sing sing sing

Geçen gece, bağır çağır, avaz avaz, bol kahkaha, deliler gibi neye güldüğünü bilmeden...

Güzeldi.

/
yalnız kaldıysan kalkıp pencerenden bir bak
güneş açmış mı yağmur düşmüş mü
dön bak dünyaya
herkes gitmişse sakince arkana dön bir bak
dostun kalmış mı aşkın solmuş mu
dön bak dünyaya dön bak dünyaya
bir sonbahar kadar yalnız bir kış kadar savunmasız
ya da ilkbaharsan yolun başındaysan
asla vazgeçme kalkıp da pencerenden bir bak
güneş açmış mı yağmur düşmüş mü
dön bak dünyaya

her sabah

cartoon cat

becoming jane


ben
elbiselerden
(dikmek)

istiyorum.


happy tree friends

Dünyanın en harikaaaa çizgi filmleri burda!

"Eyes Cold Lemonade" favorilerden.

Şarkısı yapıştı gene dilime;

laralalaylaylalralalaaaaaaaaaaaa!

milkshake



İdeefix'ten siparişlerim geldi:)

Pek çok kitap. İnternetten alışverişe bayılıyorum. Paketten ne çıkacağını bilsem, hatta üzerinde faturası olsa da, paket açmaya bayılıyorum. Kargo görevlisi bana elden teslim etmeyecek de, Noel baba bacadan atacak sanki.

Daha da güzeli, kitaplardan bir tanesi yemek kitabı olunca, hediye olarak, paketten milkshake çıktı.

"Ayyy nasıl bildinizzzz" diyecektim neredeyse. Biz buna bayılıyoruz, yaz gecelerini çilekli milkshake'le kutluyoruz. Gece, beyazlar içinde, film izlerken çilek keyfi.
Fevkalade!
Ps: Koltuklarda akla hayale gelmeyecek bir aksilik yaşandığını, bu yüzden iptal ettiğimizi, hala koltuksuz olduğumuzu, yeni siparişlerin de üç haftadan önce gelmeyeceğini söylemiş miydim?



crafty

Sakin geçiyor günler, sanki gittikçe uzayan yaz öğleden sonraları, ılık esen rüzgar...
Güneş battıktan sonra, hafif menüler, sonra kitaplar, filmler, keyifler...

:) Onca aksiliğin sonucunda, koltuğumuz, kocaman köşemiz, özenle seçtiğimiz bu kez de kumaş hatasıyla geldi ve geri gitti, artık iptal edildi. Taşınma serüveninin sonunda, hala bir kaç sandalyeyle devam ediyoruz koca salonda.

Şu sıralar;

istiyorum:



revir

Evin hanımları biraz kırıktık bu ara.
Ben alerjik haller, öksürük, hapşırıklar...
Duman'sa paticiğine batan bir otla uğraştı.
Veterinere gitti ve genel anestezi yedi.
Doktor "tekvando yapabilen bir kedi ilk kez görüyorum" dedi, "benim kızım martılara bile kafa tutuyordu ne diyorsunuz siz" dedim...
Gücüyle, inadıyla, huysuzluğuyla herkesi şaşırttı. Bizi hariç:)

Sonra babamız, ikimizi de baktı, iyileştirdi.

Ve ben bu yeni semti seviyorum.
Siteleri sevmem hiç, fazla steril gelir, fazla planlı. "Kalk gidelim"i severim ben, hafif karışıklığı, mahalleyi. Şimdi sokaktan geçen "domatees, soğaaan" amcayı duyunca nasıl mutlu oluyorum, "çıkmıyorsa kalsın abla sonra verirsin" diyen bakkalı... En çok da ikindi vakti, sokakta top oynayan çocukları. Camların kenarına sıra sıra dizilmiş sardunyaları, bu evde ben de çiçek yetiştireceğim, çoktan verdim kararımı, gelecek bahara artık. Sokak lambalarını sonra. Sevgilimi geleceği saate yakın camda beklemeyi... Vakitsizlikten yapamadığımız, şimdi de hoşumuza gittiğinden uğraşmadığımız işlemler yüzünden, televizyonsuz hayatımızı...

mucize

ben bir mucize gördüm.
bir mucize gördüm ben.

Bizden bir kaç ay sonra evlenen kuzenimiz baba oldu.
Anne de, bebek de melekler gibiler.

3 günlük maratonun sonunda, ben hala şaşkınım. Her aşamada yanlarındaydım ve hiç bir anı hayatım boyunca unutmayacağımdan çok eminim. İlerde "elimize doğdun sen" derim minik hanıma.

Mucize kelimesi doğumun dışında bir şey için kullanıldığında anlamını tam olarak karşılamıyor bence. Bu gerçek bir mucizeydi ve ben bunu gördüm. Gözlerim dört açık.
Şaşırdım, ağladım, elini tuttum, prensese dokundum, her bir kareyi ezberledim, süt içişine tekrarı olmaz bir doğa olayı gibi baktım, ben bu deneyimi çok sevdim.

Anne olan bir kadın her şeyi yapar bence. Vız gelir.

Artık evlerindeler, dilerim üçü de sonsuza dek mutlu mutlu yaşarlar...

ZzzzzZzzzzzzzzzzzzzzZzzz....

Pazar günü sabah erken başlayıp, akşam geç saate dek süren bir çalışma vardı bizim evde:)
Önce komşulara söyledik izin aldık.
Sonra müzik, matkap, çekiç, süpürge...

Pazar gecesi uykuya yattığımızda, evimizde uyum ve sakinlik hakimdi, nihayet:)
Yerleştik, eksikler tamamlandı, Cuma günü ilk davetimizi bile veriyoruz.

Bu akşam koltuğumuz geliyor, ayaklarımızı uzatıp, keyif yapabileceğiz.

Bu telaşın içinde vakit ayırıp doktora gittim dün, kırmızı beneklerim için. Eskiye göre o kadar iyiyim ki, nazar değmesin. Ama yine de ihmal etmek istemedim. Doktorumun yönlendirmesiyle, Prick testi yaptırdım. O kadar çok şeye alerjim çıktı ki, şaşırdım, bir kısmını doğru tahmin etmişim. Şimdi doktorun yazdığı ilaçları ve önerdiği ürünleri kullanacağım. Bir hafta sonra da kontrol. Evde hiç bir surette temizlik yapmayacakmışım, toz almayacakmışım, yapmak zorunda kaldığımda da, maske kullanacakmışım:) Onun dışındaki önerileri, bizim zaten aşağı yukarı uyguladığımız şeylerdi.

Şükürler olsun ki, kedi tüyüne alerjim çıkmadı:)

Verdiği ilaç, bir diğerine kıyasla düşük dozda olmasına rağmen uyku yapıyor fena halde...

