<3





Dün,

hiç sebepsiz, elinde papatyalarla iş yerime çıkıp geldin ya, yüzünde o aşık olduğum gülümsemenle,

yeniden yarattın tüm her şeyi, mevsimi, yağmuru, eylül'ü bile.
ama en çok beni.
zamansız sevgileri seviyorum ben, haftada bir kez sinema, özel günlerde çiçek, doğumgününde hediyeyi değil, çizilmiş ve belirlenmiş, planlanmış halleri değil. görev bilinciyle yapılanları değil.
"birdenbire"yi seviyorum oysa ben, ansız, ansızın, hooop diye. birden öpücük, birden çiçekler...

en sevdiğim çiçekler onlar benim, sonra bir de sarı ışık severim ben, en iyi sen bilirsin bütün hepsini, ve bir tek.
yegane izin gününde, mutfaktaki o nefret edilesi beyaz ışığı, sevdiğim ışıkla değiştiriverdin ya,
hiç de şart değilken.
ben istedim diye, sarı ışık, şimdi, ne güzel değil mi ışıklar, gölgeler, orda durmayı bile seviyorum ben, kitap okumayı, bir şeyler seyretmeyi, fırındakiler ne halde merakla kaçamak bakıp dururken heyecanla, ne çok yakıştı o ışık şimdi...

ben istedim diye, evi digitürkle süprizlemen ayrıca güzeldi, elimde kumanda ne keyif ettim ama, şaşırarak, gülerek, dalga geçerek...
şimdi bunları yazarken bile ağlayasım geliyor biliyor musun? mutluluktan doluyor gözlerim, güzel bir şey görünce ağlarım ya ben bilirsin, kocaman kocaman ışıklı damlalar dolar gözlerime. işte öyle.


gümbede gümbede güm güm

En büyük korkum Ramazan davulcuları. Ama en büyük.
Daha fena bir korku öğesi olabilir mi?
Gecenin karanlığında bir ses "gümbede gümbede". Ne ki bu şimdi?
"Dünya'nın sonu geldi toplanın gidiyoruz" der gibi.

Anlatmam o korkuyu.
Daha yakın bir zamana kadar, yani koca kızken, ama henüz yalnız uyuyorken, cenin şekline girip kulaklarımı tıkadığımı, hatta bazen ağladığımı, yada yüksek sesle şarkı söylediğimi biliyorum.
Geçen gece sevdiceğim "Hadi bir pencereden bak normal adamlar olduğunu gör, belki korkunu yenersin" dedi, korka korka baktım evet ses karanlıklardan, gökyüzünden, yerin yedi kat dibinden gelmiyordu, ama yine de korkumu yenemedim.

Dün gece uykumun arasında, beni sorarlarsa saklamasını, beni bulmalarına izin vermemesini falan mırıldandığımı hatırlıyorum.

Her gece aynı kabus "güm güm güm".

Beni onlardan koruduğun için pek teşekkür ederim.

kıtır kıtır

Sıcak çorbalara illa ki ekmek kıtırı yapıyorum. Öyle çok seviyorum ki.
Harika şeyler çağrıştıyor bana, bayılıyorum.
Yeni yapılmış reçel kokusu gibi.

Mutfaktan gelen kokular, şekillendiriyor o anki keyfi zaman zaman.
Feng Shui'de bile ocak pek önemlidir ya.
Yada iyi bildiğim bir şey hani, gördüğümüz her şeyi bir de görünmeyen karşılığı oluşu gibi.
Mutfak o yüzden pek önemli, pişmek, pişirmek önemli, yediklerimiz önemli, yemek yaparkenki hislerimiz önemli, öfkeyle mutfağa girmemeli en zehirli yiyecekten bile daha tatsız olur her şey. O yüzden hani mutfakta salaş, sofraya otururken şık değil, en sevdiğim halimle giriyorum mutfağa da, en sevdiğim elbisemle.

Kokulara epey taktım bu ara.
Keşfettiğim yeni mumlarıma bayılıyorum. Tart mum bunlar ve harika kokuyorlar. Tam da kafama göre bir şey. Yakıyorsunuz altındaki mum, üstteki tart mum eriyerek evi müthiş kokutuyor. Güzel olan seçenekleri. Kahve, çikolatalı kek, tarçın, elma, bal kabağı gibi kokanı bile var yada "clean cotton" diye bir tane var ki tertemiz ev kokusu direk... Beyaz çiçekler, limon... Bir de lavanta var, en sevdiğim. Birbirine karıştırarak yeni kokular elde edebilir yada yakmak yerine sadece bir çekmeceye koyabilirsiniz güzel kokutmak için.

