Kırk kere söyledim bir daha söylerim
valentine
Kırk kere söyledim bir daha söylerim
home sweet home
Pek keyifli, artık biz de lost manyaklığına dâhil olabilcez. Karizma puanımız artacak.
Bugün evdeyim.
En sevdiğim sabahlıkla sakin sakin dolanmak için, hiç konuşmadan, hiç telefon çalmadan.
Basit şeylerdeki mutluluğu acelesiz hissetmek için.
Yemek yaptım, yavaş yavaş çamaşır katladım. Cildime sevdiği maskeyi, kırışıklara da ütü sürdüm.
Mahjong oynadım. Taşları bitirince çıkan havai fişekleri pek sevdim.
Yarım kalan atkıma el attım, bir ters bir düz ördüm.
Saçlarıma bakım yaptım, bir ara Derya Baykal’a bile göz attım:)
Tüm camları açtım sonra, hafif ürperdim, bu hissi sevdim.
Günler uzadıkça, çıkış saatlerim aydınlığa geliyor, pek seviniyorum. Bahar gelsin
artık, yaz gelsin, gezelim, eve girmeyelim, her hafta planlar yapalım. Çanta hazırlamayı özledim.
Pazar sabahı kahvaltısında, kendi elektriğini nasıl üretebileceğine kafa yoran ve sonraki iki saatini bunu araştırmakla geçiren, hatta plan yapan bir adama sahibim ben. Bunun avantajı oldukça fazla tabii, bir kere hiçbir iş için tamirci çağırmadık mesela. En pratik teknik çözümler kendisinde. Her günüm festival gibi, bu sebepten. Kendisinden, kendi tuvaletini temizleyen kedi tasarlamasını istiyorum, acilen. Temizleme işlemi neyse de, temizlerken, içten içe gülerek izlemeleri ve direk gidip kullanmaları benimle dalga geçtiklerini düşündürüyor.
Pamuk şeker gibi bir gün. Pofuduk tatlı hafif.
Elime yüzüme bulaştı.
she is back
Gece eve dönüyoruz, Taksim'den.
Kapının önünde kediler, deli kediler.
Ben bakıyorum, oynamak isteyerek "Maya'yı gördünüz mü buralarda?" diye soruyorum.
Sevgilim, yukarı çıkıyor, hem mamalar getiriyor onlara, hem de bizim cadı Duman'ı.
Kediler yerken, gorgor sesler çıkarırken, gülüşüp duruyoruz.
Yokuşun başına doğru gidiyorum, Maya'yı ilk bulduğumuz yere.
Şişko kediler var, aç.
Sonra bir tanesi geliyor uzaktan, arabanın altından çıkıp geliyor.
"Miaw" diyor beni görünce.
Ay Maya buuuuuu!
İnanamıyorum gözlerime, artık bulabileceğimizi düşünmüyordum.
Gözlerim parlıyor kocaman.
Sokakta kedilerim için uydurduğum şarkılardan birini söylemeye başlıyorum.
Nasıl kirlenmiş, nasıl acıkmış, nasıl uykusuz.
Eve getiriyoruz, önce biraz azarlanıyor, hem Duman tarafından hem bizim.
"İki gecedir nerelerdeydin sen?"
"Bizi çatılarda gezdirdin biliyor musun sen, saatlerce ağladım"
Sonra gece oluyor, eğik tavanlı yatak odamızda maaile uyuyoruz.
Sabah mahmurluğuyla oyunlar oynuyoruz.
Pek mutluyuz.
a purple little little lady
“Seninle oynayamam” dedi tilki, “ ben evcil bir hayvan değilim.”
“Buna çok üzüldüm” dedi küçük prens. Ama biraz düşündükten sonra: ”Evcil ne demek?” diye sordu.
“Anladığım kadarıyla burada yaşamıyorsun” dedi tilki, “kimi arıyorsun?”
“İnsanları arıyorum,” dedi küçük prens, “ peki ama ‘evcil’ ne demek?”
“İnsanlar,” dedi tilki, “tüfeklerle dolaşırlar ve avlanırlar. Tam bir baş belasıdırlar. Bir de tavuk yetiştirirler. Tüm işleri bundan ibarettir. Sen de mi tavuk arıyorsun?”
