bir alerjiğin yaşamı

Kızamık gibi şeyler döktüm.
Bütün yüzümde. Kabus gibi, minik minik yüzlerce nokta, noktaları birleştirerek dağ deniz ev falan çizebilirim. Karnımda değil, kollarımda değil, yüzümde!
Doktorun verdiği bilgilere dayanarak dokunan hiç bir şey yapmadığımı söyleyebilirim.
Yapmış da olabilirim. Emin olamıyorsun. Yediğim bilmem neydeki bilmem ne maddesi havadaki toz faktörüyle birleşip beni yamultmuş olabilir. Bunlar hep ihtimal. Kesin konuşmak mümkün değil.
Baharı çok seviyorum ama o beni pek sevmiyor. Nisan en sevdiğim ay ve hep bu sorunu yaşarım illa ki, mart biterken nisan gelirken "merhabaaa!"der. Bazıları çiçeklerden, bazılar güneşli havadan, bazılar elbiselerden anlar baharı, ben uslanmaz romantik balığaysa bu Yaratıcı'nın bir hediyesi, bana bahar böyle geliyor. Oh rüzgaaar püfür püfür, ben evdeyim, hani arkadaşları bahçede oynarken kötü kalpli üvey anne tarafından ev hapsine uğrayan çocuk gibi. Bazen hapşırık, bazen tıksırık, bazen böyle şeyler. Bu yıl hapşırma faslı yok mesela, şükürler olsun. Yağmurdan kaç doluya:)
Deneye yanıla biraz, doğru cilt ürünlerini buldum, edindim. Değişik bir şey kullanamam, denemem bile, her marka çorap giymem, giyemem, deterjanların çoğu dokunur, öhö öhö, sentetik yok, tüylü şeyler yok, halı yok, her metal takı takılmaz, peluş falan yok, kaz tüyünde uyuyorum falan. Organik kızım ben doğuştan. Yaşam tarzımıza da uyduğundan doğal olarak uyguladığımız şeyler bunlar zaten. Bulaşık deterjanım bilmem neyim doğal olmak zorunda. Aslında hepinizin yapması gereken şeyler bunlar he he:) Penguenler ölmesin:)

Ama yine de, onyüzbinmilyon kırmızı noktam ve ben üçüncü günümüzü geçiriyoruz. Sanki bu sabah aynada baktığım kadarıyla bir kaçı beni terketti gibi. Krem işe yarıyor, hapsa resmen kafa yapıyor, uyu uyu yat uyu, uyu uyu uyu yat uyu.

Dışarı çıkmıyorum ama yine de beni bu halde görmesini istemeyeceğim "hoşlandığım çocuk"la sık sık karşılaşıyorum :) Evlilik böyle bşy:)

Bu halimi görüp şu yorumları yapanlara minik kırmızı noktalar diliyorum:

"Canın bir şeye sıkılmış kesin!"
-hayır alakası yok, keyiften öleceğim günler yaşıyorum. Bu kafadan uydurulan bir rahatsızlık değil, ne yapayım ki benim bünyem bazı şeylere garip tepkiler veriyor.
"Kediler tabi..."
-hayır raporum var:) kedilere alerjim yok benim. yok. yok. yok.
"İlaç alıyor musun?"
-hayır kendiliğinden geçsin diye bekliyorum, hiç düşünmedim ilaç almayı nedense bak iyi ki söyledin.
"Sen de dokunan şeylerden uzak dur"
-Evet iyi fikir, senden başlıyorum mesela.

fil fil file!

Yazamıyorum ama,

Yemekler yapıyorum, yemekler yiyiorum, yine de kilo verip seviniyorum.

Çeviriyorum, çeviriyorum, çeviriyorum, yaptıkça seviyorum, zihnim açılıyor. Nefis, şahane projeler var elimde.

Evin şekli yine değişti.
Ayda bir falan oluyordu bu, şimdi iki haftalık periyodlarda yaşıyoruz.