Gugıla sor

Ya bu Google Analytics acayip eğlenceli bir hede.
Anahtar kelimelere baktım ben de, birazını yazayım dedim:) Pek güldüm.


huzur kampı: bunu gugılda arıosun:) umarım bulursun
milka ineği: evet kendisi burda:)
nasıl ısınırız: bilmem
ankaradan kaçmak: hehehe genel istek
deniz kızı tatilde: ah keşke:)
esas deniz kızı: hakiki urfa kebapçısı gibi bir şey olmalı
karnıbahar nasıl yapsak: sarımsaklasak da mı yesek sarımsaklamak da mı?
mor yünler: hastasıyız
seni seviyorum battaniyesi: ben de seni seviyorum yastıklarıyla iyi gider
ninca kaplumba: ninja kaplumbağa diye yazılır evladımcım o, ben espri olsun diye öyle yazdım, o kadar çok ki böyle arayıp siteye gelen:) yok kaplumbağa falan. ninca kaplunba oyunları yazan bücürük, aynısı senin için de geçerli.
deray baykalla ilgili sayısız aramalar: gece lambası yapımı, ören bayan, bilmem ne. sevmem ki ben kendisini ya.
duman kız: bunu kim aratmış acaba?
kendimi anlatan yazılar: bunu gugılda aramanın mantığı ne acaba? git yaz sonra git orda oku gene, burda ne gezer
korkak denizkızları: ben değilim:)
sokak kedileri evcilleşir mi?: evet. ama gugıla insanmışçasına muhatap alarak soru sorulmaz.
bizet carmen dinle: bence de dinle.
deniz kızı süslü: evet öyle.
deniz kızı ve korsan: ben hiç tanışmadım.
hepsi 13.5.08: önce anlamadım sonra jeton düştü, bir kaç uzaylı kızın dizisi bu sanırım, şarkı da söylüyorlar daha fecisi, allah karşılaştırmasın.
kız kulesinin adresi: işte bu harika çünküüü bu cevap blogumda var:) Kız Kulesinin adresi:
Üsküdar Salacak Sahili Karşısı-İstanbul
mortingen: O be-nim!
purple ne demek: işte gene gugıla direk bir soru:)
sararmış gömlek nasıl beyazlatılır: dalga geçmiorum bunu bir kez ben de sordum:)
kendimi anlatan bir dörtlük: şaka gibisin.
örmeyi nasıl örenicem: bilmem ki:D
öğretmenler sigara yasağı ilk gün: eğlenmek isteyen biri olmalı.
üç kere hapşırmak: ben alerjik olduğum için başladığım zaman 33'e kadar giderim.
yutuba başka adresten girmek: evet mümkün:)
deniz kızı deniz ineği: yok daha neler!
google öğrendim: afferin sana!
kız kulesi kahvaltı ne kadar: ayıp kızı bi kahvaltıya götürcen hesap yapıosun:)

çıtır kıtır

hiiho.

İnternetten bulduğum zeytinli cips tarifini, geliştirdim;
Labne peynirli ve domates salçalı da yaptım ama en leziz sonuç zeytinlide alındı yine de.
Attım sepetime az kalorili cipslerimi, sevgilim evden aldı beni, gittik maç izlemeye aileyle.
Kocaman balkonda püfür püfür seyrettik, ben bir yandan örgü ördüm:) Bayağıdır elime almamıştım, iyi geldi.

Başından sonuna dek ilk kez bir futbol maçı izledim ve şu laf "bir tane yemeden açılmıyoruz" gecenin lafı oldu bence.
Türk işte:)

Hakkaten çok keyif aldım, eğlendim. Yarı final nedir, offside neye denir, ceza sahası neresidir öğrendim.

Evdeki dağınıklığın tam olarak yarın akşam itibariyle son bulmasını umuyorum:)
Bu arada taşındığımızdan beri yerde yatmamıza sebep olan eksik yatak parçası sorunu yarın halledilmiş olacak.

Yerleşik hayata geçmemizin maksimum bir haftayı geçmemesini, haftaya Pazar, ilk misafirlerimi davet etmeyi bile umuyorum:)

ikea evinizin her şeyi



Bir İkea klasiği;
Önce klavuzu unuttuğumuz için kuramadık, sonra hadi onun netten bulduk bu kez de parçaları eksik almışız:)
Bu akşam gene ordayız, eksik parçaları almak, bir de çalışma köşesi yaratmak için...
Duman'a gelince mahallenin bütün kedileriyle kavga ettikten sonra nihayet eve alıştı:)
Tek tek tamamlanıyor her şey
Bugün nihayet morsüpürgem de geldiiii!
Model: sevdicek
Foto: ben

duman duman

Duman'cım;

Evet burası bizim yeni evimiz.
Yavaş yavaş alışacağız, güzel bir düzen oturtturacağız.
Hayır, eski eve geri dönmeyeceğiz.
Taşındığımız bir kaç günkü kalabalık bir daha olmayacak, gene kendi küçük çekirdek ailemiz olacağız.
İnan bana burda daha rahat edeceksin.
Harika bir köşe yapacağız sana, ama biraz sabret bak daha bizim koltuğumuz bile gelmedi:)
Mahallenin kedilerinden korkmana gerek yok, biz seni koruruz. Senin baban onlarınkini döver merak etme.
Ayrıca sen martılara bile kafa tutabilen bir kedisin, aslansın, kaplansın.
Gerginsin anlıyorum ama yüzümü tırmıklaman hiç güzel değildi. Ödümü kopardın.
O yüzden popona terlik yedin.
Evde saklanıp, seni çağırdığımda ses çıkartmayarak beni korkutamazsın. Ordasın biliyorum.
Bütün kolilerin kenarlarını deştin, taşınmadan önce bile bak buna kızmıyorum ama tuvaletini gereksiz eşelemen sinir bozucu hele de süpürgemizin bozulduğu şu günlerde.
Çevremizdeki herkes, yeni eve geçtiğimizde seni bırakmamızı öğütledi. Biz bunu düşünmedik, hayat arkadaşımız, bi' tanemizsin ama lütfen kimsenin kedi beslemediği bir apartmanda miyavlamalarınla yeri göğü inleterek bizi zor durumda bırakma.

Seni seviyoruz.

Annen/Baban

mimmimmim

Sinem'cim beni mimlemiş:)

Konu; çocukluk yada gençlikte yaşanan en tehlikeli, en komik macera.
Mimi yazdığı günden beri düşünüyorum, düşünüyorum ama bulamıyorum:)

Küsme bana olur mu? Aklıma gelirse belki yazarım ama aklıma hiç gelmiyor. Ya çok uslu bir çocuktum yada kafam darmadağınık.

Dolayısıyla da kimseyi mimleyemiyorum:)

ta-şın-dık

Ve;

Taşındık!

Cuma günü aksiliklerle dolu, yardımcı ablayla eve geldiğimizde, sular kesik, fişe takarsın süpürge çalışmaz, engelli parkur gibi bir gün ama, sabır sabır sabır.
Gecesi toplanma, toplanma, toplanma, yardıma gelen cici arkadaş. Sonra eşim, kuzenim, kırılmaması gerekenleri, arabayla nazikçe yeni eve bırakmaları.
Cumartesi, eski evle son bir veda, işe doğru yola çıkış.
Evde kalan sevgili, ortadakileri toplamak, rafları, gardrobu sökmek paketlemek.
İş çıkışı yeni eve geçip, sakin sakin eve getirilenleri yerleştirmece. Nasıl keyif. Püfür püfür rüzgar.
Karşı balkondaki erken ergen kızların dinlediği korkunç müzikler bile keyfimi kaçıramadı:)
Sonra akşam vakti, evimiz sırtında çıkıp gelen sevgili.
Günün kahramanı kendisi. Unuttuğu, kırdığı bir şey yok, onca yorgunluğuna rağmen yüzünde aşık olduğum gülümsemesi.
Birtanecik arkadaşım, halamız ve diğerleri...
Elektronikleri takmaca, gardrobu kurmaca, muhabbet.
Kutusunun içinde korkudan kaskatı kesilmiş Duman:)
Bir İkea klasiği; yapım klavuzu gelmediği için kurulamayan bir eşya ve bulmaca çözer gibi evdeki herkesin fikir beyan edişi, en sonunda öylece bırakıp, uyumak üzere evlere dağılma...-biz halada uyuduk-
Bu arada, Duman'ın köşesi hazırlandı, eve bırakıldı kendisi, umarım güzel bir gece geçirmiştir deli kızım.

