Yılın Beceriklisi


Bana hediye edilen bu Oscar’ı gururla rafa koymakta ve her gün bakıp keyiflenmekte bir sakınca görmüyorum. Evet iki bebekli hayat beceriklilik istiyor, dikkat: iki çocuklu değil; iki bebekli. Araları on ay, biri emiyor, diğeri hala tam olarak konuşamıyor.

Düşünüyorum da; hayat ancak şimdi, yaklaşık son bir aydır düzene girdi. Elbette bir düzensizlik içinde yaşıyor değildik ama çok büyük bir değişim ve ardından gelen adaptasyon süreci nihayet tamamlandı.

Nihayet artık günlük rutinimiz iki bebeğe de uygun bir şekilde oturdu. Yemek, çamaşır, insanı içine çeken ev kuyusu işleri, iş bölümü organize oldu. Zaman aldı tabi, bir süre survivor gibi yaşadık. Bebeğin kırkının çıkması kadar annenin de çıkması gerekiyor, o sezeryan ağrıları, “hamile mode off”a geçiş ancak zamanla mümkün oluyor. Ve erken doğan bebek, ilk üç ay sahi survivor, kilo aldı mı, emdi mi, mutlu derken bence en şahane eşik 6. aya yaklaştığımız şu günler. Evet dünyaya alıştı, evet toparladı, rutin aşılar tamam (kedi gibi oldu ama olsun),  anne kiloların bir kısmını verdi, bünyesi nispeten güçlü, heyheyleri neredeyse gitmek üzere. Budur. Bundan sonrası bence hep daha kolay olacak.

Sabah bir neşeyle başlıyoruz güne, tabi büyük oğlum ters kalkmamışsa. Bazı sabahlar günaydına bile kafasını hayır anlamında sallayıp nida atacak durumda oluyor. Onun dışındakiler şarkı, eğlence. Diş fırçalıyor, yüzünü yıkıyor babayla. Bu esnada diğer Pompik genelde üzerimde kahvaltısını etmekte oluyor. Sonra artık o günkü piyango neyse, omlettir, kreptir, hangi kalorili kahvaltıysa onu ediyoruz. Sabahları seviyorum. Enerji dolular. Bu enerji akşama dek sürüyor ve bir de daha bir şarj olmaları için öğle uykusu, pekmez falan alıyorlar:) Ben ancak türlü vitamin destekleriyle yakın bir güç elde edebiliyor, hiç değilse gün içinde neşemi kaybetmiyorum. Hava müsaitse; ki biz aslında hep uygun kıyafetlerle çıkarız, parka gidiyoruz. Fakat önce uzuuun kar yağışı engel oldu buna. Tek olsa tamam ama iki bebekle, biri arabada, diğeri slingle bana yapışıkken çıkmayı göze alamazdım. Arada bahçeye indik o kadar. Sonra hastalık atlattık ve yine bir müddet çıkamadık. Evdeysek eğlencenin dibine vuruyoruz. Oyunlar, şarkılar, vesaireler. Arada anne yemek yapıyor, yemek yeniyor, süt içiliyor falan. Kısa cümle ama uzun iş, yemek yaparken yalnız değilim, yanımda en az ihtimalle şunlar da var: bacağa yapışan bir bebek, mutfaktaki erzak dolabını salona taşıyan bir kaşif, kucağa alınmak için bağıran bir asi ruh...

Akşama doğru pil bitmeye yakın, tuhaf sesler çıkaran walkmanlere dönüşüyorlar biraz, itiraf etmeli. Anlamsız istekler, akla gelmez oyunlar, itirazlar, arızalar derken... Ve uyku.

İşte bebekli bir annenin en verimli ve aynı zamanda en kararsız saatleri. Uyusa mı, sakince yemek mi yese, acaba yürüyüşe mi çıksa, ay yoksa bir kitap mı okusa, en iyisi ılık bir banyo yapmalı, yok öylece durup boşluğa bakmalı... Ve gün böyle kendi telaşı, gürültüsü, deli doluluğuyla bitiyor.


2 yorum:

Derya k dedi ki...

Agiz dolusu massallah size:)

deryik dedi ki...

bloga bol bol yazmalı :)