Bir süre gelmeyen arkadaşım "ay yine değişmiş burası" diyerek giriyor kapıdan içeri.
File kullanıyorum ben! İbeking gönderdi. Paket açma heyecanı, içinden çıkan mandalı kulağıma bile taktım. Çok sevindim, çok hoşlandım. Çok şımardım. Her gün postadan bir şeyler gelse keşke, minik minik paketler. Çok motive edici bir girişim. Fotoğraflar yakında burada olacak.

Evim kedi cenneti oldu. Çerez dev oldu, iki bebek de büyüyor. Çerezin hareketleri yüzünden daha miniciklerken tıslamayı öğrendiler. Hop hop havalarda uçtular. Çok dayanıklı olacaklarına eminim. Çerez bir kişilik bozukluğu atlattı diyebilirim. Kah annecilik oynadı bebeklerle, kah onları döven kötü abla oldu. Anneanne olmak zor iş. Sık sık temizlik, tüy toplama, mama yapma, bıcır bıcır oynama gerektiriyor, tek kedili günlerimizi özlemiyorum diyemem.

Kırmızı kaplı defterime kaydediyorum her şeyi.

21 Mart'la beraber hakkaten bahar geldi, sahiden geldi :)

Bugün defalarca dinlediğim şarkı: Love you 'till the end
Ps: i love you soundtrack.
isteyenin posta kutusuna bırakılır.

beggin'






Bütün haftasonu bu şarkıyı söyledi sevdiceğim. La la la la. O çok güzel şarkı söyler, ben telefon edince açar açmaz şarkı söyler bazen. O hep neşelidir, hep hayattır. Ben de sürekli itiraz ettim, "hayır yanlış söylüyorsuuun" dedim, "orda öyle demiyor" dedim. Çok bilmişim ben, yine yanıldım. Harika bir haftasonuydu. Sokaklara döküldük. Tın tın yürüdük, vapurlara bindik, indik, kahvaltılar ettik, uzun uzun, portakal suları, kocaman menüler, çilekli dondurma bir de. Nam nam nam yine istedi canım bak. Her şey çilekli dondurmayı çağrıştırıyor bana.
Sonra Pazar akşamı bizim şirketin yaş gününü kutladık. Ama ne kutlamak:) Keyif keyif keyif. Birisi bu şarkıyı söyleyince nihayet sevgilim "baaak gördün mü" dedi:) Yer yer mekanla dalga geçtik, hiiiç tarzımız değil, leoparlar, kırmızılar, o ışıklar... Ama hiper eğlendik. Enerjik iş ortamıyla, çalışmaya motive oldum ben yine yeniden.
Şarkıyı da loopa aldım dinliyorum sabah beri.
Yaza az kaldı! Çoook harika mevsimler başladı. Zıp zıp zıplayasım var. Harika hissediyorum kendimi, kış uykusundan uyanmanın şirin bir mahmurluğu var üzerimde. Yanımda da sevdiğim adam. Çiçekli elbiselerimle döne döne dansetmek için sabırsızlanıyorum, kocaman çimler var, hamaklar, toprağa basmak, tiril tiril dolaşmak.

Bir de şu şarkı:

"... eğer kışı atlatırsak, güneye ineriz yazın..."


İner miyiz sevgilim?

Funda'dan ilhamla, kendi makarnamı yaptım dün. Merdane ve oklava acaip aletler, insan kendini harika becerikli hissediyor, unlar uçuşurken şarkılar söylüyor, bir keyif bir eğlence...

Sabah yürüyüş, sevdiğim biriyle kahvaltı, açık çay, bin çeşit peynir, sonra yürüyüş, yüzüme vuran güneş...

Hafta harika başladı!