Şimdi, günaydın;

Sinem'in önerdiği vakum poşetlerin siparişini verdim, uyanır uyanmaz. Eve gidip o dağınıklığı düzenlemek, her şeyi tazelemek için sabırsızlanıyorum, önce bir Pazar kahvaltısı etmeliyiz.

Yardım eden, dua eden, telaşımıza yetişen, heyecanımızı paylaşan herkese teşekkürler.

Artık yeni evimizdeyiz.

çarşıdan aldım bir tane

Avrupa Yakası'ndaki "garanti veremem" diyen adamı hatırlatan boyacımız, bugün nihayet işini bitirdi...
Evimiz istediğimiz renkte, ışıl ışıl.
Seçtiğimiz aydınlatmalar tahmin ettiğimden de fevkalade sonuç verdi, istediğim ışık ve renkleri yakalayabildik.

Hüma'cım sayesinde, yarın bana yardımcı olacak bir abla edindik. Evimizdeki boya kokusuna, deterjan kokusu karışacak:) Öyle zor oldu ki, en az beş kişi vardı, fakat hepsini bir işi çıktı, haftalar öncesinden sözleşmek icabedermiş meğer.

Tek sorun;
İkea'dan alınan sehpanın, kutudan çıktığında, benim zihnimdekinin yaklaşık on beş katı oluşu.
Resmen çarşıdan aldım bir tane eve geldim bin tane durumu.
En kısa sürede iade edilecek.

Hep derlerdi, içinde görünce farklı olacak, aynen öyle oldu, aylardır eski eve bile almayı çok istediğim şey, şimdi bir an önce kurtulmam gereken şeye dönüştü.

Diğer ufak sorun da, hala istediğim renk kumaş bulamadım perde için.

Yüzlerce fotoğraf çektim ama aktaramadım hala.

Bakalım Duman bu yeni evi sevecek mi?
Onun köşesine de karar verdik ama her zaman olduğu gibi son kararı O verecek:)

Planlar yolunda giderse, Cumartesi gecesi yeni evde uyuyabiliriz, bir değişiklik olmazsa.

Şu ara en çok düşündüğüm, uyumak, uyumak, daha çok uyumak. Cümle içinde kullanırken bile gözlerim kapanıyor:)

kalk gidelim

Benim iki günde yapabileceğim işleri sevdiceğim, iki saatten az bir sürede yaptı.
Topladı, tasnif etti, paketledi, koliledi, bütün bunları çok seri ve hiç bir şeyi kırmadan, düzenlice yaptı.
Pek kıskandım:) Yine hayran oldum:)
Ben daha az pratiğim ve dikkatim çok dağınık. Fotoğrafları mı düzenleyeceğim, oturup tek tek bakıyorum, kitaplar için de aynısı geçerli, o sırada aklıma başka bir iş geliyor, onu yapıyorum olay bölünebiliyor.

Adres değişikliğine kısa bir süre kaldı, hala pek çok angarya var halledilmesi gereken.
Ben en çok, bu "kalk gidelim" halden sıkıldım, öylece oturmak bile gözünü yoruyor insanın, ev dağınık, pek çok şey ortada yok, mutfakta bir olağanüstü hal uygulaması var. Yapmak istediğim pek çok şey kafamda ama "artık taşınınca" diye bir cümle var her şey için. "Artık yeni evde yaparız". Ama az kaldı.

Yeni evde tam istediğim gibi bir çalışma köşem olacak:) Sevgilim söz verdi.

telaş

İnternetten araştır, çiz, ölçü al, derdini anlat, bazen anlaşılsın, bazen anlaşılmasın, fakat nasıl ustalar bu mobilyacı tayfası istediklerini satma konusunda anlatamam. Bizim istediğimizi evirip çevirip astronomik rakamlarla kendi istediklerini verebiliyorlar size, gözleri dört açmalı.

Bak bak, seç seç, beğen, stokta olmasın, sipariş ver, ödeme yap, renk seç, boyacıyı gaza getir, temizlikçi bayan ara, perde ölçüsü al, eve ilk olarak temizlik malzemesi al, bir sürü detay, en çok da not al:)

Sonuçta netleşti pek çok şey, benim kısa sürede kendimizi yeni evde konuşlandırma telaşım, koşullardan ötürü, "geç olsun güç olmasın" sakinliğine dönüşüyor ister istemez.

Günler böyle telaş içinde geçerken, dün biz ikimiz izinliyken, angarya işleri halletmekteyken, bu arada İkea'da saatlerimizi geçirmişken,

bir vakit yaratıldı kendiliğinden ve nasıl olduğunu anlamadan, üstünden aylar geçmiş bir işimizi yaptık;

Yüzüklerimizin içine isimlerimizi ve tarihi yazdırdık:)

Yepyeni bir yüzüğüm olsa bu kadar sevinmezdim sanırım, çıkarıp çıkarıp içine baktım tüm gün, çok hoş bir his...

movin' movin'

Bugünlerde iki adresimiz var:)
Düzenimizi birinden diğerine aktarmaktayız.

Taşınmak dünyanın en zor ve en keyifli şeyiymiş meğer. Ben ilk kez yaşıyorum.
Zor yönü şu:
Hiç bir şeyi atlama ihtimalin yok.

"Cdler karışık ama dursun öyle, haftaya evde olduğum gün sakin sakin düzenlerim, hatta belki bir de cdlik tasarlar, boyarım"
"Nevresimler dursun, daha sonra ütüleyeceğim"
"Çorap çekmecesi karışık biraz, düzenlesem mi?"

Böyle ihtimaller yok, ertelemek yok, tek tek bütün ayrıntılarla ilgilenmen gerekiyor. Her şeyi temize çekmelisin. Çok çok güzel bir şey bu. Yenilenmek.

Paketlenmeli hepsi ve üzerine içlerinde ne oldukları detaylı bi şekilde yazılmalı ki yeni evde kafayı çizmeyesin:) Bu yapmakta iyi olduğum bir şey. Ev boşalmadığı gibi kutularla doluyor. Duman delisi birinden çıkıp diğerine giriyor. Onu yeni adrese nasıl alıştıracağız bilmiyorum.

Gereksiz hiç bir şey yok diye düşünmeme rağmen şimdiden öyle çok şey attım ki.

Güzel olan, bir yıldan fazla bir süre birlikte yaşadıktan sonra, şimdi birbirimizin huyunu, alışkanlıklarını iyi bilirken bu işe kalkışmış olmak.

