... and the oscar goes to...



Teşekküüür edeeeriiim.

Yass, Sinem, Tanya, ve Defdef'in anneciği!

Ben öylesine yazıyordum, O okusun yeterdi.

Aaa sonra yorum bırakanlar oldu, benim okuduklarım, beni de okumaya başladı. Şaşırdım doğrusu.

Çok teşekkür ederim işte ben, pek bir gururlandıım.

Benim sağ köşemde okuduklarım da yok, şimdi de ben ödül dağıtayım.

Defdef'in anneciği: Çünkü ben onları çok seviyorum, çok gerçek, çok sahici. Mükemmel anneyim ben havaları atmıyor. İniyor, çıkıyor hepsini yazıyor.

Tanya: Yorum yazmanın ennn eğlenceli olduğu blog:)

Ece Arar: Sevdiğim bir yazarı okumak pek hoşuma gidiyor.

Kendini karbon sanan boşluk: Hastasıyım:)

Deryik: Böyle hızlı hızlı konuşur gibi yazmasını çok seviyorum. E pek çoğuna da katılıyorum.

Elsa: Onu da ayrı bir seviyorum, kendisi bilir.

Nanette: Çorap örmeyi öğrettiği için:)

Sarhoşbalıkvetopalmartı, Yass, Sinem, MutfaktaZen, Sardunya, Delfina, Ikeahacker, Soule Mama, Ana Tema, Jelatin , Sibelin Kahvesi en sevdiklerimden. Farklı bir şeyler söyledikleri için. Bence internet çöplüğünde kaybolmayacakları için... Ya da sadece sevdiğim için.


İşte böyle:)

Bahsi geçenler sobeyi devam ettirmese de olur, ki zaten pas geçmiş olanlar var, yazdım yine de, bilsinler diye...

ordan burdan












Kelebek ve Dalgıç.





İçime en dokunan filmlerden birisi oldu. Hüngür. Yönetmen gerçekten harikaydı, o açılar, o bakış, kendinizi sahiden dalgıç kıyafetinin içerisinde hissetmemeniz mümkün değil. Filmin üçte birinde esas adamı görmemek, merak etmek, sevgilisinin mesajı, editörü, hayata sol gözünden bakışı... Bu kadar doğal, bu kadar içten, bu kadar yalın anlatılamazdı. Harika. Dokunaklı. Gerçek.




Lost 5. sezona başladık. İlk bölümde, böyle eski bir arkadaş ama muhabbet eskisi gibi olmuyor gibi hissettim, sarmadı. Sonra yine aynı şey. Lost in Lost. Teori teori teori. Sevdiceğimin de izliyor olması büyük şans yoksa buraya sayfalar dolusu teori yazardım. Bilmece bildirmece. Seviyorum. İzleyiciyi salak yerine koymayan, şaşırtan, kurcalatan şeyleri. Tamam bildik zaman oyunları ama güzel, yine de.

Koltuğumun üzerinde devasa bir mürekkep lekesi var. Dı. Kocaman derken abartıyorum zannediliyor, hayır bir su bardağı büyüklüğünde. Kopkoyu. Ve üç gündür yaptığım operasyon sonucunda şu an belli belirsiz. Harekatın son aşamasıyla beraber tamamen kaybolacağına inancım büyük. Çevre dostu tontin temizlik ürünlerimi pek seviyorum. Sevgilim taklidimi yaptı dün "bak aşkım bak aşkım bak aşkım küçülmüş di mi kesin küçülmüş bak di mi bana öyle gelmiyor bak aşkım?" evet binbeşyüz kere sormuşumdur. Aferin bana:)

Geçen hafta sevdiceğim alternatif izin gününü evde tadilat yapmaya ayırdı. Haftasonu kalabalığında rahat olamıyoruz, iyi geldi. ikeahacker.blogspot.com'a mail bile geçtik. Sehpadan çalışma köşesi yaptı. Hoop. Tam istediğim gibi. Kırmızılar beyazlar. Saaaaatler boyu çalışabilirim gibi.