Bir de Beatles seven herkes kesin Across The Universe izlemeli! Şart yani, klübe almayız yoksa, let it be'nin kullanıldığı sekansı ezberledim, şarkılara eşlik ettik, güldük, gözlerimiz ıslandı, ne çok iz bırakan şarkısı var, pek çok anı onların şarkılarıyla taçlanmış diye düşündük film boyunca. Müzikli filmlere, müzikallere bayılıyorum ben, şölen gibi olmalı sinema gibi geliyor, meli malı'dan çok, seviyorum doğrusu.
Şu sıralar tam bir sinefil artı kitap kurdu bir çiftiz, bahar geldi çıkıyoruz kabuğumuzdan hızla!

laa laaa laaa!

yayındayız:)

İkeahack yaptık, yolladık, yayınlamışlar.

Süperella bir takımız biz:)
http://ikeahacker.blogspot.com/2009/03/plenty-from-lack.html

Evet







Sevgilim,


Bugün, öğleden önce, biri kapını çalacak,

"2 yıl önce bugün, zamanı bizim için durduran adama..."


bir armağan bırakacak.


Evet,


...seninle bir hayata evet, varlığa, yokluğa, düşe kalka öğrenmeye, beraber nefes almaya, bir diğerimizin nefesi olmaya, hatalar yapmaya, düzeltmeye, daha iyi insanlar olmaya, bir olmaya, aile olmaya, yavrulamaya, senin elinden yemeye, bir tek senin elinden yemeye, tek yastıkta uyumaya, şımarmaya, şımartmaya, sorumluluklara, sorumsuzluk yapacak kadar bir insana güvenebilmeye, üşümeye, ısınmaya, yanmaya, yağmurlarda ıslanmaya, gevezeliklere, uzun cümlelere, susup kalmalara, kocaman kahkahalara, gözyaşının tuzuna, özlemeye, kavuşmaya, rüyalara, kabuslara, bir şemsiyenin altında olmaya, bir çatının altında olmaya, bir çadırın içinde kalmaya, aynı uyku tulumunu paylaşmaya, baş ağrılarını geçirecek güçteki öpücüklere, koşmaya, beklemeye, bekletmeye, sabretmeye, pervane ve ateş olmaya, güneşli günlere, aydınlıklara, karanlıklara, inmelere, çıkmalara, hem aşık hem maşuk hallere, evde hayvanat bahçesi kurmaya, çatı katlarına, bahçelere, hamaklarda sallanmaya, bir gün birden aniden aklımıza esip gidivermelere, şarkı söylemeye, kış uykularına, mayıs ikindilerine, bahar gezmelerine, kış pineklemelerine, gemilere, denizlere, çöllere, yollara düşmeye, tandem bisiklete, bütün mevsimlere, zıp zıp zıplamaya, yaşlanıp kırış buruş olmaya, ucu bucağı olmayan hayallere, tutkuya, öfkeye, sakinliğe, telaşa, aceleye, güçlülüğe, güçsüzlüğe, hem suya hem ateşe, keyfe, birbirimize kök salmaya, derinden, sakince, korkutmadan, elele, bıkmadan, hep, hep daha çok, hep artan bi aşkla, doğmaya ve ölmeye, hayata ve ötesine,


her şeye...



Evet!






İyi ki doğdum di mi ben?



martmartmart

Takvime geldi bahar nihayet!
Mart benim en sevdiğim ay. İçinde bir kez ve sonra bir kez daha doğdum diye ve baktığım her yer yeniden doğuyor diye.
Şubat'ın son günü, 2 ayımı alan, beni uğraştıran, yer yer başağrılarına sebep, binbir emek projenin tamamlanıp teslim edildiği gündü. Oh!
Ki bu kutlamaya değerdi, hem de pek çok. Ertesi gün ışıl ışıl bir Mart sabahına uyanmak pek güzeldi.
Uzun uykulardan, yorucu günlerden, yoğun saatlerden sonra üstelik. Yeniden başlamak için, çiçeklere bakmak için, saç tellerine kadar rengarenk parlamak için, sokaklara dökülmek için...