Boyacımızı bir alem. Eve girip eski renge baktığında, bu renk 50'li yıllarda kaldı dedi sonra beğenmezsek eğer para almayacakmış onu da ekledi, öyle işinin uzmanı yani:)

Dün akşam yatak bakarken, birden yatağın üzerine çıkarak zıplamaya başlayan adamı uzun zaman unutamayacağımıza eminim. O kadar çok güldük ki, adam satıcı değil showman. Üç tane çay içtik, adamın gösterisini izledik ve sonuçta bir şey beğenmediğimiz almadan çıktık:)

Yazıp çiziyoruz sürekli, ölçüler alıyoruz, iyi ki acelemiz yok...

Bir de ben;
Mutfağa bir radyo istiyorum bu evde, cd de çalsın, ben yemek yaparken, öyle tıngırdsın, notalar, yemeklere karışsın.

adres değişikliği

Sevgili çatı katı deniz gören ev,

Hayat ağzından çıkan hiç bir cümleyi kaçırmıyor, kaydediyor, kaybetmiyor bilirsin. Eğik tavanı ilk kez gördüğümde, heyecanla "ben burda yaşamak isterim yaaa..." dediğimi de duymuş olmalı.

Doğduğum semtte olması nasıl güzel bir rastlantıydı hem.
Üzerimde beyazlar varken, kucağında aldı beni senin eşiğinden geçiriverdi. O günden sonra, yaklaşık 15 tane 30 gün boyunca, bu çatının altında yaşadı bizim minik ailemiz.

Önce evim oldun benim.

Ne istersem yapabilirdim, kuralları ben koyardım, kural koymayı da sevmezdim, istediğimizi yapardık, istediğimiz saatte. Nereye gidersek gidelim döndüğümüz yer. Duman'ın söylenerek açtığı kapı...

Rengarenk perdeler giydirdim sana, bir de mor menekşeler...Evleri yaşatan insanlardır ya, bizimle nefes aldın, gülümseme yerleşti yüzüne sanki. Reçel kokan, yeni yapılmış kek kokan, lavanta kokan bir ev oldun.

Ne kadar yorgun olursak olalım, soframız oldu sende, ocağımız tüttü. Kahvaltıları aksatsak bile, bunu es geçmedik.

Aşık kişilerin, günlük hayatla ilgili, birbirlerinin hiç de bilmediği alışkanlıklarını öğrenişini izledin.

Pek güldürdüğümüze eminim seni, telaşlarımızla, neşemizle, hevesimizle...
Sen de şaşırttın beni, gecenin bir yarısı bile, patır patır sesler üzerimde, sabah vakti penceremde. Ben, martıların ayak seslerine, Duman'sa şarkı söylemelerine, başta biraz çekindik ama hemen alıştık.

Sonra ben o ev oldum, biz o ev olduk sanki, pek çok sevdik.

Kim demişti "dünyanın en sıcak ama en zor ısınan evi" diye... Kırılmaca gücenmece yok, işte bu yüzden Hıdırellez'de başka bir ev dilemiştim ben:)

Kabul oldu dileğim, hem çok mutluyum, hem de buruk.

En çok Duman üzülecek sanıyorum, çatıda serserilik etmeye ne çok alışmıştı. Kediler en çok tavanarasına yakışmaz mı?

En çok da Salacak özleyecek, bizim kadar özenle seven kaç kişi vardır onu burda?

Ve ben en çok, yürürken duyduğum tahta gıcırtılarını özleyeceğim. Kaç kez böyle bir evde oturacak kadar şanslı olursun ki hayatta? Mayıs ışığının ve yaz ikindilerinin hiç bir eve bu kadar yakışacağını sanmıyorum.

Duvarında, sevgilim yokken attığım çentikleri, mor fırça izlerini, doğumgünü için yazdığım yazıyı, kapıda kocaman posteri -bir arkadaşım ev değil kafe zannederek gelip geri dönmüştü-, bırakıyorum. Yemek kokuları, kedi tüyü, bolca mutluluk, her biri diğerinden özel anıların izleri sana kalanlardan...

Kim bilir, bizden sonra oturanlar, sessiz kalıp dinlediklerinde, duyarlar belki bıraktığımız sesleri..?

Dilerim, onlara da bize verdiğin kadar mutluluk verirsin...

Ve de Belediye'nin gerzekçe planları arasında kaynamaz, uzun yıllar bıraktığım yerde, bıraktığım gibi kalırsın.

Sevgili, torunlarıma bile göstermek isteyeceğim, daima yüzümde bir gülümsemeyle hatırlayacağım,

aşkımızın, emeğimizin, sevgimizin, en yakın ve yegane tanığı evim,

Hoşçakal!

yalnız ve güzel ülke

61. Cannes Film Festivalinde, Nuri Bilge Ceylan, "Üç Maymun" filmiyle "en iyi yönetmen ödülü"nü aldı.

Cümle bile muhteşem.

Bütün filmlerini izlediğim, hayranlıkla takip ettiğim yönetmen.
Kendine özgü bir sinema dili olan, bir tavrı olan.

Biz sinemada geriden geliyoruz, bundan daha çok önce sayılmaz, hatırlayalım resim sanatı bile bizde yoktu, şimdi 7. sanatta da hala emekleme dönemindeyiz, ister istemez.

Bu başka bir başarı. Diğerlerine benzemiyor, kıyaslanamaz bile, tezahüratlar edilen hiç bir başarı saydığımıza benzemiyor.
-Orhan Pamuk'u Necdet Sezer bile tebrik etmemişti, hatırlarsınız.-

ben çok duygulandım, çok heyecanlandım izlerken...

Sean Penn'in berbat telaffuzuna rağmen, önündeki kartta not olarak dahi düşülmez mi, ödül alacak yönetmenin isminin nasıl okunacağı?
Bizde yapılsa böyle bir hata ne kadar ezerdik:)
"daha adını düzgün okuyamıyor, ödülü nasıl verecek" falan.


Ya ne kadar harika bir cümledir bu?

"Tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme..."

http://www.youtube.com/watch?v=xJ1YQ2v_hnI&feature=related

yutuba girmek için:
http://ktunnel.com/index.php/

Not: Bir önceki ödülü Yılmaz Güney'e itihaf etmişti.
bıyıklı adam artık yok

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=878624&Date=21.05.2008

no smoking




Şunlara bakmalı herkes.

/
Yaz geldi, kesin geldi, artık bir daha da gitmez:)
/
Sigara yasağı birinci gün:
Motorda bir kişi sigara yakar, görevli onu uyarır, kadının biri bağırır:
"madem yasak şu çöp kutularını da kaldırın"
Sanırım çöp kutularının sadece izmarit atmak için olduğunu düşünüyordu.
herkes bir gergindir ki sormayın gitsin, birileri sigara içse de tepelerine binsek.
-bkz: otobüslerde de, telefon konuşulunca uyaran yaşlı amca/teyze tipi-


Sigara yasağı birinci gün/akşam:
Tek tük içmeler başlamıştır.
Görevli uyardığında gencin biri, sigarasını denize doğru tutarak, sigarasının kapalı bir alanda olmadığı savunur, tüm yolcular kopar.
Sonuçta motor ve vapurlar, deniz taşıtı olduklarından, polis için ceza kesmenin nasıl olacağı da meçhul olduğundan insanlar daha bir rahat, sahil güvenlik müdahale edecekse o başka.

