Bugün benim için güzel bir şey oldu.
Habertürk gazete alanlar için; 20. sayfada sol köşede blogum ve ayrıca bir de yazım var.
Böyle bir şeyin en çok bu dönem olması mutlu etti beni, şöyle ki;
Gölgeleri vardır herkesin. Hani sizin de olmuştur, belki lisede. Saç şeklinizi falan taklit eden. Hoşlandığınız çocuğa, sırf siz hoşlandınız diye ilgi gösteren bir sıra arkadaşı. Defterini aynı sizinki gibi kaplayan belki. Size gösterdiği alakayla boğulacağınızı hissettiğiniz. Veya annesiyle her geldiğinde, sizi tepeden tırnağa süzüp, yaptıklarınızı yapmaya çalışan bir ahbap. Güzel bir özenmeden bahsetmiyorum, kastettiğim daha çok şizofrenik bir durum, bir kopyala yapıştır hali. Ama hem öfkeli, hem sağlıksız. Daha doğru tanım; kes yapıştır hali. O sinirle ve hırsla sizi yer bile bunu yapan. Gerçekten "köprüden atlasam atlar" denecek türde bir psikolojik rahatsızlık.
Gölge doğru kelime sayılmaz. Ama kendi başına bir hiç olduğunu ifade etmek için daha iyi bir kelime bulamadım. Siz var olmadıkça, o yok. Sizden beslenmediği sürece, o bir hiç. Kendi zevkleri, kendi ruhu, kendine dair hiç bir şey yok. Bu konuda hiç de pratiği yok, çünkü yıllardır hiç kendi olmamış. Güneşe muhatap sizsiniz, pırıl pırıl parlayan, ışıltılı olan sizsiniz, o sadece karanlık yamuk yumuk manasız bir şey. Gölge gibi işte bu açıdan. Ama aslında daha çok; ne bileyim paralel bir evrendeki çarpık bir kopyanız olduğunuz düşünün. Adım adım sizi takip eden, ama asla bunu itiraf edemeyen.
Dedim ya; çoğunuzun olmuştur, ama işte kısa kısa dönemler belki. Yazlıkta aynı mayoyu giyip kikirdeyen bir kız belki. Benim hayatımda da var böyle bir tane. Keşke böyle basit olsa ama ne yazık ki çok daha köklü, eski. Seri katil hevesiyle peşimden gelen. Hayatımın, kararlarımın, seçimlerimin kötü birer kopyalarına yaşamında yer veren. Hatta yaşamını tamamen bunlardan oluşturan. Bu hastalığı yüzünden, hayatımdan çıkardığım. Ama yine de uzaktan uzağa beni izlediği yerde hala bunu tekrar eden. Blogumu bildiğini mesela kısa bir süre önce öğrendiğim ve ne yazık ki buna onun açısından "of şimdi nelere kalkışacak" hissiyle çok üzüldüğüm. Kendi benzer sevinçleri için benim kelimelerimi kullandığını gördüğüm. Çok acıklı işte.
Böylesi bir gölge için ne yapılır? İşte bu noktada çaresizsiniz, çünkü hiç. Aldırmamak bile çözüm değil, çünkü o sizi kendi dünyasının merkezine koymuş, aldırmayışınız bu durumu daha da abartmasına neden oluyor. Sinirlenmek manasız çünkü gölgeler yara almaz, zarar görmez, onlarla savaşamazsınız. İçinizden yok olmasını dilemek dahi çözüm değil; çünkü unutmayın o zaten "yok". Bu nedenle; en fazla belki acıma duygusu hissedebiliyorsunuz, çünkü bu kadar zayıf, temelsiz ve zavallı bir durum ve silik bir karakter için hissedilebilecek pek fazla bir şey yok. En fazla bir gün tedavi olmasını diliyorsunuz ama bu da zor bir ihtimal çünkü o hiç bir zaman hasta olduğunu fark edemeyecek.
İşte bu yüzden, hop bu gazete mevzuu iyi geldi. Patenti almışım gibi bir duygu :) Ben burdayım, bunlar benim kelimelerim, her birinde tarihler var, benim yaşamım, benim emekle ördüğüm kozam, benim aşkı yaşama halim, benim "üç kalp" diyerek duyurduğum hamileliğim örneğin, (aynı kelimeleri kullanmak heyecanı ve yaşananları aynı kılmıyor üzgünüm), benim mucize dolu annelik sürecim ve benim minik evrenim der gibi. İşte bu yüzden iyi geldi.
Ve tabi benim geveze kelimelerimi okuyan, önemseyen, kıymet veren birileri olmasına ve onları bir kağıtta görmemi sağlayanlara içten bir teşekkür ederim.
2 yorum:
bi de gölgeler hep çarpık aynalardan bakar kendine. lunaparktaki aynalı tünel gibi, bazen büyük, bazen eğri görür kendini, bir sürü görüntü. yetinmez, yetinemez, daha daha ister.
bazıları büyür ve geçmişe gülüp geçer. bazıları aynalı tünelde kaybolur.
deryik'in ardından yorum yazmayı sevmiyorum. ne yazarsam yazayım onun yazdığının altında bomboş cümlecikler olacakmış gibi geliyor.
o nedenle tek bir şey söyleyeceğim, çok sevindim gazete olayına :)
Yorum Gönder