sıradan

Nasıl sıradanım nasıl sıradan şu sıralar:) Bayılıyorum mesela şu günlerde beni arayıp "bikbik şu sergiye gittim, bikbik şu toplantıyı kaçırmadım, ay sen evde misin?" şeklinde anlatan meşgul insanlara. "Sen ne yapıyorsun?" Yoğun bir gündem bekliyor belli ki, ama benimki çok özel, ulu orta saçılmayacak elmas taneleri. "Hiç." diyorum o yüzden ben de. Çok seviyorum "hiç" demeyi böylelerine.

Hava soğuk, oğlanla öğleden sonra yürüyüşlerimiz iptal. Burnumuzu bile çıkartamıyoruz günlerdir, "aman hasta olur" diye değil, basbayağı üşüyoruz.

Zaman zaman sıkıldığım oluyor tabi ki, yalan yok. Nefes alınca geçiyor neyse ki. Evdeyim, ev kuyu gibi, sanki ayrı bir organizma bu aralar. Çevirileri azalttım; sürekli bir aktivite, bir eğlence peşindeyiz, sesler, agular, sıkılmalar, bir neşeler, bir komiklikler. Ama konuştuğum yetişkin sayısı pek az, dahası kendimle kaldığım anlar giderek azalıyor. Ara ara kitap okuyorum o kadar.

Sonra bu akşam, Baba geliyor, ihtiyacımı anlıyor akşam rutinini devralıyor. Hava buz gibi, karanlık. Çok severim. Hadi dışarı. Uzun yürüdüm, düşündüm, düşünmedim, yürüdüm, yürüdüm.

Hava soğuk avm'ye giriyorum. Aklımı kaybediyorum. Bebekken almamıştım böyle şeyler, şimdi alabilirim, bakıyor, ilgileniyor. Şunu da alalım, bu küpleri, bu renkli halkaları, evet şunları da. Daha alırken hayal ediyorum görünce vereceği tepkiyi, şuraya bastığında ses çıkınca nasıl sevineceğini. Saklayıp nasıl tek tek ve hangi zamanlarda çıkaracağımı planlıyorum. Bildiğin hayal kuruyorum oracıkta.

Birkaç dakika sonra, görevli kadınla arkadaş olduğumuzu fark ediyorum. Tanrım, o otobüs teyzeleri vardır ya, hani çenesi düşük olur, cüzdanından çıkarır fotoğrafı "bak bu benim torunum" diye, işte onlardan beterim. "Bakın bu da benim oğlum, -cep telefonumda var fotoğrafı- sizin kız 13 aylık mı, benim oğlum 4 aylık, bakın fotoğrafı, çok neşelidir, çok tatlıdır, homur homur bir adam, yok hayır evde çalışıyorum ben, tabi sizinki de çok zor, aaa babanesi mi bakıyor, o dediğiniz biberon hangisiydi..." Kadın da anlatıyor aralıksız. Kendimi dürtüklüyorum içimden "sus" diye. Yok durduramıyorum, "ay babasıyla şimdi, evet benimki de, bu akşam işim bitmedi geciktim ama içim rahat, tabi benim de, yaşasın babalar."

Nihayet susuyoruz, kasadaki işler bitiyor, elimde koca torbalar, önce buraya girdim çünkü buradaki işlerimi halledip kendime bir şeyler bakacaktım. Ama yok yeterince zaman harcadım, oğlumu göreyim, bekler beni. Pofpofpofuduk uyanır, sarılırız yeniden uykuya dalar.

Sonra eve geliyorum, Baba yorgun savaşçı, ev sessiz, minik sevgilim uyumuş. Gidip öpüyorum onu, "seni seviyorum" diyorum, yandan çarklı gülümsüyor. O her gülümsediğinde güneş bir başka parlıyor. Bir anını bile kaçırmadığım için ne şanslı olduğumu düşünüyorum ben. O uyumaya devam ediyor.

Bizimki büyük aşk.

1 yorum:

Anonymous dedi ki...

41 kere maaşallah:)