Sigara yasağı ikinci gün:

Ve sabah o harika anons:) Sanki seferberlik ilan edildi. Çok ciddiye alışımız da bir komik, "amaan sende" halimiz de.
Fakat motor kıyıdan ayrıldıktan sonra tek tük içenler, içenleri uyaranlar, uyaranları, "sen de iç kardeşim" diye teskin edenler.
Böyle gider bu. Yavaş yavaş hem insanlar alışıyor, hem de bir yandan kimse takmıyor.

Sonuçta evet, yasa tam olarak uygulanamaz, biz rahat insanlarız falan ama gene de içme oranı bayağı azaldı, bu da harika bir şey, buna bağlı olarak yerlerdeki o iğrenç izmaritlerin de azalmasını umuyorum. Keşke, asfalta yapışan sakızı da engelleyen bi yasa çıksa, sokaklarımız berbat. Onları temizleyen cihazlar var aslında, asfaltta o siyah lekeler oluşmasın diye, ısıyla temizleyen...


o la la la




Işıl ışıl, yüzüme değen rüzgar, uzun kahvaltı hayalleri, gözüme güneş girerken uyanmak ne de güzel, akşamlar ayrı bir güzel, dün mevsimin ilk kavunu, yanına illa ki beyaz peynir, aynen o keyif gibi, ikindi ışığı gibi bir müzik listesi...

Yarın Pazar, her gün pazar olsun:)

Dire Stairs- Ticket to Heaven
Red Hot Chili Peppers- Road Trippin'
Frou Frou- Let Go
Lamb- Gabriel

Astrud Gilberto- Fly Me To The Moon

Jane Birkin- Surannee

Moby- Dream About me

Beth Gibbons- Mysteries

Bebel Gilberto- August Day Song

Gotan Project- Epoca

Enya- Orinocco Flow

Pink Martini- Lilly

i can fly but i need his wings...




komik misin çocuk?



öğretmen: alperen cevabı neyle yazıoruz? (beklediği cevap there is'le)
alperen: kurşun kalemimle.
/
öğretmen: how many weeks are there in a year?
alperen: ööretmenim biz daha 52'ye gelmedik ki?!
/
öğretmen: do you like French fries? (yes/no)
alperen: mmmm! bayılırııııım!

:)

Hala gülüyorum.

deretepedüz







Çantamız hazır, sandviçler de, yürüyüşe uygun botları da çektik mi?
Hazırız.

Bu Pazar biz dere tepe dümdüz, yürüdük, tırmandık, yürüdük...
Benim için yine bir ilkti. Evet, kolay bir parkurdu. Kamp yapma heveslisi benim için özellikle gerekliydi.

Topuklu pabuçlardan, bu duruma geçiş zamanla oldu elbette. Ben bir şehir çocuğuydum, hıdırellez kutlamadım mesela işte, hiç hayvanım olmadı, tırnaklarıma toprak girmedi, ağaca tırmanmadım, ateş yakıp karşısına oturmadım, pikniklerde bile masada olurduk biz. Çanta hazırlamak ve nereye olursa olsun yolculuk yapmak en büyük zevkim oldu ama en kısa yolculuklarda bile, bavulumu hafifletmekte zorlanırdım. -Arkadaşlarımla çıktığım bir tatilde havuz kenarı türk kahvesi zevki için, orda keyfime göre bulamam diye, yanıma kahve takımı alışım bir örnek olabilir- Bir daha geri dönmeyecek gibi her şeyimi yanıma almak isterdim.

Şimdi tam kafama göre, doğum günümde hediye bir sırt çantam var. Ve dönmeyi pek sevdiğim bir evim, dahası yanımda O olduktan sonra her yere çantasız bile gidebilecek cesaretim. Çantam çok cici, dağın tepesinden yuvarlasan içindekilere bir şey olmaz, motosiklet alınca sırtıma atmak için ideal.
İçine hafif şeyler atıp çıktık.

Ekibin en süperi bizdik diyebilirim. Elimizde hırkalar, şallar taşımadık hiç, yağmurluklarımız idealdi, enerji için müsli barlar almıştık, dersimize iyi çalışmıştık velhasıl, ayakkabılarımız harikaydı, hiç temizlemek zorunda kalmadık, "ıyyy napcam şimdi" falan olmadık, söylenenleri dikkatle dinledik, her an araziye uyum sağladık ve her dakikadan keyif aldık. Yağan yağmur harika bir avantaj oldu.

Sevgilim bir yerden çıkmaya çalışıyorken, Rehber elini uzatmış yardım etmekteyken, ortalık sessizken benim, "aşkııııım" diye merak dolu seslenişim herkesi koparttı.
Sevdiceğim ayakkabımı bağlarken, kıskanç bir teyze "yeni evliler şimdi peeh, bir de on sene sonra görelim" dedi, "aferin kıza bak o gelmeden hiç bir şey yemedi bekledi" dedi, bir diğeri "ama çocuk ona da yemek alıyordu zaten" "pek beğendim sizi çok yakışıyorsunuz" dedi falan... Halimiz ilgilerini çekti sanırım, renkli ve keyifle gökyüzünde süzülen bir balon gibi.
Pek çok yeni yer gördük, önünden geçip gittiğimiz yerlerin hikayelerin öğrendik. Ateşte önce sucuk sonra mantar yedik. Rehberimizden bile "aferin" aldım. Çünkü ben hiç sızlanmadım, yorulmadım, dizlerime kadar çamura battım. En çok benim güldüğümü söyledi. Gurur duydum:)
Bu sanki birkaç ay uzunluğundaymış gibi süren gün bana tekrar gösterdi ki, biz iyi bir takımız. Birbirimizi ne zaman kendi haline bırakmamız gerektiğini, ne zaman yardım gerektiğini, elele vermeyi, bir diğerimizin önde gidenin arkasında olduğundan emin olduğu için düşmekten korkmamayı, birbirimizi sakinleştirmeyi, uyum göstermeyi, kendi vazifelerimizi yapmayı, diğerininkine müdahale etmemeyi becerebiliyoruz.

Ha unutmadan, arabamızın plakası bile bize hediye gibiydi; 34 MOR 17 -çanakkale memleket-
Yeni haftaya çok olumlu ve dinlenmiş başladım.
İçimden yeni planlar yapmak geçiyor, ama sadece hayal ediyorum, en iyi planları hep O yapıyor biliyorum.



yaz yaz yaz




Veeeeee yaaaaaaaaaaz geldiiiiiiiiiii!
Yağmur yağsa bile dışarda.

Hıdırellez,
Herkes dilekler tutsun!

Sezen Aksu'nun Düğün ve Cenaze albümü dinlenmeli sonra, dilekler balkona, toprağa, bir yere çizilmeli, hiç olmadı kağıda yazılıp gece denize atmak üzere bekletilmeli, gül ağacı bulunup asılmalı, yemekte hani o her zaman pişirilmeyen özel gün yemeklerinden biri olmalı, eve çiçekler alınmalı, ciciler giyilmeli, çocuklar Ahırkapı Şenliklerine götürülmeli.
Çünkü mesela benim, bir çocukluk anım yok hıdırellezle ilgili.
Kocaman bir kız olduktan sonra şimdi var:) Ateşten atlayamayacak kadar büyümedim neyse ki.

Yarın yeni yılın ilk günü kabul edilir ve yazın.