“Hayır, ben arkadaş arıyorum. Ama ‘evcil’ ne demek?”
“Bu pek sık unutulan bir şeydir. ‘Bağ kurmak’ anlamına gelir.”
“Bağ kurmak mı?”
....
“Senden rica ediyorum. Lütfen beni evcilleştir!” dedi.
“Elbette” dedi küçük prens. “Ama pek fazla vaktim yok. Yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
“Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
“Ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
“Çok sabırlı olman gerekiyor. Önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. Ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. Sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. Ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
Ertesi gün küçük prens yine geldi.
“Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim.
...
Böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. Ve ayrılma vakti geldiğinde “Ah! Sanırım ağlayacağım” dedi tilki.
“Bu senin hatan” dedi küçük prens. “Ben sana zarar vermek istemedim. Seni evcilleştirmemi sen istedim.
“Doğru, haklısın” dedi tilki.
“Ama ağlayacağını söyledin!”
“Evet, öyle.”
“O halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.”
“Hayır, oldu. Buğday tarlalarının rengini gördükçe seni hatırlayacağım. Şimdi git ve güllere bir kez daha bak. O zaman kendi gülünün evrende eşsiz ve tek olduğunu anlayacaksın. Sonra bana veda etmek için buraya geri döndüğünde, sana hediye olarak bir sır vereceğim.”
Küçük prens güllere bir kez daha bakmaya gitti.
“Hiçbiriniz benim gülüm gibi değilsiniz. Çünkü henüz hiçbiriniz evcilleşmediniz. Ve siz de hiç kimseyi evcilleştirmediniz” dedi onlara. “Siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. Dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. Ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”
Güller bu duyduklarına çok bozuldular.
“Evet, güzelsiniz. Ama boşsunuz. Sizin için kimse yaşamını feda etmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. Ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. Çünkü ben onu suladım. Ve onu camdan bir korunakla korudum. Önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. Tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). Onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. Ve bazen de suskunluklarına katlandım. Çünkü o benim gülüm.”
Bunları söyledikten sonra tilkinin yanına döndü.
“Elveda” dedi.
“Elveda” dedi tilki de. “Ve işte sırrım: Bu çok basit. İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi gözler göremez.”
“Temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. Öğrendiğinden emin olmak istiyordu.
“Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” dedi küçük prens.
“İnsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. Gülüne karşı sorumlusun.
“Gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı küçük prens, öğrendiğinden emin olmak için. Sonra yoluna devam etti.
Küçük Prens
/
/
kör nokta
Kedilerin ilaç telaşı, kar yağsın duası, şibumi, saç bakımı, last fmi yeni keşfetmek, enerjik kız, sabah erkenden ütü, az uyku, çok kedi tüyü, kaz tüyü yorganda maaile sıcacık uyku. işte böyle bir kış.
kızkulesi
Bir baktım, iki bilet aldı, şaşırdım.
sobe!
Sonra, yaz sonuydu sanırım, sevgilim demişti, sana bir blog yapalım diye.
İstersem müzik koyuorum, istersem fotoğraflar.
bu kadar:)
yaşandığından farklıdır, keyif içinde saklıdır
o her zaman gülen yüzü, bazen hüzünlü bi şarkıdır
karşımda geç kalmış yıllar, arkamda bir çok aşkım var
rastgeldiğim tüm insanlar seni bana anlatırlar...
göründüğünden de güzelsin, niye dışımda gezersin
içindeki sensizliği sen başlatır sen bitirirsin
aklımda kör başlangıçlar, hepsinde senden birşey var
geç yattığım bütün akşamlar seni bana anlatırlar...
küçük sitemler ettin bazen
bazen kelimelerle af diledim senden
o kadar memnunum ki bana gelmelerinden
belki hiç belli etmem ama
dünyanın en mutlu erkeğiyim ben
yanındayken
yaşandığından farklıdır
tadı baldan da tatlıdır
o her zaman gülen yüzü
bazen hüzünlü bi şarkıdır..
happy new year!
seni getirdi.
yukardan iniyorlar.