Çekmecelerim düzenli, pencere önü çiçeklerim mutlu, mutfakta hoş kokular...
Vakitsizlikten yapamadığım ne çok şey varmış meğer.
Tamamen dinlenerek geçen bir haftanın sonunda, evde ders verdiğim sakin, hoş, rahat, telaşsız kitleme kavuşuyorum yeniden. Bu en sevdiğim çalışma hali. Mutlu olduğum şeyi yapıyorum ve hatta unutup şaşırıyorum, ödeme yapıldığında.
Öfke biriktirmemeyi öğrendim içimde.
Patron kişisinin, nerde olursa olsun, hangi konum, hangi dünya görüşü, hangi hal üzere olursa olsun, temelde birbirine benzediğini öğrendim. İlk kez olduğu için biraz sarsıcı bir dersti ama olsun.
Emeğinin üzerine bir bardak soğuk su içmeyi bir de...
Ama değdi. Değiyor. Bu huzur hali için kesinlikle değiyor. Gün içinde ne istersen giyme özgürlüğü, stressiz hal. Cildim bile kendine geldi. Ben anladım ki, "çalışan anne" olamam hiç bir zaman, olmayacağım. Otorite bana göre değil bir kez daha anladım. Kendi halime bırakıldığım halim en sevdiğim. Ve en verimli olduğum.
Bu süreçte yanımda olan sevgilime minnettarım. "Ben demiştim" demediği için en çok. Kararım ne olursa olsun desteklediği için. Hak verdiği için, dinlediği ve teselli ettiği için.
Evet O demişti, suistimale ne kadar açık olduğunu ve iyi niyetin sonucunun böyle sonuçlanabileceğini... Ama onun geçtiği sınav, bana kanaat notu olmuyor, yaşayarak görüyorsun.
Sevdiğim bir arkadaşımla, öğle üzeri kahvemizi içtik az önce, hala bebek görmeye gelenler var, bu kez armağan en sevilenden bir paket kuru mama, o gitti şimdi, ben bu satırları yazıyorum ve mutfağa doğru yol alıyorum, keyfimce bir şeyler pişirmek için...