kıtır kıtır

Sıcak çorbalara illa ki ekmek kıtırı yapıyorum. Öyle çok seviyorum ki.
Harika şeyler çağrıştıyor bana, bayılıyorum.
Yeni yapılmış reçel kokusu gibi.

Mutfaktan gelen kokular, şekillendiriyor o anki keyfi zaman zaman.
Feng Shui'de bile ocak pek önemlidir ya.
Yada iyi bildiğim bir şey hani, gördüğümüz her şeyi bir de görünmeyen karşılığı oluşu gibi.
Mutfak o yüzden pek önemli, pişmek, pişirmek önemli, yediklerimiz önemli, yemek yaparkenki hislerimiz önemli, öfkeyle mutfağa girmemeli en zehirli yiyecekten bile daha tatsız olur her şey. O yüzden hani mutfakta salaş, sofraya otururken şık değil, en sevdiğim halimle giriyorum mutfağa da, en sevdiğim elbisemle.

Kokulara epey taktım bu ara.
Keşfettiğim yeni mumlarıma bayılıyorum. Tart mum bunlar ve harika kokuyorlar. Tam da kafama göre bir şey. Yakıyorsunuz altındaki mum, üstteki tart mum eriyerek evi müthiş kokutuyor. Güzel olan seçenekleri. Kahve, çikolatalı kek, tarçın, elma, bal kabağı gibi kokanı bile var yada "clean cotton" diye bir tane var ki tertemiz ev kokusu direk... Beyaz çiçekler, limon... Bir de lavanta var, en sevdiğim. Birbirine karıştırarak yeni kokular elde edebilir yada yakmak yerine sadece bir çekmeceye koyabilirsiniz güzel kokutmak için.

Sakin geçiyor Eylül.
İzin bitip işe dönüş yapmak şu an en çok memnun olduğum şey olmasa da, daha bir becerebiliyorum artık iş telaşını kapının dışında koyup, eve geçiş yapabilmeyi.

Akşamları kitaplar, kahveler, kekler, mumlar, bazen dondurmalar, gece hafif menüler...

Bu zaman dilimi hiç bitmesin istiyorum.

eylül bir

Çok sevdiğiniz bir armağanı, olabilecek en harika hediye paketiyle almak gibi bir his.

Eylül 1.

Polar cici bir battaniye çıkarıldı yerinden, bir kaç hırka, bir kaç şal, yavaş yavaş yünler şişler...
İstanbul'a en çok yakışan mevsim, bizim aşkımızın başladığı mevsim, sokakları elele gezdiğimiz ilk mevsim.
En sevdiğim, en sevdiğim. Hüzünlü değil sadece telaşsız mevsim.
Rüzgarlar başladı daha şimdiden, püfür püfür, yormadan üşüten hafiften.
Güneşli günler ve rüzgarlar.
Elbiseler ve havaya uygun pabuçlar...

Srf bu yüzden evdeyim ben bir kaç gün. Sakin sakin tadını çıkarmak için.
Daktiloma tıkır tıkır yazmak için.
Pencereönü çiçeklerimi sulamak için
Yemek tariflerimi düzenlemek için
Kendimi dinlemek ve arınmak için.

Ayrıca,

Büyük zengin sofra ve davetlerine, bu davetlerde korkunç markalardan şıkır şıkır giyinen teyzelere, kıtlık çıkmış gibi delirerek alışveriş yapan bünyelere, bu ayın temasının sadelik ve arınma amaçlı olduğunu unutan oburikslere, bir de bunu "oruç tutarak zayıflamak" konulu geyiklere alet eden diyet ayı zanneden blumiklere, sigara içemediğinden sinir küpü olanlara, bağır çağır gezenlere, trafikte birbirini yiyenlere, öfkesine bahane arayanlara, böylece konunun amacından tamamen uzaklaşanlara;

kocaman bir "Hayır!"

Abartısız yaşayanlara, ibadet ediyor diye alnında bir tabelayla gezmeyenlere, şikayet etmeyenlere, sade ve yeterli bir yemek menüsü oluşturanlara, davet davet gezmeyenlere, gösterişten kaçanlara, kendi halinde takılanlara, küçük harflerle konuşanlara;

Evet!

Anane&Dede

Benim kızım iki haftadır bir Oburiks.
Mamalar yetiştiremiyoruz artık, deliler gibi yiyor doymak bilmiyor.
Kocaman bir karnı var.

Karnının içinde bebekler var:)
Yeni yeni kediler, gri renkli deliler, gözleri bile kapalı bücürükler, minik minikler.

Biz çok mutluyuz, güzel haberi kutluyoruz.
Ona her zamankinden de şefkatli davranıyoruz, yeni bir köşe tasarlıyoruz şimdi, rahat rahat dünyaya getirecek bızdıklarını.
Ellerimle yemekler yapıyorum ona yine, büyütsün bebeklerini diye.
Yepyeni canlar geliyor, heyecandan içim içime sığmıyor.

Okuduk, veterinerimize danıştık.
Bir de hamiş hanımı bizzat götüreceğiz en kısa sürede.

Benim deli kızım anne oluyor.

hu komşu







Apartmanda üç hatunuz biz;
üçümüz de balık burcuymuşuz:)

Bir tür akvaryum yani.