Çevirim güzel gidiyor, yavaş ama güzel, yaptığım şeyden, çalışmamdan memnunum.
Hafta güzel başladı.

yukarıya tık: dipdipdipdipdibibiib feeel laaayk eee sıtaaaar!
Bu gece rüyamda eski evdeydim. Uyandığımda sanki, o evde uyanmış gibiydim. Kalktım, yüzümü yıkarken farkettim yeni evde olduğumu. Hem sevindim, hem özlediğimi hissettim. Sahi ne zaman geldim buraya ben? Zaman su gibi geçiyor. Bazen inanamıyorum, Mart bile yakında, kutlamalar ayı... İçinde yaşarken bile, ilerde anı yapıp anlatacağımızı, özleyeceğimizi bildiğimiz zamanlar... Şimdi orada uyuyor ya, bu kadar yakınımda, birazdan uyandıracağım onu, günaydın sevgilim uyan hadi, yok içimden gelmiyor uyandırmak, keşke böylece kalsak diyorum, şimdide kalabilsek, uyandırmasam onu, bu anı sonsuz yaşasak. Veya o an ölsem, dünyanın en mutlu ölüsü olurum herhalde. Böyle anlardan çok var cebimde. Kalbim duracak diye korkuyorum bazen, böyle çok severken. Olsun, hem "aşktan öldü" derler, yakışır. Hiç görmediğim çocukluğunu özlüyorum sonra, onun çocukluğunu da göreceğimiz bebekleri düşlüyorum hemen ardından. Kendimi "keşke onu ben doğursaydım" diye düşünürken buluyorum, yavaş yavaş deliriyor olmalıyım, karıştırıyorum, babam mı o benim, yoksa ben annesi miyim onun, aynı anda ne çok şeyim o benim, ne çok şeyin yerine birbirimizi koyduk biz. Ve belki bu yüzden diğerleri gibi değiliz, hesaplar yok, kar zarar defteri, alacak verecekler yok...

Sonra ıslıkla çaldığım bir şarkı; -dinlemek için yukarıya bir tık-

Cuma günleri valiz hazırlamak gibi
Cuma günleri seninle ilkbahar gibi
Ellerini alıp dokunmamak gibi
Gözlerini görüp de bakmamak gibi
Hiçbir cumartesi günüm bi türlü yetmedi
Asla cumartesi gece sabahla bitmedi
Ben seninim, gece benim sabah benim
Sen beni hiç düşünme, ben hep böyleyim
Haftanın sonu bi nakarat gibi
Haftanın sonu, hep aynı sözleri
Pazar günleri pazartesi alır beni
Pazar günleri elimdeki balık gibi
Gözlerini görürken ağlamak gibi
Kıymetini giderken anlamak gibi
Haftanın sonu bi nakarat gibi
Haftanın sonu, hep aynı sözleri
Haftanın sonu bi nakarat gibi
Haftanın sonu, hep aynı günleri
Sevdiceğim işe gitti.
Bahar temizliği yaptım ben, yeni yerler açmak için. Dip köşe.
Dinlendim, sakinleştim, içimdeki sesleri akord ettim.
Öyle ki, o meşhur "çinnnnk" sesi çıkabilir. Günlerden pazar olabilir, bahara daha çok var olabilir. Yine de tam zamanı olabilir.
Şubat ayını pek severim, yarın güzel bir gün, yeniden başlamak için, tazelenmek için. İyi bir şeyler olabilir, şubat ayı çok verimli geçebilir, yeni bir kitaba başlanabilir.

Tavsiye edilir: Fizy

4x4



Defdef'in annesi bir ödev verdi, yapamadım. Bilgisayarda hiç fotoğraf olmayışı, hepsinin harddiskte olması, koşturmaca, işler, güçler...
Ama şimdi yapıyorum.
Bu fotoğraf, Mayıs ayı, dere tepe düz geziyoruz.
Bir örnek botlarımız ve kargo pantolonlarımız. Hava temiz. Işık güzel. Biz de güzeliz ve ölesiye mutluyuz.
Bana çok şey anlatıyor bir kere, baharın gelişi, birlikte atılan adımlar, uygun adım yürümek. Yolda hoop düzeltir sevdiceğim adımlarını bana uydurmak için mesela, bunun için yaptığı cici bir hareket vardır, o geldi gözümün önüne.
Elele yürüyoruz işte, öylece.

mektup





Cânım Çerez,

Tanıdığım en çatlak kedisin. O komik ortasından çizgi geçen burnuna bakmak bile beni çok güldürüyor.
Peteklere hop diye bir kerede çıkman harika. Ordaki keyfine özeniyoruz. Kendini ve gene komik poponu, patilerini ısıtıp kucağıma zıplamana da bayılıyorum. En pofuduk sıcak su torbası sensin bebek!

Yaramazsın, yaramazsın, yaramazsın.
Anneni canından bezdirdin, senden sonra tam bir tekke kedisi oldu, sakin, vakur, uslu ve olgun. Nirvanaya ulaştı sayende.
Gevezesin, "miyav miyaaavavaavaooooooooooooaaaaaaaaaaaaaw" diye konuşan bir kedi görmedim ben daha önce. "Anlat kızım noldu?" diyorum bıdır bıdır bıdır anlatıyorsun.
Mutfak kapısında, balkona açılan sinekliğe tırmanmayı, sonra da bir santimlik yerde dört pembiş patinle durmayı nasıl becerdiğini hala çözemedik.