Güzel bir mevsim olsun bu yaz:)

venedik taciri

Tiyatro Perisi arkadaşım ve ben Venedik Taciri oyunun izledik, Tiyatro Pera'da.
Gece vakti, kız kıza.

Mekan öyle sıcak ki, evinize gelmiş salonunuzda oynuyorlar zannediyorsunuz, o kadar küçük bir yeri bu kadar harika kullanmalarına ayrıca hayran kalıyorsunuz.
Müzikler muhteşemdi. Müzik akışını not ettim, listeleyip dinleyeceğim.
Dekor değişimlerindeki danslar, ışığın kullanımı...
Hepsi pek lezizdi.
Ben en çok bunu seviyorum, tiyatroda da, sinemada... Şölen gibi olmalı. Oyunun metninden çok bunlar ilgimi çekiyor.
Danslar, müzikler, ışık oyunları...
Sezon bitmeden, herkes gitmeli.

Bu arada, oyun esnasında-telefonu-çalan-ve-cevap-veren kız, bilgin olsun, sana ve senin gibilere gıcık oluyorum, oyunun son bölümünde, dijital-fotoğraf-makinesiyle,-flaşı-da-bir-güzel-patlatarak-fotoğraf-çeken-adam sana da,
ama bugünlerde en çok,
Vapurun sigara içilmeyen bölümünde sigara içenlere sinir oluyorum.
Evet, geçen sabah bir bayanı uyardığımda, şunu söyledi "uyarıyı görmedim"
cevap: "elbette görmediniz tam altında oturuyorsunuz çünkü."

Kabus gibisiniz hepiniz, suratıma üflediğiniz dumanı içime çekmek zorunda mıyım ben, bir zahmet bir kaç adım atın ve sigara içilen bölümdekileri zehirleyin.

bir mayıs

En sevdiğim 1 Mayıs bu yıldı:)
İşe gitmedim, karşıya geçmek zordu çünkü.

Uzun bir kahvaltı ettim.
Sonra sakin sakin evde vakit geçirdim.

Börek yaptım, soluğu sevgilimin iş yerinde aldım.
İş arkadaşlarının pek hoşuna gitti, tarif bile istediler:)

Sebepsiz onun yanına kaçıvermek çok hoşuma gidiyor. En çok da hava böyle baharken, ışık böyle sarıyken.

bu yüzden

hani bahar geldi ya,
biz, cumartesi akşamı, balık yedik ya, galata köprüsünde,
güneşi orda batırdık ve dolunayı orda karşıladık ya,
keyiften çenem ağrıdı ya,
avare adımlarla döndük ya eve,
kapıda karşılayan bir huysuz kedimiz var ya bizim, mırmmıır söylenerek,
bütün bir pazar sabahını o salaş çaycıda, penguen, leman ve bilumum "pazar gazetesi" okuyarak geçirdik ya,
o sigarada çikolata tadı var ya ve manzaraya karşı bi' tane yakmak pek tatlı ya,
kahvaltımıza, seçtiğin leziz peynirler ve püfür esen rüzgar eşlik etti ya,
ben beyaz peyniri ne çok severim hem,
sonra sen, sırf ben erguvanları göreyim diye eve dönüş yolunu uzattın ya,
ben evde ekmek yaptım ya,
mısır çarşısından aldığım, cadı kazanı malzemelerimle uğraştım ya bütün gün,
sen geleceksin diye,
gece moda'da kocaman dondurma aldın ya bana,
seninle uyurken, ayaklarım hiç üşümüyor ya,
...

işte bütün hafta yüzümden düşmeyen gülümseme bu yüzden.

herşey çok güzel olacak

Sevdiğim sabahlar, eşsiz vapur seyahatleri, yine tepesindeyiz sanki kulenin, keyif her an oradaymış gibi çok.



Bir mekan değişikliği gözükmekte şu sıralar... Bakalım?




köprü







Gecenin geç vakti, Kuzguncuk'ta gizli keyif yerini benimle paylaşırken, radyoda sevdiğimiz şarkılar çalarken, mor giyiverdi fotoğraf...




9nisan/fotoğraf:denizkızı

doo bir külaah dondurmaaa








ben dondurmaya hiiiiç dayanamam.
bu rengarenk olan; Moda'dan. uzun yürüyüş sonrası yendi.
kendiminki bitince, sevdiceğinki kaşıklandı.

5nisan-fotoğraf: denizkızı

zaman düşer



Moleskine ajandama bakınca, farkettim, zaman akıp gitmiş, daha dün almış gibiyim oysa neredeyse yarıladım.

Ayak izlerimizi bırakıyorum her yere. Küçük defterlere, sanal sayfalara, benim için yaptığı müzik kutusuna -evet kocaman bir sandık bu, alınmış, boyanmış, fotoğraflar işlenmiş ve içine müzik konulmuş, emekle-. Taşlara kazıyacağım neredeyse ve zamanı durduracağım elimden gelse, çünkü hayatımın bu dönemindeki her şeyden çok memnunum, kendimden bile...


Ne çabuk geçiyor anlayamıyorum, her anın tadına varırken bir yandan, bu hıza kızıyorum. Sabah salondaki saatin durduğunu gördüm, pek hoşuma gitti, ne güzel olurdu bunu yapabilsem. Dün akşamı bir daha yaşasam, sonra ondan öncekileri de, hepsini, yeniden, ve bir yandan da yenileri yaşasam...

Bugünlerde, kabakları ve patatesleri kocaman doğruyorum, elma dilim, fırına atıyorum, neredeyse hiç denecek kadar yağla, sonra çıtır kıtır yiyorum afiyetle.

Evet haftasonları için harika fikirler uçuşmaya başladı, nihayet! Kocaman bir yaz bizi bekliyor, Eylül sonuna dek sırt çantası, fotoğraf makinesi, sandviçler...!


Pazar günü, Nisan'ın ilk yağmuru yağdı, hani o yılın ilk yağmuru kabul edilen, saça tene değmesi gereken. Bu damlalar pek gururluymuş derler, yılın ilk yağmuru ya, böyle pek bir havalıymışlar. Yere inerken, kocaman denizi gören damlalar, kendi minikliklerini farkedip, boyunlarını bükerlermiş, işte o damlalar, istiridyedeki inci olurlarmış, buna aldırmayan kibirlilerse, yılanın ağzına zehir derler...

Bu da böyle bir masal:)




patlamış mısır

Hehehe:)
Yeni keşfim -evet belki pek çok kişi daha önce keşfetmiştir-
Mikrodalga mısır.

Şöyle ki;

Bir paket patlamamış mısır, yağı ve tuzuyla, kağıdın içinde katlanmış halde.
Katları açarak mikrodalgaya koyuyor, 3 dakika bekliyorsunuz, bu sırada çıkan seslere gülerek.

Eviniz sinema kokuyor, ortaya çıkan bulaşık derdi yok, ocakta uğraşma ilkelliği yok:)

Eminim çok sağlıklı falan değildir, ama her gün yiyeceğimiz bir şey değil ki.
Akşam film keyfine üç dakikada patlamış sıcacık mısırla eşlik etmek hoşuma gidiyor benim. Süprizleri severim:)

Nihayet normal hayatımıza dönebildik.

he's back home



Pazar sabahı apartmanın merdivenlerini mutlulukla, yuvarlanırcasına üçer beşer inen kız bendim.
Sonra bizim yokuştan aşağı doğru koşup sevgilisinin boynuna zıplayan kız da.
Çantasından hediyeler çıkan da noel baba değil, sevgilimdi.
Yorgun, neşeli, nihayet eve dönen adam da.