...İlkbaharı cicim pek sevdiğim için, hep yeşildir elbiseleriiiim...

hayvansevmezler


Nasıl hayvanseverler birbirlerine benziyorlarsa ve bir takım ortak özellikleri varsa, işte hayvansevmezler de aynı şekilde benzerlik gösterirler.
Kediniz varsa mesela, bu hayvansevmezlerin yapacağı yorumlar üç aşağı beş yukarı benzerdir;

"ıyy evin içinde mi besliyorsunuz?"
-Hayır çiftliğin bahçesinde kalıyorlar. Bu nasıl bir sorudur, biz nerde kalıyorsak onlar da elbette orda kalıyor.

"Hastalık falan kapmayın"
-Evde beslediği kediden hastalık kapan bir kişiyle tanışmış mıdır merak ediyorum. Hayvan eşittir hastalık.

"Tüyleri dökülüyor mu?"
-Hayır yer çekimine karşı koyabilen tüyleri var. Soran kişinin saçları dökülmüyor olmalı.

"E bebek olunca ne yapacaksınız?"
-Şu ana kadar evdeki bebeği boğan, öldüren, yiyen bir kedi hiç duymadım. Evet hamileyken dikkat edilmesi gereken bir durum var o da, toksoplazma, bu da dışkıdan geçen bir şeydir ve dikkatli davranıldığı takdirde korunmak mümkün. Bunun dışında hayvanla büyüyen çocuklar ilerde böyle hastalıklı yetişkinler olmaz bence.

"Cinsi ne?"
-Aynı kişi, "nerelisin, peki baban nereli, peki eşin nereli bıdı bıdı bıdı?" diye de sorabilme potansiyelindedir. Cins olarak bildiği bir tek siyamdır genelde. Siyam dersen sevinir, yok hayır söz konusu bir sokak kedisiyse, "ıyyy"dır yine.

"Mamaya para mı veriyorsunuz, yemek artıklarını versenize"
-Teşekkür ederiz, biz bunu düşünememiştik, iyi ki birisi söyledi. Bu soruyu soranlar bir canlıya verilen emeği parayla ölçer ayrıca. Veterinere bilmem kaç kuruş vermek yerine bir yardım kuruluşuna bağış yapmak gibi dahiyane fikirlerle gelebilirler. Koltukları tırmalıyor olması da telafisi olmayan bir derttir aynı şekilde onlar için.

"E tuvaletini nereye yapıyor bu?"
- Bu soruya "mutfak tezgahına ya da lavaboya" dememek için kendimi zor tutuyorum genelde. Siz nereye yapıyorsanız, aynen onlar da, belli bir yere yapıyorlar.


Bu karakterlerin daha da gelişmişleri vardır, evinize geldiklerinde fırın-basan-arena-ekibi tavrı içinde olabilirler, onlara tavsiyem; şu yemek yarışmalarına falan katılmaları, bu tavır ancak öyle ortamlara yakışıyor çünkü. Bazıları, küçük çocukla kedi beslenen eve gelmemenin daha uygun olabileceğini düşünürler falan. Tabi siz güler geçersiniz, sigara içiyorsa mesela aynı kişi gülmeleriniz kahkahaya dönüşür, çünkü sigara sağlığa ve tabii çocuğa zararlıdır evet ama kedi asla:)

Onlar bir canlıyı sevmenin, dostluk kurmanın, onun sorumluluğunu almanın mutluluğunu bilemezler ne yazık ki. O deli kedilerin biricik arkadaşlarınız olduğunu... Bağlanmanın güzelliğinden haberleri yoktur. Onlar bağlansa bağlansa, peluş hayvanlı anahtarlıklara, bilmemnemarka kahveye, harikabrowniyapan kafeye, lcd tvye falan bağlanabilirler ancak.

Özgür ruhlar evlere, mobilyalara, konfora, iş yerlerine bağlanamazlar, kök salamazlar oysa. Yalnızca aşkla ve sevgiyle bağlandıklarıyla beraber kök salabildiklerini ve onları gittikleri her yere götürebildiklerini anlamaz ötekiler. Diğerleri vitrin tozu alırken, kedi tuvaleti temizlemeyi tercih etmeleri ondandır işte.