İki ayağın sarı, iki ayağın beyaz.
Bıyıkların upuuzuuuuun!
Geceleri ayaklarımı kemiriyorsun.
Ben seni "elmyra" gibi yumuşturunca, kaçıp babana sığınıyorsun, o uyur uyumaz karnının üstünde ya da ayaklarının dibinde yerini alıyorsun.
"Yakalarımm seni" der demez kovalamaca oynamaya başlıyorsun:)


Kızınca poflaya poflaya yatağın altına girip, huysuz ihtiyarlar gibi orda söylenmeye devam ediyorsun.
Bence sen çizgi kedisin:)

Üç renkli kediler uğurlu olurlarmış ve mutlaka kız. Sen de, annen de, bizim tontini, üç renkli deli kedilerimizsiniz.

İkinizde de kendimden bir şeyler buluyorum, sanki içimdeki kedilerin yansımalarısınız. Duman'ın asi ve karamsar, sevilmeye korkar halleri, annesiyle ilişkisi, uzun uzun düşünmeleri, seninse tam bir canavar oluşun, neşe küpü zıplaklığın, eğlenmeyi bilmen, mutluluğun, savrukluğun, sevgiye karşılık verişin, "sevin beni" deyişin. İkinizde en çok şeyimi paylaştığım, her halime şahit olan kız arkadaşlarımsınız:) Akşam sevgilimin geleceği saatlerdeki telaşı hep beraber yaşıyoruz değil mi, üç küçük kadın... Ben yemek yapıyorum, şarkılar söylüyorum, elbiseler giyiyorum çıkarıyorum, sizse dört kulak kapıda bekliyorsunuz. Ve taa aşağıda bir tıkırtı, koşuyorsunuz kapıya hemen, hiç şaşmıyor bu, o gelene kadar kimler açıp kapıyor dış kapıyı sizde bir hareket yok, ama O ise eve yaklaşmakta olan anlıyorsunuz daha kapıyı çalmadan...


Bize benzeri olmayan bir sevgiyi tattırdınız...


kalpkalpkalp




limonkız


Selam,
Bu Matilda.
Ailemize Cumartesi günü katıldı.

Ona harika bir köşe yaptık, evin cadı kızları tarafından rahatsız edilmeyecek. Gün içinde, arkadaşı Clementine'le (kendisi bambumuz oluyor) beraber, pencere kenarından sokağı seyredecek, güneşle dansedecek, keyfedecek.

Şimdiden cici meyveleri var.
Biz de ona çok iyi bakacağız.





Bir hayalimi daha gerçekleştiren, süpriz uzmanı sevdiceğime bin limon teşekkür.

masal

Dün gece, sevdiceğim bir kaç adım ötemde çalışırken,

en sevdiğim şeylerden biri, çilekli dondurma ve o saatte tekrarı olan yemek programlarını izlemek; Harika Tatlar olabilir, Yemek Savaşları, ya da Sıradışı Mutfaklar...

İsimlerini bilmediğim, müthiş eğlenceli programlar, sıklıkta yaptığım bir şeyin Fransız mutfağına ait olduğunu öğrenebiliyorum mesela, veya ertesi gün için bir şey denemeye motive oluyorum.

Dün gece ise "Masal Radyo"ya takıldım. Önce kim seslendirmiş falan çözmeye çalıştım sonra, bıraktım kendimi uykuya. Çizmeli Kedi'yi dinledim, en sevdiklerimden bir de Arı Maya... Sonrasından sevdiceğimin hayal meyal beni odaya götürüşü...



Waffle yaptım ben!:)
Lezizdi, le-ziz!

Haftasonu şenlik gibiydi, kahvaltıya gelen ve geceye kadar kalan arkadaşlarımız, keyif, muhabbet, ps2, sevgililerin maçları üzerine bahse tutuşmak, patik örmek, kocaman kahkahalar, gevezelik, kedi dostu misafirlerle oynayarak deliren kediler, zıp zıp zıp, yemek yemek yemek, harika bir dinlence.

Ve pazartesi; an itibariyle ışıldayan ev, temiz çamaşırlar, yeni bir çalışma haftasına başlayacak kadar enerji, mis gibi bir ev, mumlar, tek eksik; sevdicekle gün boyu ayrı olmak...
Aşure yaptııım beeen.
Beeeen aşuuree yaptııım.

hiyuyuyulalalyiyuauahihohaaaa
lalalala



Not: Teknik destek ve motivasyon için Delfina'ya bin teşekkür.