Kendi kendine konuşmalar bitti, araya giren zamanda olanları paylaşmaya harcanmalı kelimeler.
Nihayet döndü!

@ home

Kalkamadım.
Nasıl da yorgunluk, çok miktar birikmiş uykusuzluk...
Evin en güzel haliydi, balkon kapısı açık, güneş en gölge köşeleri bile aydınlatmış.
Temiz hava. Havalandırılan ev.
En mutlu eden şeylerden biri insanı, yepyeni çarşaflar, havalandırılmış yatak.

Sıcak sonra, dinlenmek, sakin sakin, öylece oturarak, iç sesleri dinlemek, ne istediğini, ne söylediğini duymaya çalışarak.
Sakin, kendim evde vakit geçirmeye ihtiyacım varmış.
Sonra, mor giyindim Kadıköy'e geçtim.
İşim bitti, avare adımlarla dolaştım, yetişme telaşım olmadan, güneşten ve özlemden gözlerim yaşarmasın diye kırpıştırarak.
Fotoğraf makinesi de seyahatte olduğu için, fotoğraflar çekemiyorum. Fakat dün dünyanın en cici tuzlukları benim oldu.






Sevdiceğim gelse de, biz de bu tuzluklar gibi sarılsak, hiç bırakmasam....







bi' ters bi' düz





haftasonu hızla geçti.
Danslar, müzikler, pek keyifli, şölen gibi.
Ama en güzeli, kulisleri, kostümleri görmekti. Akm eşsiz bir yapı gerçekten, koridorlar, merdivenler, odalar, oyuncular, makyajlar... Bir masalın içinden geçer gibiydi, önce oraları görüp sonra oyunu izlemek.

Sonra "Candy"yi izlemek, filme eşlik eden devasa salata! Salataya eşlik eden leziz sos...
Biri vejetaryan diğeri ton balıklı.
Lezizdi, leziz!


Güzel geçiyor vakit.
Tek dilek; su gibi aksın gitmesi ellerimden. Yokluğunun su gibi akıp gitmesi zamanın ellerinden.


Çıtır gelinin tarif blogu olmasam da, fena sayılmam.
Bu hafta İtalyan mutfağından bir yemek denedim. Sarmısaklı, zeytinyağlı, sebzeli ve çok şık:)

Tiyatro perisi arkadaşım şaşkınlıklara gark oluyor, neşeyle yemek yerken birden ağlamaya başladığımda "hastasın" diyor, o sakin sakin dizisini izlerken, neyle uğraştığımı görmeden, çorap örmekte olduğumu farkedince "delirdin sen, sevgilin gelsin anlatıcam bunları bir bir" diyor, elimde yeni bir tarifle mutfağa girdiğimde meraklanıyor, garipsiyor, şaşırıyor, her ne olursa olsun yanımda oluyor.


Telkin edip duruyorum kendime;
Az kaldı.
Az kaldı...




eksik





Saymam gereken günler iki elimin parmaklarına sığıyor, tek şans bu.
hızla çanta hazırladık, bu kez tek kişilik, kendimizi hazırlamak eminim çok zaman alırdı, denemedik bile.
birileri gider, birileri kalır ya hep.
ardından bakakaldım bu kez ben.
döktüğüm sulara, gözlerimden yaşlar karıştı sonra, zaman su gibi akıp gitsin, on gün sonraya uyanayım diye.
biz daha önce hiç ayrılmadık, hiç ayrı uyumadık, hiç bu kadar çok kilometre girmedi aramıza, bu kadar uzun müddet.
mutfaktan içeri sesleniyorum mesela, uykumun arasında konuşuyorum ya da. kendi kendime konuşurken yakalıyorum kendimi, "bardağı uzatır mısın?" diyesim geliyor.
bütünlüğüm bozulmuş gibi.
evde tek başına kalmak, kapıyı kilitlemek falan mesele değil yani.





Fotoğraf: Deviantart

yeniyüz



ben de template değiştirebiliyorum:)
keyifli günler, olma ihtimali bile güzel hayaller.
yapabilir miyiz bilmem...
önce günlük güneşlik, sonra yağmur.

örenbayan

renk renk bereler, atkılar...
internette bulunup printleri alınan modeller.
bir sürü yeni ingilizce kelime, crochet de ne ola ki?:)
bir şeye taktım mı ben, etrafımdakiler için de kabustur, o konu neyse onu yer onu içerim, örgü örüyorsam ilmek olmuşumdur, ilmek kız, sürekli ondan bahsederim, onu okurum, ne bileyim işte şimdi sayfalarca ekmek tarifleri var evde ve mutfakta unlar uçuyor mesela.

Ama örgü başka bir delilik!

Eline alır bırakamazsın, çekirdek gibi bir şey, sürekli takdir beklemek, işi azıtıp tuzluk örmeye kadar gidebilir:) (bkz: derya baykal yakında tuhafdanlık yapacak kağıttan örgüden falan)

Ama ne kadar abartsam bu kadar abartamam sanırım...

sweeeet corn

Bardakta mısırı seviyoruz ama yolda yemek zor, içine koydukları yağı da sevmiyorum.
Kanserojen olduğu söyleniyor.
Dün Migros'ta gördüm.
Konserve tatlı mısır. İçindeki şey, haşlanıp tanelenen mısır gibi sanki. Konservede aldığımız bildiğimiz mısırdan çok daha lezzetli.

Aldım eve geldim, mikrodalga bu işler için, biraz tereyağı, sarımsak tozu, fesleğen, kekik ve de illa ki rendelenmiş kaşar... Leziz! Ve evde yenebilmesi şahane.

Bu arada, ekmek yapma denemem güzel oldu.
Bu siteden çok faydalandım.

Bir de harika ötesi bir elmalı marmelat mı desem ne desem (ne olduğunu bilmeyen acemi ahçı) bir şey yaptım.

Tarifleri yazmıyorum, maharetlerini sergileyen teyze bloguna dönecek benim çıtır blogum. Merak eden yorum alanından ulaşabilir:)


4 mart





Sevgilim,
Zaman akıp gidiyor.
Bizim için durdu sanki oysa, zamanın içinden bir pencere açıldı ve sadece ikimizin bildiği, saatler, aylar, yıllar ayrıldı.

Sadece ikimiz için bir zaman ve yaşam. Tadı, kokusu başka mevsimler...
"Uyur uyanık" başlayan masal, her durumda devam etmekte. Bazen çok telaşlı, bazen sakin sakin. Daha kaç milyon kere aşık olacağım sana bilinmez ama uykudayken yada uyanıkken değişmeyen şeylerden biri, gözlerimi senden alamıyor olmam.
Sırf benimlesin diye sıradan şeylerden aldığım zevk, hiç bir şeyle kıyaslanamaz.
Doğumgünü ne demek?
Doğduğun gün, hayatının başladığı gün, nefes almaya başladığın gün.
İşte öyle bir gündü bir yıl önce bugün...
Adımın yanına bir soyadı eklendi.
Kaç insan bu kadar şanslı olabilir?
Bir hayat kurduk, sadece ikimiz için.