Hayvan bakılan ev pis değildir. Bunu düşünenlerin temizlik anlayışı reklamlardaki "beyaz, daha beyaz, en beyaz" ifadelerinin hipnozuna uğramış zihinlerdir sadece. Görünmez mikroplarla savaşadursun onlar, hayat akıp gider bütün keyfiyle.

Daha beterleri vardır ki onlar kürk giyer mesela. Yeryüzünden yok olsunlar bence. Aldıkları her hangi bir ürünün hayvanlar üzerinde test edilip edilmediğine bakmazlar, napsındırlar o markanın kreminden vazgeçemiyordurlar...
Kendi evinde hayvan beslemeyen, ama sokaktakilere sevgi duyanlara, mama verenlere, kovalamayanlara, su bırakanlara tuhaf tuhaf bakan, kaçık muamelesi yapan da yine bunlardır.

Bir hayvansevmez gördüğünüzde size tavsiyem, olay mahallini hızla terketmeniz ve diyaloğu kesmeniz. Çünkü bence onlar, en basit tanımla kötüdür.
Kö-tü!
/
Resim: Küçük Prens ve tilkisi:
“Yaşamım çok monotondur. Ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
Bütün tavuklar birbirine benzer. Bütün insanlar da öyle. Bu yüzden biraz sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. Senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. Ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. Ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. Şu ekin tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz. Bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. Buna üzülüyorum. Ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. Altın renkli saçların var senin. Ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. Ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim. Sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.“Senden rica ediyorum. Lütfen beni evcilleştir!” dedi.“Elbette” dedi küçük prens. “Ama pek fazla vaktim yok. Yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”“Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”“Ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.“Çok sabırlı olman gerekiyor. Önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. Ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. Sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. Ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”Ertesi gün küçük prens yine geldi.“Her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim."

yeniden


Gece iki..
Şu an bir gri, bir zebra, bir siyah bebek benim deli kızımı emiyor, sevgilim uyuyor, Çerez patilerini bana yaslamış uyur gibi yapıyor...

Bir dakika, baştan alalım. Sabah, Duman... Miyavlamaları anormaldi. Gözüme bakarak... Ayarladığım yerleri beğenmedi. Evet benim deli kızım yine hamile kaldı, kısırlaştırmaya götüreceğimiz günden hemen önce. Sakin olmaya çalışıyorum ama hayır ben çok korkuyorum... Gözlerimden yaşlar akarken, "burdayım ben, burdayım deli kızım, olup bitecek herşey, hiç korkma sen annecim, burdayım ben, gorrr bak ben de gorrlarım..." Ah benim kızım, iki küçük kadın kaldık evde ne yapacağız biz baban yok bu kez...? Evin ortasına bir çadır yaptım, hiç bir yeri beğenmeyince.

Sonra...

Saat sevdiceğimin gelmesine 10 dakika var... İçeri gidiyorum, bir parfüm sıkıyorum. Her an kapıda ayak sesini duyabilirim. Duman'a bakıyorum uyumuş. Zaman geçiyor, sevgilim tam vaktinde geliyor. Özlem gideriyoruz. "Hayatım yok hareket yok, demin baktım, çok korkuyorum, ya bir sorun varsa, ne yapacağız, doğuracak mı sence, bir de sen bak bakalım, sen sev..." bıdı bıdı bıdı bıdı bıd.

Açıyor yaptığım çadırı;

Bir gri parmak kedi!

Doğmuş bile...

"Ama..." diyorum, "bu yoktu demin, yoktu ki... Ah bebeğim, seni beklemiş!"

Eve gelir gelmez akord etti hepimizi. O şimdi tam bir kabile reisi!

Zebramız ne yazık ki tutunamadı yaşama... Diğerlerine günaydın dedim az önce, gözleri kapalı, kulaklar kafaya yapışık, annelerine yapışık vaziyetteler... Çerezim abla oldu:)