine’s” değil, dolayısıyla o kadar havalı değil, kalpli yastıklarla anlatmıyorsunuz bu kez aşkınızı, veya bestseller bir kitapta bulmuyorsunuz… Dahası birçok dilde ve “gönülde” karşılığı yok bu dediğimin; aşk. Barışın da öyle. Bu nedenler birbirini kesen insanlarla dolu dünya.

Aşk için putların her birini tek tek yıkmayı anlayabilenlerin bayramı bu. Bu put “evlat” bile olsa… O evlat “İsmail” bile olsa… Makam, mevki, kariyer, “ne derler”, para falan filandan da öte bir put. Yakın olmanın bedeli yüksektir hep. Sevgiliye bunlar mı lazımdır peki? Hayır, ama aşığın kendisine bütün bunlardan geçmesi lazım.
O yüzden bu bayram, gözü kara bir kadının iki dağ arasında 7 kere gidip gelişinin hatırasını anlayabilenlerin bayramı…

Özetle;
“aşıkların” bayramı mübarek,
diğerlerinin de tatili kutlu mutlu olsun!



ha(ni)miş: Rica edicem; “ayh ama çok iğrenç etleri kesiolar toplu katliam yurdum insanı böle” gibi bir yorum yazmayın; “Pazar kahvaltısı sucuklarını saksıdan topluo olmalısın” derim:) et yemeyenlere de, saygı duysam da, yedikleri her şeyin bir zamanlar canlı olduğunu ayrıca hatırlatmak isterim:)

241109

Yer yer blogdan bayma halleri, o eski geveze halim kayboldu sanki.
Ama çok güzel şeyler oluyor bu arada.

Hem sanki kasım'a nisan kaçmış...

Pazar günü ilk kez; 2 yıl kadar sonra ilk kez, fotoğraf makinemin tozunu attırdım. Bir şey olmuştu, küsmüştüm. Şimdi, yeniden. Adım adım sokaklar, fotoğraflar, ışıklar... Film almak, film takmak, poz saymak, o özlediğim ses, enstantaneler, diyaframlar, denemeler, yanılmalar, sırt çantası, limonata, acıkmış ayaklar, yorulan ayaklar, istanbul'un damarlarında gezinmek, istanbul'un bizim damarlarımızda gezinmesi, nasıl bir zehirse bu, panzehiri kendinde, sokaklar, çocuklar, balat, iki apartman arası iplere gerili çamaşırlar, zaman zaman sosyopatgençlerfotoğrafgrubu gibi ikili üçlü gruplara rastlamak, yürüdüğümüz her yerde turist zannedilmek, ve hiç de bozuntuya vermemek, binbir renk, binbir ışık, avucumda bir kristal sanki çevirdikçe kırılıveriyor renkler elimde...

Sonra haftanın ilk günü, sabahtan dünyevi işler, sonra hop beyoğlu, kitaplar, kitaplar, kitaplar... Hop mis gibi sabunlar... Akşam eve sabun kokusu bulaşmış kitaplarla gelmek.

eve dönüş

Bir ayın sonunda, kendi ruhumda yaptığım durum değerlendirmesi sonucunda,
yeniden evdeofis'e geçtim.

Bu daha bir "upgraded" oldu, işler gelişti, bazı şeyler yön değiştirdi.
Sanki seyahate çıkmış da dönmüş gibiyim, eski bir dostumu ihmal etmişim hissi, insan alışkanlıklarını aslında ne kadar hızla değiştiriyor, ev yabancı geldi, ev ritmi bile değişik geldi şimdi bugün.

Merhaba yeniden;
ahtapotum, karavanım, özgürlüğüm, bitki çaylarım, mumlarım, müziklerim, kelimelerim...

uykuuuu

Ya herkes mi öyle bir tek bende olan bir şey mi, eve gelene dek yoyo gibiyim, ama kapıdan girdiğim an sanki yığılacağım, yemeği ancak yiyebiliyorum ve eğer eve iş getirmişsem onları yapabiliyorum bir ihtimal ve sonra sabah açıyorum gözlerimi. Tabi bu her zaman böyle değil, ama mesela dün ve bugün böyleydi.

Bu rutine uzun zamandır alışık olanlardan öneri ve tavsiye istiyorum. Vitamin mi almalıyım ne yapmalıyım? Duracell tavşanının yanında pili biten bir kaplumbağayım. Yoksa sadece alışma dönemi mi bu nedir? Uyku değil sorun başka bir şey, bir anda aşırı bir pil bitmesi hali. Uyku ihtiyacı da değil. Çözümü nedir, döngü dışına çıkmak mı? Kendime vakit ayıramama halleri değil bu, öyle bir sorunum yok. Tek isteğim biraz daha enerji. Nasıl yapmalı?