Düşünüyorum da, hayal ettiklerim hep gerçek oldu, hep daha güzeliyle.
Ben her zaman uyanıyorum ve yanımda yatan adam için şükrediyorum.
Gözlerim doluveriyor sonra, mutluluktan.
Zamanı dondurmak istiyorum.
Bu bir yılı ben tekrar tekrar yine yeniden yaşayıp durabilirim, bıkmadan. Hayatımın bu bölümündeki her şeyden memnunum. Kendimden bile...

Bir yıl önce bugün, doğduğum gün benim ve;
Yüzlerce hayatım olsa benim, hepsini seninle yaşamak isterdim de, yine yetmezdi.
Bir yıl önce bugüne dönsek, yine heyecandan başım dönerken "evet" derdim.
Bu adama "evet", onunla bir hayata, onun olmaya, ona dair her şeye "evet".
Seni seviyorum, gelin bekleme odasında kalbim güp güp beklerken, geldiğin için, bir yıl önce bu akşam, bu saatlerde beni eşikten kucağında geçirdiğin için, her şeyi hayal ettiğimden de güzel ve en layıkıyla yaşattığın için,
sayende ben gerçekten, iyi doğdum diyorum, hayatta olduğumu, yaşadığımı hissediyorum, tüm hücrelerimde...
Doğumgünümü anlamlandıran adam, sevgilim,
Seni çok seviyorum.



mart





bahar geldi, hem bekletti, bu yıl bir gün gecikti.
bir dahaki 29 şubat nerede olacağız tahmin etmek güç.
benim mevsimim, bizim mevsimimiz başladı.
cemreler düşüyor birer birer.

heyecan heyecan.
içimde kelebekler uçar gibi.
çiçeklerim bir bir açar gibi.
güneşli sabahlar.
serin akşamüstleri.
uzayan günler.

ev şahane
püfür püfür rüzgar, kediler, ışıklar, perdeler.
evin en sevdiğim hali bu mevsimde
ne yapsak nasıl yapsak, nereye gitsek.

bahar geldi!

ps: i love you.






ben çok ağladım, çok güldüm dün akşam.
çok tatlı, hafif, sabun köpüğü bir film diye düşünmüştüm.
daha ilk sekansta, çiftin tam bir karı koca kavgasını izlerken, film beni yakaladı.
o kadar komik, o kadar gerçekti ki:)

sonra o ilk gece, kocasının külleri bir sandığın içinde, telesekreterde tekrar tekrar onun sesini dinleyerek uyumaya çalışması...

kocaman kahkahalar hemen ardından gözyaşı.

ilk mektupta gece lambası almasını söylemesi mesela. tipiktir, "sevgiliim noluur, lenslerimi de çıkardım bak, kesin düşerim ben...". bizde pek sırayla değil, daima o kapıyor ışıkları, kapıları... mutlaka bir yerimi çarparım biliyor.

filmin tek sinir bozucu yanı, "devam et, gene aşık olmaktan korkma, life goes on" cart curt.
ben bencilim. asla istemem.
renkler güzel, müzikler şahaneydi, irlanda'ya gidesimiz geldi.
sonuçta, bazı yerlerde o kadar ağladım ki, filmi ve hissettirdiklerin içerde bırakıp, elele geceye karışmak çok mutlu etti.
bi' de birden yağan yağmurda, etraftakilere aldırmadan, sokakta oracıkta dansetmek...
"i am not your father. i'm not going anywhere."

lost



Evet biz "ailecek" Lost izlemeye yeni başladık.

"Herkesin yaptığı şeyleri banel bulup yapmayan farklılardan olalım biz" takımından değildik, sadece teknik engellerimiz vardı.

Bir iki cumartesi gecesi ve pazar öğlenini kapladı bu durum.
Ben seviyordum, hem sürükleyici, zihin rahatlatıcı, hem de eşliğinde ayaklarını uzatıp örgü örmek mümkün:)
Üstüne konuşmak, olay tahmini, sınırsız geyik de cabası.

Neyse, geçen akşam, hala 1. sezon bölümlerindeyiz biz, onlardan birini izlerken ben "oha falan oldum."
"Senin saatinini orda işi neeee" diye çığlık attım, "yok artık..."
Gülmeye başladı, benden ilerde olduğu için bölümlerde, görmüş ama söylememiş, izlerken farkedip güleyim diye.
Evet, tastamam aynısı. Bizim evde.


Lost'taki karizmalardan bile daha karizma olduğunu söyledim kendisine.
Taklitçiler:)
Zaten adada-mahzur-kalayım-gizemli-olaylar-beni-bulsun-bir-kaç-da-tatlı-hatun temalı bir dizi daha önce bizim aklımıza gelmişti:)

kendinpişirkendinye


Yaşasın kar tatili!

Yaşasın yemek yapmak:)

Pazar kahvaltısı bembeyazdı. Kahvaltı keyfimize minik pizzalar eşlik etti.
Bir kaç gün eve kapanıp aralıksız pişirebilirdim. Sevgilim ve çok yakın arkadaşım, halime gülüp duruyorlar... Önce temel şeyler, yavaş yavaş maharet isteyenler. Daha ilk sabah çıtır kıtır börekler... Her akşam elimde kağıtlar, sanki bir tez çalışması hazırlıyorum ya, "bu akşam harika bir şey deneyeceğim" diye cümleler kurmalar... . Sonra "evet, beğendiniz mi?", "evet, gerçek fikrinizi söyleyin..." gibi sorularla, akşam yemeğine dair notlar alarak, yemek defterime, denenmiş, verim alınmış, yine yapılası tarifleri geçirmek... Ayin gibi. Ev sakin, kediler mır mır, mutfak pırıl, heves, heyecan...

Pek çok tepsi aldım, fırın eldiveni edinmeliyim, bir de mutfak önlüğü bu ruha gerekli.

En keyifli yanı; evde bir kaç gün üstüste artık misafir olmaktan çıkmış arkadaşlarımızın olması. Biri vejeteryan falan... Daha da eğlenceli oluyor böyle, bulmaca çözer gibi.

kar kar kaaaaar





bir hayalim daha gerçek oldu.

"bir kar yağsa da bizim yokuştan kaysak..."
ne kadar eğlendik anlatamam.
zıp zıp çocuklar gibi.

bir mevsim daha geçirdik, bir iklim daha tecrübe ettik beraber.

değmeyin keyfime...


birbardakkeyif




biz bu keyfi seviyoruz, kadıköy'de dolaşırken, döke saça, güle oynaya, gecenin bir vakti, aslında pek tokken.

bayım, en sıradan şeyler bile çok leziz, sizinle...

ninca kaplumba





Deli kızım Maya'mın kaybolma haberine internetten ablaları pek üzüldü.
İlgilendi, destek oldu.
Ailecek hepsine teşekkür ederiz.

/
Noel baba bizim evdeydi dün akşam. Cebinde de bir kaplumbağa.
Eros zaten yerleşti:)
Sabah börek yapmamı sağlayan elektronik cihazı getirdi bana periler.
Önce çıtır patatesler, sonra sıcacık börekler.
Misafirimiz geceledi. Kaplumbağası da kabuğuna çekildi.
/

Eşsiz bir ondörtşubat'tı.