Sakin geçiyor Eylül.
İzin bitip işe dönüş yapmak şu an en çok memnun olduğum şey olmasa da, daha bir becerebiliyorum artık iş telaşını kapının dışında koyup, eve geçiş yapabilmeyi.

Akşamları kitaplar, kahveler, kekler, mumlar, bazen dondurmalar, gece hafif menüler...

Bu zaman dilimi hiç bitmesin istiyorum.

eylül bir

Çok sevdiğiniz bir armağanı, olabilecek en harika hediye paketiyle almak gibi bir his.

Eylül 1.

Polar cici bir battaniye çıkarıldı yerinden, bir kaç hırka, bir kaç şal, yavaş yavaş yünler şişler...
İstanbul'a en çok yakışan mevsim, bizim aşkımızın başladığı mevsim, sokakları elele gezdiğimiz ilk mevsim.
En sevdiğim, en sevdiğim. Hüzünlü değil sadece telaşsız mevsim.
Rüzgarlar başladı daha şimdiden, püfür püfür, yormadan üşüten hafiften.
Güneşli günler ve rüzgarlar.
Elbiseler ve havaya uygun pabuçlar...

Srf bu yüzden evdeyim ben bir kaç gün. Sakin sakin tadını çıkarmak için.
Daktiloma tıkır tıkır yazmak için.
Pencereönü çiçeklerimi sulamak için
Yemek tariflerimi düzenlemek için
Kendimi dinlemek ve arınmak için.

Ayrıca,

Büyük zengin sofra ve davetlerine, bu davetlerde korkunç markalardan şıkır şıkır giyinen teyzelere, kıtlık çıkmış gibi delirerek alışveriş yapan bünyelere, bu ayın temasının sadelik ve arınma amaçlı olduğunu unutan oburikslere, bir de bunu "oruç tutarak zayıflamak" konulu geyiklere alet eden diyet ayı zanneden blumiklere, sigara içemediğinden sinir küpü olanlara, bağır çağır gezenlere, trafikte birbirini yiyenlere, öfkesine bahane arayanlara, böylece konunun amacından tamamen uzaklaşanlara;

kocaman bir "Hayır!"

Abartısız yaşayanlara, ibadet ediyor diye alnında bir tabelayla gezmeyenlere, şikayet etmeyenlere, sade ve yeterli bir yemek menüsü oluşturanlara, davet davet gezmeyenlere, gösterişten kaçanlara, kendi halinde takılanlara, küçük harflerle konuşanlara;

Evet!

Anane&Dede

Benim kızım iki haftadır bir Oburiks.
Mamalar yetiştiremiyoruz artık, deliler gibi yiyor doymak bilmiyor.
Kocaman bir karnı var.

Karnının içinde bebekler var:)
Yeni yeni kediler, gri renkli deliler, gözleri bile kapalı bücürükler, minik minikler.

Biz çok mutluyuz, güzel haberi kutluyoruz.
Ona her zamankinden de şefkatli davranıyoruz, yeni bir köşe tasarlıyoruz şimdi, rahat rahat dünyaya getirecek bızdıklarını.
Ellerimle yemekler yapıyorum ona yine, büyütsün bebeklerini diye.
Yepyeni canlar geliyor, heyecandan içim içime sığmıyor.

Okuduk, veterinerimize danıştık.
Bir de hamiş hanımı bizzat götüreceğiz en kısa sürede.

Benim deli kızım anne oluyor.

hu komşu







Apartmanda üç hatunuz biz;
üçümüz de balık burcuymuşuz:)

Bir tür akvaryum yani.

Ben burayı taşındıktan sonra komşuluk diye bir kavram öğrendim.
Mesela geçen gece leziz bir yemek ve sevdiğimiz konuklarlayken, dilimli ekmek sevmeyen misafire, kendi deyimiyle "normal ekmek" bulmamız gerekti ve saat geçti, naptık, hooooop "komşudan istedik."

İlk kez komşum oluyor benim, o yüzden ne yapılır bilemedim mesela, kalanı götürülür mü, sabah onlara da mı ekmek alınır falan düşündüm.
Sonra, "hiç sesiniz soluğunuz çıkmadı merak ettim?Kediniz de bağırıp duruyordu..." diye merak edilmek, sorulmak, her şey yolunda mı bilmek isteyen birileri. İlginç bir arkadaşlık biçimi, otomatiğe alınmış bir dayanışma. Genlerimizle getirdiğimiz bir davranış şekli bu sanki. Koşulsuz yardım ve yanında olma hali.

Gecenin bir yarısı içilen kahve.
Havasındaysa eğer, kapatılıveren:)
Leziz bir şey pişince yollamak ve yine boş gelmeyen tabak muhabbeti sonra.

Ben bu olayı çok sevdim.


fotoğraf: deviantart