Ben burayı taşındıktan sonra komşuluk diye bir kavram öğrendim.
Mesela geçen gece leziz bir yemek ve sevdiğimiz konuklarlayken, dilimli ekmek sevmeyen misafire, kendi deyimiyle "normal ekmek" bulmamız gerekti ve saat geçti, naptık, hooooop "komşudan istedik."

İlk kez komşum oluyor benim, o yüzden ne yapılır bilemedim mesela, kalanı götürülür mü, sabah onlara da mı ekmek alınır falan düşündüm.
Sonra, "hiç sesiniz soluğunuz çıkmadı merak ettim?Kediniz de bağırıp duruyordu..." diye merak edilmek, sorulmak, her şey yolunda mı bilmek isteyen birileri. İlginç bir arkadaşlık biçimi, otomatiğe alınmış bir dayanışma. Genlerimizle getirdiğimiz bir davranış şekli bu sanki. Koşulsuz yardım ve yanında olma hali.

Gecenin bir yarısı içilen kahve.
Havasındaysa eğer, kapatılıveren:)
Leziz bir şey pişince yollamak ve yine boş gelmeyen tabak muhabbeti sonra.

Ben bu olayı çok sevdim.


fotoğraf: deviantart

youtube.com

"Bu siteye erişim kendi isteğiyle engellenmiştir"
gibi harika bir sloganla, yayın durduran siteler gördüm geçen hafta boyunca.
Güzeldi:)

Youtube geri gelmiş bu arada.

Girmemize zaten engel olamıyordu bu durum (bkz:opendns, ktunnel) ama olsun, sansüre karşıyız, kimse internetimize dokunmasın.

sabun sabun

Sevgili Delfina,
Buradan yazıyorum çünkü burda bir şey yazmaktayken kapı çaldı.
Ya harika bir şey sabun, gerçek sabun, el emeğiyle, sahici. Hayali bile güzel.
Bir tanesini banyonun en harika köşesine koyup, bakıp bakıp gurur duyacağım, benim sahici sabunlarım var diye:)
Ne güzel paketlemişsin ve ne güzel bir not yazmışsın.
Gözlerim doldu okurken ve sabunları koklarken.
Dediğin gibi yapacağım; "sabunun kokusunu içime çekerken, gözlerimi kapayacağım ve kendimi Ege'nin en güzel ovalarında hayal edeceğim..."

Dilediğin gibi, şifa olacak eminim...

İncecik bir not, mis kokulu sabunlar ve de içtenliğin için bin teşekkür...

Sevgiler...

spor günlüğü

Spor salonunda bir ayımı tamamlamak üzereyim.

Kendimle gurur duyuyorum, arkadaşlarımın "amaan sonra gidersin boşveer"lerine rağmen, içimdeki tembel ruha rağmen devamlılık sağladım ki, bu çalışırken aslında pek de kolay değil.
Şikayetçi olduğum şeyse; korkunç müzikler.

Evet, birbirinin aynı şeyler 50centten Eye of tiger'a keskin geçişler, çeşitli rap şarkıları... Bir yere kadar katlanmaya çalışıyordum ama dünkü önce Tarkan, daha sonra İsmail Yk ve üstüne Serdar Ortaç (mükremin çıtır vecizesi: öyleyse ben de şimdi bir koşu gidip köprüden atlarım artık. ya da hayır hayır bir serdar ortaç kaseti alıp dinlerim!) kabusundan sonra, artık beynimin içindeki düşünceleri duyamaz hale geldim. Sinirden daha hızlı daha hızlı koştum, ağırlıkları kaldırdım vesaire. Böyle bir etki için yapıyorlarsa bu müziği eyvallah, amacına ulaşıyor zaten. Buna bir çözüm bulmam gerek ama nasıl? Kulaklıkla mp3 player gibi şeylerin kar edeceğini zannetmiyorum çünkü ses çok yüksek.

Ve de öğrendiğim diğer şey de;
Gerçekten spora, spor yapmamaya gelen aptal sarışınlar var.
Bir insan neden daha aptal görünmek için saçını sarıya boyar henüz anlam veremeyenlerdenim, daha korkunç şeyinse dip boyası gelmiş aptal sarışın kızlar olduğunu düşünenlerden.
Evet aynen böyle biri var. Olimpiyatlara hazırlanıyormuşçasına bir çantayla gelerek, önce kokoş elbisesinden kurtuluyor sonra daha kokoş spor kıyafetlerini giyiyor -eşofman demeye dilim varmadı-. Koşu bandında plajda terliğini almaya giden kız gibi koşuyor, ellerini kollarını komik bir şekilde sallayarak. Dahası full makyajla. Fondoten falandan da ötesi, farlar ve eyelinerlar bile tam takım. Pek de bir spor yapmadığı için akmıyor da zaten hiç biri. Bir de sık sık sorular soruyor, hocaya, yanındakilere herkese. "Ayh bir türlü beceredim hızını ayarlar mısınız?" konseptinde. Aptallığı doğal ama sarışınlığı değil.

Kendi düşüncelerimi duymadığım için çaresiz gözlem yapmaktayım:)